Salıncaklar Ve Afacan Adamlar
Salıncaklar, uçmanın en eğlenceli yolu…
Bilirsiniz uçak korkusu diye bir korku türü var, ben onlara en yakınlarındaki bir parka gidip boş bir salıncağa binmelerini tavsiye ederim.
Boş bulunduğunuz zamanlar da size de tavsiye ederim -korkusuz uçanlar-. Çünkü yaşınız kaç olursa olsun sizin için boş bir salıncağı vardır parkların.
Birkaç akşam önceydi. Hava yeni yeni kararmaya başlamıştı. Dünle bu gün arasına sıkışmış bir vaziyette bir bankın üzerinde yarını düşünüp düşünmeme arasında kalmıştım. Birden köşeden takım elbiseli iki delikanlı etrafa bakınarak parkın içine girdi.
Genellikle o saatlerde o mahallenin zıpkın delikanlıları gelirdi parka. Ancak bu arkadaşlar pek de öyle durmuyordu. Taranmış saçları, giyimleri, yanlarında taşıdıkları deri çantaları sanki bir yerde çalıştıklarını ve iş çıkışı geldiklerini gösteriyordu.
Aklımdan “iş çıkışı dertleşme” diye düşünmüştüm açıkçası.
Ama o da ne? Ceketlerini ve kravatlarını çıkartıp çantalarını da bankın üzerine fırlatıp salıncaklara yönelmesinler mi?
“Hadi canım…” diye düşünmeden edememiştim. Salıncağa biniyorlardı. Koca koca adamlar çocukların evlerine çekilmelerini bekleyip parkı onlardan devralmış görünüyordu. Benim varlığım onları pek de rahatsız etmiş gibi görünmüyordu. Kendi hallerinde eğleniyordu her ikisi de.
Herkesin bir eğlence anlayışı vardır. Kimileri gece dışarı çıkmayı sever, kimileri ailesiyle baş başa kalmayı, kimi yapayalnız kalmayı. Tabi bir de böyle geceyi bekleyen “afacan adamlar”.
İçime bir kurt düşmüştü ki konuşmalıydım onlarla. Farklı olanın verdiği cazibeyle içimde bir parça kopuyor meraktan ölüyordum resmen.
“Farklı olmak” bu kelime bana hep acı vermişti ancak bu kadar eğlenceli taraflarını da görmek…
Bir müddet kendimi yiyip bitirdikten sonra tüm cesaretimi toplayıp yanlarına gitmeye karar verdim. Benim için boş bir salıncak yoktu. Ben salıncak için de gitmiyordum. Bu yüzden benden utanıp eğlencelerini bırakıp gitmelerini de istemiyordum.
Bunu nasıl yapacağımı düşünmem gerekiyordu. En iyisi doğrudan konuya girmek gibi gelince kararım kesinleşmişti. Yanlarına gittim. Yaramazlık yapmış bir çocuk gibi boynumu büküp tam konuya girecektim ki…
“Salıncağa binmek uçmanın en eğlenceli yoludur” … “ve yine haklıymış” dedi. Bu lafın üzerine uzun uzadıya konuşabilirdik. Ama aklıma sadece bir soru takılmıştı.
“Ne işle meşgulsünüz?” diyebildim ancak.
“Biz bir bankada çalışıyoruz” dedi. Bir müddet sonra; “Benim babam pilottu. Sürekli uçuşlara gider bazen günlerce gelmezdi. Ben küçükken beni parka götürüp dedi ki; salıncaklar uçmanın en eğlenceli yoludur.”
Sonrasında derin bir sohbete koyulmuştuk. Evliymiş ikisi de. Birinin bebeği bile varmış. Böylesine garipleşen durumu anlamaya çalışmaktan başka bir şey gelmiyor ve onları dinliyordum öylece.
Bana “iyi akşamlar” dileyip ceketlerini sırtlarına atarak karanlığın içinde ilerlerken ben hâlâ onları anlamaya çalışıyordum.
Sanırım anlamıştım. Bıraktıkları boş salıncağın üzerinde hafifçe gıcırdarken, söyledikleri tüm sözler kulaklarımda çınlıyordu.
Yaşınız,mesleğiniz, kim olduğunuz önemli değildi. Bir salıncağa binecek kadar cesaretiniz varsa siz bir çocuksunuz…
Gündemin içine başınızı gömüp dışarıda yağmuru duyamıyorsanız. Bir balığı oltada göremiyorsanız. İnsanlar oradan oraya eğlenmek için değil yoğun oldukları için koşuşturuyorsa.
Hayatın bir noktasında sayısı belli olmayan bir uçuş için siz de salıncaklara bekleniyorsunuz demektir…
Sevgilerle