Sanat, Beşeri İhtiyaçlardaki İhtiyattır!
Sanatın gözlerinde iki damla yaş kaldı ağlamamak için direniyor. Asırların eskitemediğini sandığımız yaşanılası her duyguyu ayan ettik, gizlilik bırakmadan çırılçıplak soyduk, bunun adına da sanat deyip milleti uyuttuk. Geçmişte sanata verilen tüm değerler arkasından ağlıyor çizgilerin, yontulmuş taşların ve kayaların, tabak ve çanak üzerine işli resimlerin, şiirin, ebru denilen su ruhunun, kalemin ince işçiliği hattatlığın, sahne de şenlenen doğallığın vs. vs. vs
“Yarı çıplak bir beden sahne de
İsa’dan kalan çığlıkları anlatıyor
Çarmıha gerilen cansızlığın gözlerinde
Can ararcasına sükût içinde direniyor
Perdeler de hayâ kırık ve yırtık
Açılış alkışlarla gölgeleniyor
Adına sanat deniyor…” AYSUN GÜL
Dünyanın yaratılışı 7 gün sürmüştü ve yedi gün sonra ortaya çıkan resim, akıllara sığmayacak kadar muhteşem bir mimari eseriydi. Ve Âdem yaratıldı! Toprağın suyla temasıyla şekillenen çamurun bedensel tasavvuru, gönül gözünü esnetecek derecedeydi. Yaratılışta sanattı her salisesiyle, bizlerin kısa dediği zamanların 3 katı sürebilecek bir zaman sürecinde imar edilmiş, bizlere sunulmuştu. Zamanla bu gerçeğin, gerçek üstü gerçekçiliğini anlamaya başladık ve başardık.
İnsanoğlu sanatı özünde; yani toprağın hikmetsel grafiğinde, eyleme döktüğü hareketlerinin dönüşünü insanda tamamlayıp, insana kendini bıraktı. Topraktan çıkan elementlerin madensel yapısıyla, kalemsi şekillere sokulan taşlarla yontulan taşlar, şekilden şekle girerek, ilk çağ insanların yaşayışlarındaki modernizmi anlatır halde, zamanımıza kadar geldi.
“Modernizim yüzüne peçe çekilmiş
Ağlamaklı bir ses peçeyi yırtan
Sahte ve anlamsız bir kahkaha acımasız
Zamanı zamana tövbe ettiren” AYSUN GÜL
Antolojik devir insanların ihtiyaçlarının gerektirdiği araçları elde etmek için, doğadaki her maddeyi kullandılar.
İşlediler ve ihtiyaçlarını giderirken tarihi başlattılar. Hazır bilgiyle yeryüzüne indirilen Âdem’in çocukları, hazır bilgiyi pratik anlamda kullanmaya başladığında sanatsal yapıtlarda ortaya koymaya başlamıştı. Duvarlara yazılan komik ama onlara göre anlamlı resimlerle, bir sonraki dönem için izler bıraktılar. Sanatında başlangıcı, yaratılan üzere her olguda vardı hilkatten.
“Nefesini düğümlediler sessizliğin
Tebessümleri seküler bir direnişte.
İçgüdülerinde saygısızca bir sızıntı etrafa yayılan,
Yarım kalmış sezgilerin kokusunda
Sessizliğe dirilen haykırışlar var inlemekte.” AYSUN GÜL
Her çizgide bir anlam, her işlenişte bir ihtiyacın varlığı varken, şimdiler de bunları para kazanmak amacıyla yapıp satıyorlar. İlkel dediğimiz o insanlardan, bize kalanı geliştirerek yaptığımız sanatın okulunu bile açtılar.
Ve sonraki dönemlerden sonra gelişen ve artan ihtiyaçlar sonucunda, sanatında ilerlediğini görebiliyoruz. Zamana ve insan gereksinimleriyle oluşan ve geliştirilen her şeyin adı sanattı artık. Ortaçağdan sonra. Felsefedeki akımların gelişmesi ve din anlayışındaki sürrealist değişimler kapsamında resimler, müzik, sanata dair her parçada bütünleşmeye başlamıştı. Kültürel aklın ve yaşam biçiminin devinimleri sanatta da devrimler yaratmıştı artık.
