Sakın O’na Takılmayın!..
Değerli okurlarım!
Bu, “Yüksel Mertçe” bir “Tefsir” denemesidir.
Kur’anın ifadesiyle “Tağut” yada “Empeyalizm”in işbirlikçi ılımlı inanlılarına değil, ehli iman, ehli irfan, ehli akil olan Allah’ın
evliyalarına hitap etmektedir.(2/257)
Buyurun hep birlikte okuyalım;
Sevgi ve Merhameti Bitimsiz Allah’ın Adıyla..
“Alemlerin rabbi Allah’a hamdolsun. Rahmandır Rahimdir. Din gününün malikidir. Ancak sana kulluk eder ancak senden yardım dileriz. Bizi doğru yola ilet. Nimet verdiğin kimselerin yoluna. Kendilerine gazabedilmiş olanların yoluna değil.”(Kur’an-ı Kerim 1/1-7)
Değerli Okurlarım!
Yaratıcının ilk emri “OKU”dur (96/1), O kullar ki, “Bismillah” amir hükmündeki bu emrin “lisani pratik gösterge”sidir.
Her şey onunla başlar.
Bir varmış, bir yokmuş.
Allah’tan başka hiçbir şey yokmuş.
“Allah her şeyin yaratıcısıdır ve yöneticisi-dir.” (39/62) “Meryem oğlu İsa’da Allah’ım Rabbimiz bizim üzerimize gökten bir sofra indir.” (5/114) “istiyoruz ki, ondan yiyelim. Kalplerimiz iyice yatışsın” (5/113)
Şahsen benim sofradan anladığım; “üze-rinde yahut içinde nimetlerin bulunduğu, insanoğlunun bütün ihtiyaçlarına cevap veren, cenabı hakkın A’dan Z’ye ikramla-rıdır.” Bu nimet ve rızıkların en önde geleni tenzilen yani tenezzülen gelen kitaplardır. “İnsan ancak ekmekle ve suyla yaşamaz tanrının kelimeleriyle de yaşar.” (Matta: 4/4) mealindeki kitabı mukaddes ayetleri bunun en bariz yanıtıdır.
Yine bakınız K. Kerim 68/2’de “Sen rabbinin nimeti sayesinde bir mecnun de-ğilsin!” “Rabbinin nimetini durma anlat” (93/11) ifadelerinde-ki sorumluluğun ve sorumluluğumuzun ancak ve ancak bu ni-metlerin şükrünün ifa edilebilmesi, bunları bütün insanlığa durup dinlenmeden anlatmak, öğretmek ve yaşamakla müm-kün olacaktır.
Neden bütün insanlığa?
Çünkü kitabı pren-sip şudur: “Bir insan, bütün insanlar, bütün insanlar bir insan gibidir.”, Allah(cc) “Bütün alemlerin rabbidir.”(1/1) Kitabi Rahmet, bütün alemle-re gönderilmiştir. (3/138) ve kimseden de esirgenmemiştir ve esirgenmemelidir. “Her kapı çalınmalı, her insan aziz bilinmeli”, sonucu muhatabın ve muhatapların tavrı belirlemelidir.
Bu duygular içinde sofrayı bütün insanlarla paylaşmanın, paylaşabilmenin “BİRİNCİSİ: “Başta okuduğumuz Fatiha’nn bilincine ermektir.”
İKİNCİSİ: “Zihinsel Mal ve mülk kulluğundan kurtulmak için tabu ve tapuları yakıp-yıkmaktır.” Çünkü tapular yakılmadan tabular yıkılmaz, yıkıla-maz!..
Mal kulluğundan kurtulmak cümlesine tekrar rücu edi-yorum.
Mallaşmamak (hayvanlaşmamak) domuz ve maymun seviyesinin tehlike sınırlarına yaklaşmamak için, “Bakara’nın kurban edilmesi ve bütün insanlığa yedirilmesi lazımdır.” Saç-malamıyorum ne dediğimin bilincindeyim.
Beni izlemeye, okumaya de-vam edin. 68/2’yi mutlaka okuyun.
ÜÇÜNCÜSÜ: “Ali İmran, ör-nek yuva, aile çatısının temelini nasıl oluşturacağız?’ın proje-sini anlamak ve anlatmaktadır. Bir ana düşününki, vahye muhatap, kitabın bilincinde olarak hayatını, bütün eylemlerini, salatını ve hatta ölümünü bile rabbe adamış, bu bilincin pedagojik anlamda yönlendiricisi Zekeriyya (a.s.) ve yine vahyin bilincinde, ör-nek hayat sahibi Yahya (a.s.) ve Meryem, analar anası vahye muhatap bir kadın.
Örnek ve önderliği ezeli kelamla tescil edilmiş bir güzel insan.
