Şahid Ol Yarab! (II)
Gündüz geceye, gece gündüze saygı da kusur etmiyor gözlerimizin önünde; belki ibret alır ders-leniriz ve silkinip kendimize geliriz diye. Vakitleri namaz gibi kuşanır, yalpalanmaktan vazgeçeriz ilmik ilmik bir nefeste.
“Gölgeler zincirlerini kıralı çok oldu
Çeçenya dağlarında.
Ve cennet düşleri var peygamberin otağında
Afganca, sahabenin çöl ışığı özlemlerinde.” AYSUN GÜL
Nerede? Geçmişe yığdığımız hayali günah göçlerimiz sevaba ulaşmak için. Doyumsuz nefsimize yar olup yenik düştüğümüzden beri hayatı ikiledik ve bazen üçledik anlamsızca anlamsız tümceler sardıkça keşkelerimizi. Bazen toprak uğruna, bazen üç kuruşluk sevdalar zamane sevdaları adına feryat figan günler geçirmedik mi? Aslımıza yalancı düştük düşkünler memleketinde, düşkün düşkün.
Sevgiliyi sevgililere tercik etmedik mi? Ölümlüler arasından seçmedik mi taptıklarımızı? Ve toprak olacağını bildiğimiz tüm gerçekleri yalanlara tercik ederek yaşadık ve bugünlere geldik.
“Ahdimiz derin ve imanlı
Vahidimiz sevdalı gül çağının beklenen şiarında.
Çöl sıcağında karalanan gözlerime.
Muhammedin (sav) ayak izleri gölgeledi aniden
Vaktimi doğasıya yaşamak adına yürüdüm izlerinde.” AYSUN GÜL
Yıldızları kaçımız izliyoruz, gecenin kollarına sarıldığında. Romantik akşamlara mum ışığı ziyafetlerine meze yaptığımız ibadetin ışıklarına, bir kez natür anlamında baktık mı hiç? Boş kavramları çerçeve ederek nafile zamanlar geçiriyoruz geçecekleler ve gidecekler bir gün gelip hayatımızdan.
“Muhammedi sevmeyen beni sevmesin diyene” nasıl ibadet ediyoruz. Muhammedi nasıl seviyoruz bir kez daha düşünmemiz gerektiğine inanıyorum. Âlemlerin uğruna yaratıldığı peygamberimizi anlamanın yolunun yaratılandan geçtiğini fark etmeliyiz ve öyle hareket etmeliyiz. Zikrin istikrarında ibadetler dışına çıkmakla da yaratana yaklaşılmayacağını bilmek lazım. Tek din ışığında parçalara bölünmeden birlikteliği kendimize yol edinmeliyiz ki rahman olana ulaşabilelim. Tercih etmemiz gerekenleri bizlere bırakan aşkına şekillendirdiğimiz aklımız ve kalbimizi hürriyete kavuşturmalıyız.
İki dakikasını tefekküre ayırmaya bile zaman kaybı olarak kabul eden beşeri ahkâm; inkâra ve isyana gelince saatlerce durmadan bedeniyle ve ruhuyla tüm gücünü kullanarak yaşamayı biliyor. Melekleri kadın kılığına sokup, cennete uçacağını zanneden gafillerin aptallıkları ayrı bir gaflet.
Kuran-ı kerimi ölenlerin arkasından okuyup; anlamadan, dinlemeden asıyorlar evin bir köşesine. Sonrada utanmadan, sıkılmadan kuranı yaşıyorum demekten geri kalmıyorlar. Yeri geldiğinde Muhammed (sav) haricindeki, peygamberleri kabul etmeme cüretini bile gösterebiliyorlar, yüzleri kızarmadan.
"Gözlerimi açıp ayaklandım birden Nuh’un gemisinin kaldığı dağlara yol alarak. Varılabilecek her noktayı, hayallerin gerçek üstü terennümünde gezip gerçeği yalandan ayırt etmenin zamanının geldiği gördüm. Riyadan bir kılıfa girmeyen insanları bulmak umuduyla insanoğlunun başlangıcına gideceğim düşlerimin Kâbe’sinde. Tavaf edeceğim tüm kavimlerin ibretle yıkılan topraklarını.
“Belki yeniden Nuh’un gemisine bineceklerden biri olurum umuduyla asılacağım hayatın İslam’a bakan tarafına.”
SELAM VE DUA İLE
öncelilke yazınız çok hoş olmuş,içerigide cidden yazınız kadar güzel doğrusu,dinimizi güzel ve anlamlı kılmak için sadece bunu müslüman olmakla bagdaştırmamamız gerekir çünkü:Dinimizi iyi bilmek ve anlamak için sadece müslüman olmak yetmiyor bundan dolayıdır ki araştırmak ve okumak gerekiyor okurkende hurafe bilgilerden kurtulmak gerekiyor,nihayetinde bu yolda ilerlememiz dinen ve hayatı anlamamız açısından önem arz etmektedir.Bence bu şekilde ya rab şahid olabilir bize diye düşünüyorum...yazılarınızın devamını bekliyoruz kaleminize ve yüreginize sağlık ...
Aralık 5th, 2010 at 04:02yazılar cok güzel zevkle okuyorum
Ocak 31st, 2011 at 22:57