Küreselleşmenin izlerini şimdilerde konuşan dünya o dönemdeki savaşlarla işgal edilen ve fethedilen her yere kültürüyle gitmişti. Lakin oradaki kültürü de ağırlamıştı, kendi sınırları içerisinde. Kültür melezleşmesi; insanların melezleşmesiyle birlikte, melez geleneksel anlayışlar ortaya çıkarmıştı artık. Sazıyla sözüyle yaşanılan her toprak, yaşayan her renk, birbirine karışmaya başlamış ve farklı renklerin oluşmasına neden olmuştu.
Bazen soyuttur sanat, tasavvuf hadiselerin ücrasında yaşanan. Bazen somuttur, dokundukça cana gelen. Bazen suya tutulan renklerde ki, duygusal kargaşadır. Bazen bir tablo da gizlenen sırdır, bazen sevgiliye söylenen mani, ayrılık şarkısıdır, kralın soytarısı-dır, sarayda. Sözdür kitaplara hece hece kıvranan, közdür ağıt yakılan bir evladın arkasından. Amaçsızmış gibi görünen amaçların ve ihtiyaçların duygusal birliğidir.
Nesnel olanı öznele özel olan maddeye yaklaştıran bir kuramdır, kuramsızlık içinde. Picasso için bir tabloda kare kare işlenen aynadaki aksidir. Beethoven için, duymayan kulaklarına ses olan melodiler birliğidir. Fuzuli’nin sözlerinde ki, Leyla ve Mecnun’dan kalma gözyaşıdır. Sinan için Süleymaniye’de ki karış karış aksiyondur, kuramsızlık içinde.
Picasso için bir tabloda kare kare işlenen aynadaki aksidir. Beethoven için, duymayan kulaklarına ses olan melodiler birliğidir. Fuzuli’nin sözlerinde ki, Leyla ve Mecnun’dan kalma gözyaşıdır. Sinan için, Süleymaniye’de ki karış karış aksiyondur.
“İzdüşümü sürümleri gözyaşlarına
geçmişten asılı kalan,
Hüzün arkeolojik buhranlarda kıvranıyor
Toprakta endişe bedeni ağrımakta
Karanlığın hükmüne daralmakta
gün örtüsünü geceye bağlayınca
Gece mitolojik kaygıları yaşamakta
zaman dakikalara densizce yaklaşmakta.” AYSUN GÜL
Mevlana’da rahmet, Marx’ ta yaratan eylemin madde ve insanda birleşimidir. Kant’ın maddesinde meta çıkmazıdır, bireysel dengesizliği denge literatürün de sıra dışı hale getiren. Kim nasıl yaşarsa yaşasın ne hissederse hissetsin ve neye sanat derse desin sanatın oluşumu, gelişimi ve olgunlaşmasını sağlayan, ruh ve beden deki kırılmaların gerçekleştiği ansızlıktır. Zekânın, sezgiye; sezginin, şüpheye; şüphenin, duygusal gerçekliğe; gerçeğin, batini hezeyanlara; batini olanın, zahiri olandan çıkışıyla hayat bulan ve ab-ı hayat olandır, kalbimizde başlayıp bedenimizin her karışında işlenen ve biten.
Sanat; beşeri ihtiyaçlarla ortaya çıkıp, güzele ulaşmak adına güzeli bulup, güzelle güzelleşmektir, sözlerin bittiği anlarda güzeldir, ama güzelde güzeldir göreceler içinde.
Hepinize güzelle, güzellik içinde, güzele ulaşımlar adına, sanatlı anlar diliyorum, ansızlıklar içinde.
içlerinde o doyumsuz yapabilme, edebilme isteğini sanatı kullanarak arsızlığa döken küçük bir sınıf...
gerçek sanatı seçebilecek göz ve akıl hala mevcut Aysun GÜL, buna inanmak istiyorum.
Ekim 25th, 2010 at 10:24