Ve havariler onlarda vahye muhatap bir örgüt çit (çevre) Anadolu ifadesiyle.
Elbette bu zeminden, İsa Mesih kurtuluşun adı Müjde (İncil) doğacaktır.
Ve özel-likle nimeti sevgi nimetini, o günün katı, katılaşmış taş kalpli yöneticilerine, bu günün ifadesiyle sembolik de olsa canavar-laşan (trafik canavarı, Van gölü canavarı, enflasyon canavarı vs. gibi). İnsani otantik kimliğini kaybetme durumuyla karşı karşıya gelen insanla, insanlarla sevgiyi ve sevgi nimetini yenden paylaşacaktır.
Ve annenin, annelerin kıymetine dikkat çeke-cektir. Beşikten-Mezara kadar. Ezilen, hor görülen, kullanılan diri diri toprağa gömülen insanlığın eğitilmesinde merkeze la-yık görülen nisaların, kadınların kahpe olmadığını, annesiyle birlikte bü-tün dünyaya ilan edecektir.
O’da DÖRDÜNCÜ: şartın, pardon! Sürenin Hanımlar Suresi “NİSA” anlaşılma-sıyla mümkün olacaktır.
Adımı ne dördüncü surenin? Pes doğ-rusu bu ne biçim soru kardeşim baştan beri ne anlatıyorum ben.
Nisa (kadınlar suresi) Neden mi erkekler suresi yok?
Bi-rinci surenin birinci ayeti soruyu ve konuyu açıklıyor.
Lütfen “Kur’an okunurken susun onu dinleyin ki Allah'ın rahmeti üzerinize olsun” (7/203) ki konuyu anlayasınız. “Allah bütün alemlerin rabbidir” (1/1), ancak haksızlığa uğrayan mazlumların ve mustezafların kadın erkek ayırt etmeksizin yanında oldu-ğunu beyan ediyor. “Sorulduğu zaman o diri diri toprağa gö-mülen kıza hangi günah yüzünden öldürüldü diye” (81/8-9, 28/5-6)
BEŞİNCİSİ: “Sofra, Maide, mutlaka oturup ikram edileni tat-mak lazım.”
Buyurun, buyurun! Halil-i İbrahim sofrası, sindire, sindire yiyin. “İnsan ekmek ve su ile yaşamaz. Allah’ı kelimeleri ile de yaşar.” Muştusunu tekrar hatırlayın!(Matta 4/4) Nimete nankörlük etmeyin.
Aksi halde karşını-za hayvanlar suresi çıkar, (Enam) ve kimlik tespiti yapmak zorunda kalırsınız. ALTINCI nimetten sonra YEDİNCİ nimet gelir- ki, bir seçim yapıp yapmamakta karar vermelisiniz.
Müsta-kim yolun yolcularıyla karşı yolun, delalet yolunun müntesiplerinin döne döne anlatıldığı yedinci süre olan Araf süresi si-zi kesin bir çizgiye ulaştırmadı, ulaştıramadı ise, tabir haline gelen ifadeler ile arasatta, arafatta, ortada yahut Kur’an’ın ifadesi ile Araf’ta kalmanız kaçınılmaz bir sonuçtur.
Araf su-resi, Arif’i duygularınızı geliştirip, sizi bir karar vermeye yönlendirmemiş, yönlendirememiş ise, size SEKİZİCİ surede pek bir şey ifade etmez.
Çünkü konusu savaş “Enfal” oradan hızla geçip yahut kaçıp, dokuza takılacaksınız. “DOKUZ” çok önemlidir.
Dokuzuncu köyde mutlaka bir sığmağa ihtiyacınız var.
Çünkü savaşırı tam ortasındasınız ve kaçaksınız.
Sakın bulunduğunuz noktada hareket dahi etmeyiniz.
ONUNCU kö-ye kaçma gibi bir senaryo ve dahi bir plan yapmayın!
Dokuzda ısrar edin.
ON çok tehlikeli!
Bir nübüvvet üyesi olan Yu-nus bile orada barınamadı.
Kaçtı, kaçtı da ne oldu? “Eğer rabbimin rahmeti olmasaydı balığın kamından zor kurtulurdu.” Nasuh tavrı sayesinde kurtul-du.
Ümidin tükendiğini zannettiği köyüne (köylülerine) dön-dü.
Döndü, pardon! Türkçe’de dönmenin, dönüşün Kur’an terminolojisindeki anlamı, mevhumu muhalefetinden “tövbe” tam isabet!
Lütfen yalvarıyorum!
Tövbe edin…
Ben sadece “ip uçlan” verdim.
Dönün baştan ilk onu döne döne okuyun!
“Ve sakın on’a takılmayın!..”
yukselmertoglu@hotmail.com