Şahın Sürüleri…
Özellikle on dokuzuncu yüzyılın sonu ile yirminci yüzyılın tamamı ideolojik çatışmalarla geçmiştir. Toplumlar neredeyse bütün yaşam felsefelerini bir ideolojiye bağlama eğilimine girmişlerdir.
Geçmişte,
İnsanların (çoğunlukla dini) tercihleri yaşam alanlarını ve şekillerini belirlese bile; Yaşadığı çevrenin dar ilişkileri yaşamını etkileyen faktörlerin başında geliyordu.
Mesela,
Bir insan alevi inancında olan bir ailenin çocuğu olarak doğduğunda, o çevredeki alevi-Sünni ilişkileri nasıl gelenekselleşmişse o ilişkiler içerisinde yaşamını sürdürüyordu.
Kısaca iki farklı inanç arasındaki ilişkileri o çevrelerin yereldeki birbirlerine olan bakışları düzenliyordu.
Bu bakışları etkileyen etkenler konumuz olmadığı için buna girmeyeceğim. Elbette bu durumlar kendiliğinden şekillenmez. Dediğim gibi konum değil.
Geçtiğimiz yüzyıl çok enteresan bir yüzyıl oldu, İdeolojik çalışmaların ve yapılanmaların alabildiğine gemi azıya aldığı ve çeşitlendiği yüzyıl olmasına rağmen, Kutuplaşmanın doğurduğu disiplinle bu ideolojiler toplumun günlük yaşamına pek nüfuz etmedi. Siyasi şekillenmeler ve devletlerarası ilişkilerde önemini korudu.
Toplumun günlük yaşamında yine dar çevreler etkin oldu, gelenekler baskınlığını sürdürdü.
Fakat…
Sovyetler Birliğinin yıkılmasından sonra bireylerin alabildiğine sınırsız özgürlük taleplerinin toplum disiplinini her geçen gün zorlaması, İletişim araçlarının artık en uzak çevrelere kadar gitmesi, buna bağlı olarak toplumun en dar katmanlarının dahi iletişim araçlarından en yoğun faydalanma imkânlarının sağlanması, Gelenekselleşmiş düzenin altüst olmasına yol açtı.
Bu durum… Yani insanların birey olarak toplumdan azade fikirlerini alabildiğine dünyanın her tarafına ifade edebilmeleri, Fikir ve davranışların sudan ucuz, derinliği olmayan kavramlar haline getirdi.
Çünkü…
İnsan sırf farklı olduğunu ifade edebilmek ve toplumda taraftar toplayabilmek için derinliği olmayan deliller öne sürmeye başladı.
Bu örgütlenmelere de yansıdı. Malum olduğu üzere eskiden ortağından ayrılan seyahat şirketleri “hakiki”, “öz hakiki” diye firmalar kurarlardı.
Onun gibi örgütlerde gün geçmiyor ki amip gibi bölünmesinler.
Bu işin bir yönü; Diğer bir yönü ise insanlar bireyselleştikçe dünyayı kendi nefsi çerçevesinden bakmaya, şekillendirmeye başladı. Tüm hesaplarını kendi ömür süresine göre yaptı. Geçmişin emaneti ile geleceğin vebali onu hiç ilgilendirmiyor artık.
Uyar mı bilmem… Bu da benim özgürlüğüm olsun. Ben bu duruma “Post Liberalizm” diyorum.
Bu durum nereye varır?
Her ne kadar Ulu Meşemin dibinde “gurguluk” gibi bunu düşünmeye çalışsam da… Benimkisi sadece fikir jimnastiği... Bilimsel bir alt yapısı yok yani.
Ama şunu iddia edebilirim… Sanılanın aksine toplum özgürleşmeyecek. Sadece “yalnızlaşmış sürüler” haline gelecek.
Ve elbette bu “sürünün” bir de çobanı olacak.
Bu çobanlara şah mı derler… Yoksa padişah mı? O da atayanların zevklerine bağlı…