Sanatı Görmezden Gelmenin Bedeli
Yazık oluyor; bu ülkedeki tiyatro sevdalılarına… Yazık oluyor; içi kıpır-kıpır eden tiyatrocuların onca çırpınışlarına… Kalbi sanat için çarpan ve bu uğurda çok ciddi ödünler veren sanat aşıklarından yararlanamayan bu ülkeye yazık oluyor…
Koskoca bir yerel seçim geçirdik… Kültür ve sanat adına ne var diye siyasilerin çıkınlarına baktınız mı hiç?
Seçim vaatleri sıralamasında bu konuyu kaçıncı sıraya aldıklarına dikkat ettiniz mi? “Biz gençliği düşünüyoruz. Onların her türlü ihtiyaçlarını karşılayacağız. Onlara sosyal ve kültürel alanlar inşa edeceğiz.” diye avaz avaz bağıran adayların kaçını samimi buldunuz? Bu söylemler, sakın gençlerin de oyu düşünülerek dile getirilmiş olmasın?
Elbette her adayın buna benzer girişimlerde bulunması son derece doğaldır. Ama olayın uygulama boyutuna geldiğimizde, bu konunun ne derece ciddiyetle ele alındığı tartışmalıdır.
Kaldı ki; ifadeye dikkatinizi çekmek isterim: “Sosyal ve kültürel…” ifadeleri kullanılmaktadır. Adayların geneline yakınından “sanatsal” kavramını duymanız mümkün değildir. Bu cümle; acımasız bir eleştiri boyutu taşısa da, yönetimlere talip olanların konudan ne kadar uzak olduğunu anlatması bakımından önemlidir.
Peki; niye sadece gençler? Sanat sadece onbeş-yirmibeş yaş arası insanlara mı gereklidir? Belediye yönetimlerinin, aynı zamanda çocuklara veya yaşlılara yönelik sanatsal çabaların alt yapısını desteklemesi gerektiği niçin akıllara gelmez?
Bir belediye başkanının şehir planlamacılığı ve mimarisi bakımından sanatçı ruhlu olması kaçınılmazdır. Öyleyse hiç birinin, gelişmek için çırpınan sanatsal oluşumlara sırtını dönmesi mümkün değildir.
Bu arada her hangi bir belediyeyi ima ederek konuyu ele almadığımı belirtmek isterim
Neyse… Bu konuyu yalnız yerel yönetimler alanına sıkıştırmak istemiyorum.
Düşündükçe şaşkınlığım daha da artıyor. Bu ülkede sosyal, siyasal veya ekonomik gidişata hükmeden çok yetenekli toplum mühendislerimiz var. Yakın tarihimize bakıldığında bunu anlamak daha da kolaydır. Bunca yeteneği toplumun dokusal yapısını bozmaya harcamak yerine, niçin bilim-sanat-spor alanına kanalize etmeyi düşünmezler?
Tam bu noktada aklımıza gelen korkunç bir cümle tüm benliğimizi bir virüs gibi kaplıyor. Nedir o cümle? Şudur: “Statüko asla düşünen, sorgulayan, araştıran, zekayı kışkırtan ve haklarını arama yolunda ilerleme kaydeden bireyler istemez.”
Ya ne ister? Statüko daha çok sıradan ve bayat bir yaşam süren, heyecansız, geçimiyle boğuşan, başı önde, sabah meraya, akşam da ahıra gelen, mümkünse otoriteye sorun çıkarmayan kalabalıklar ister. Teşbihte hata olmasın… Daha doğrusu “yığınlar” ister.
Oysa sanat; uzun yıllar ruhsal, fiziksel ve zihinsel anlamda nadasa terkedilmiş insanların, bir anda kendine gelmesini ve derin uykudan uyanmasını gerektirir. Bu da maalesef bu ülkenin kaderine hükmedenlerin işine gelmiyor.
İddia ediyorum: Halkı sanattan yoksun kalmış, toplumsal ve bireysel duyarlılık noktasında hiçbir ilerleme gösterememiş bir Türkiye; kronik hale gelen başta ekonomik sorunlar olmak üzere hiçbir engeli aşamayacaktır.
İşte toplum mühendisleri ve statüko bunun farkında değil…
HOŞÇAKALIN
Çok ama çok doğru. Bu ülkede ne sanata ne de sanatçıya gereken değer verilmiyor. Halbuki toplumun sıkıntılı zamanlarında o topluma yön verecek olan kişilerdir sanatçılar. Ama bu birilerinin işine gelmiyor.
Nisan 2nd, 2009 at 12:54Düşüncelerimi paylaştığınız için teşekkür ederim Emre bey...
Nisan 2nd, 2009 at 16:11