Sanata Kurşun Sıkanalar…
Leonardo da Vinci’nin doğum günü varsayılan 15 Nisan, dünyada ilk kez ”Dünya Sanat Günü” olarak kutlanmıştı. Benim ülkemde sanatın ötesinde yaşananlara baktığımda hüzün doluyor insanın içine.Bugün Türkiye’de sanatın nerede olduğu, ve sanata verilen değerin nerede durduğuna bakmak gerek.
Dünyada bir Türk sanatçısının, edebiyatçısının yazarın adına saygın bir kutlama var mı acaba? Dünya edebiyatı ve sanat kurumları böyle bir gün ilan etmişler mi dersiniz? özgürlük anıtına ”Yıkın bu ucubeyi ” diyen bir Başbakan ve kendisine biat eden, ayaklarına kadar eğilip öpen bir resme sanat adını veren, sanata yalakalık kültürünü hediye eden bir Türk sanat dünyası. Mistik TV dizileriyle insan duygularına hükmeden anlayışın ürünü sanatçıların, sanata ne kadar zarar verdiklerini görmemek mümkünü? sanatı yada şarkı söylemesini bilmeyenlerin, bu ülkede kendilerine diva ya da büyük sanatçı adını koymaları.
Başbakanın önünde sanatçı kimliğinin dışına çıkarak gösteri yapmaları, sanata yapılan en büyük hakarettir. Sanat dünyasının içine baktığımda, daha sanata isim koyamayan ama kendilerini imtiyazlı bulanların sanata nasıl silah sıktıklarını görüyorum.Evlenme programları yada kadın programlarına baktığımda, Türkiye’de sanatın nerelerde kaldı acaba?. Türkiye’de ılımlı İslam dünyasının kültüre yansımalarını bu programlarda görmek mümkün. SUSTURULAN SANAT… Düne kadar yıkmayın dokusuna tarihe verdiği değere sahip çıkalım, diye sokaklara dökülen sanatçıların aksine, EMEK sineması yıkılmadı mı.
Tiyatroların kapılarına bir bir kilit vurulmadı mı, Başbakanın Atatürk Kültür Merkezi’nin yıkılarak, yerine Opera binası yapacağız sözü, bana hiç de inandırıcı gelmedi. Sanatı bilimsel anlamda topluma sevdirmeye çalışan Grup yorum, susturulmaya çalışılmadı mı, geziye katılan tüm sanatçılara göz dağı verilmedi mi, şimdi kendi çıkarları adına Başbakana yalakalık yapan, kendilerine sanatçı adını vermiş curuf, sanatın değerlerinin dışında asıl şimdi sanat yaptıklarının farkındalar sanırım. Şarkı söylemesini bilmeyenlerin, bu ülkede nasıl para kazandıklarına baktığımda, toplumun neyi ve kimi neden ödüllendirdiğini sorgulamak gerek diyorum. Toplumun değer ölçülerinin tamamiyle narkozlanmış haliyle, eğitimselliğin dışında kaldığı bir dünyanın, sanata bakışı da bu ölçüde pasif kalıyor bana göre. Türkiye’de şimdi sanata ucuz noktada sahip çıkmak var. Türkiye, geleceğin dünyasında, her konuda söz ve karar sahibi olmak istiyorsa, uluslararası sanat ve kültürel sıçramasını, sanat ve sanatçısına vereceği değerle göstermelidir.
AKP inadına dindar bir nesil yetiştirme gayreti içinde, ancak cumhuriyet ve milli değerlerin ön planda olduğu çalışmaların oluşumunda hala bir hareketin olmaması düşündürücü değil mi?. Şimdi AKP 2023 hayalinin yattığı sisteme giderken, yetiştirdiği bu zihniyetteki dindar neslin, gelecekte bilimsel kültür ve sanatın dışında kalacak gibi görünüyor. Yani AKP nin gelecekteki yaratacağı ”Ilımlı cumhuriyet”te çağdaş sanatın yeri olmayacak. KÜLTÜR VE SANATA DÜŞMAN ANLAYIŞ… Ömer Hayyam (1048-1131) yaşamış İranlı şair, düşünür, matematikci ve astronom.
Hayyam evrensel kişiliğiyle, eserleriyle bin yıldır yaşıyor. Hayyam’ın bir dörtlüğünü kullandı diye dünyaca ünlü bir sanatçıyı yargıla. Böyle bir eylemle sen,Hayyam’dan binlerce yıl geride kaldığının farkında değil misin? Hayyam bugün evrensel kültürü,akıl ve mantıkla bağlayarak topluma hediye etmiş bir değerdir. Ankara Medeniyetler Tarihi Müzesi’nin kapısında 1921 yazar. Atatürk” Cumhuriyet’in temeli kültürdür” der,Türk Dil,Türk Tarih Kurumu, Harf devrimi, Halkevleri, Köy Enstitüleri bu güne kadar bir daha kurulamayacak kültür yuvalarıdır. Ama baktığımızda tüm bu değerli kurumlar bir bir sanata, kültüre ve bilime düşman zihniyetin ellerinde yok edilmeye çalışılıyor. Kültür varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü ile Kütüphaneler ve Yayınlar genel Müdürlüğü lağvediliyor.
Kültür Bakanlığı çağ dışı uygulamalara imza koyuyor, sanatçı sanatı eseri ile asla yaşamasın istiyor, bunun adı ‘Kültür değerlerinin tasfiyesi’ değil midir? Bugün uluslararası çok önemli edebiyat fuarlarında ve etkinliklerinde kaç Türk sanatçı var acaba?Türkiye’de kitap ve gazete okuyan sayı yüzde 5.5, Japonya’da yüzde 84,Almanya’da 76, Malezya’da bile yüzde 55. Arabasıyla yolda mola veren bir Alman dinlenirken kitap okuyor. Öte yandan Türk toplumu adına Almanya’da değişen bir şey var mı?. 50 yıldır burada yaşayan Türk toplumu hala bu değişimlerden uzak,(TGD) denen bir kuruluş var (Türk Toplum Derneği) ve buna bağlı olarak serpiştirilmiş diğer kurumlar, bugüne kadar yaptıklarına baktığımda değişen bir şey yok. Türk toplumu hala akıl ve bilim değerlerinden konuşamıyor.
Bunun değişen dünya düzeyinde ne kadar vahim bir sonuç olduğunu düşünmek bile istemiyorum. Kısacası Türkiye’de yok sayılan bu değerlerin, Almanya’da Türk toplumu adına yaşanması, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonrada değişeceğini sanmıyorum. Her zaman söylediğim bir gerçek var,Türk toplumu Almanya’da hala gerçek kimliğini savunamıyor, kendi kültürel değerlerinin bu ülkede diğer evrensel kültürlerle, bir arada paylaşılması adına yapılan bir çalışmanın yetersiz kaldığını söylemek isterim. İşte bu noktada kendilerine sorumluluk yükleyenlerin daha rasyonal çalışmaların içinde olmaları gerekmektedir.
Ama sadece birleriyle resim vermek, ya da ses getirmeyen söylemlerle topluma verilen mesajların anlamsız kaldığını ifade etmeliyim. Gerek Türkiye’de ve gerekse Almanya’da Türk kültürü ne yazık ki yaralanıyor. Adı (TGD) yada (TGH) olan tüm kurumlara büyük iş düşüyor Almanya’da. Özellikle (ADD) leri de çok yönlü çalışmıyor faaliyetleri inandırıcı ve kalıcı değil. Salonlar her zaman boş kalıyor, Atatürk ve onun kültüre kazandırdıklarını toplum hala bilmiyor. Almanya’da Türk toplumu hala içine düştüğü çarkın arasından kurtulamıyor, zaman öyle hızlı geçiyor ki, yarın toplumu bu kültürel değerlerin dışında tutarak, bu çarkın ortasında bırakanlar bile kurtaramayacaklar. Geriye sadece kendi yazdıkları senaryonun adı olan Gösteri sanatları kalacak geriye.
Prof.Dr.Levent Seçer