content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

19 May

Sağ Görüşlü Edebiyatçılar İle TDK Yazmayı Engelliyor

Sosyal meselelerde yüzde yüzlük bir kaide yoktur.

Yazıya böyle bir cümle ile başlama sebebim, sonradan gelecek bazı itirazların önüne geçmek. Gerçi yine itiraz edenler olacak ama olsun. Ben öyle bir cümle ile başlayayım da varsın yine itiraz etsinler.

Malum en kötü kural kuralsızlıktan yeğdir. Kuralsızlık bir keşmekeşi de ardından getirir ve ortak bir değer ortaya çıkmaz.

Eskilerin “Kim kime, dum duma” diye ifade ettikleri bir durum zuhur eder ki neyin ne olduğu belli olmaz.

Konumuz “sağ” veya “sol” görüşlerin ne olduğunu anlatmak değil. Çünkü ülkede bu kavramlar dünyadaki tanımlarına göre açıklanamıyor. Bazı durumlarda birbirlerinden farklılar.

Öncelikle okuma ve yazma konusunda herkes şikâyetçi. Yeteri kadar okumadığımız, yeterinden az yazdığımız konusu her zaman dile gelen bir durum. Şikâyet ettiğimiz bu durumdan nasıl kurtuluruz? Okumayı ve yazmayı nasıl artırırız?

Okuma açısından “sağ” ve “sol” eşit gibi. Üstelik okudukları kitaplar da aşağı yukarı aynı. Nasıl oluyorsa?

Gelelim yayma. Bence “sol” burada birkaç adım önde. Buna sebep de başta TDK ve sonra sağ görüşlü edebiyatçılar. Tamam, bu yazıyı okuyan sağcı öğretmenler kızma ve sinirlenme vaziyetine geçmişlerdir bile. Hatta kendi öğrencilerinde kaç kişinin yazdığına dair sayılar bile verebilirler. Yine eskilerin “Zemheri sineği” diya adlandırdıkları ve “Çok az” anlamında söyledikleri sözü hatırlamak elde değil.

Şimdi bir imla kılavuzu düşünün. Her sene yenisin alınmasını isterler. Niye bazı kelimeler ilave oluyor da ondan. Burasını anladık. Başka? Başkası, bazı kelimelerin de yazılış şekli değişiyor. Niye? TDK yetkilileri öyle istedi. Dil yap-boz tahtası mı?

Cemil Meriç, “Fransa da ihtilal eskiye ait bütün mukaddesatı değiştirdi yanlık Kamusa/lügate dokunmadı” dedikten sonra; “Kamusa dokunan el namusa dokunmuştur!” diye ilave ediyor. Ülke ne kamus kaldı, ne de imla kılavuzu…

Her “yazmayanın” korkusu imladaki kurallar manzumesidir. O kadar çok kural vardır ki bazıları olsa da olur olmasa da…

Özellikle noktalam işaretleri insanı canından bezdiriyor. Yahu “virgül” ile “noktalı virgül” arasındaki fark nedir? “Ohooo senin dünyadan haberin yok o kadar çok fark var ki” diyecek edebiyatçıların kahir ekseriyeti sağ görüşlüdür. “Efendim şu olursa şöyle olur da bu olursa böyle olur” diye başlayan kaide izahı malum işaretlerin ehemmiyeti üzerinde vaaz başlar. Sonra dinleyenler ise “Sizin kuralınız size kalsın” diye geçirir içinden.

Yok “tırnaktan” sonra büyük harfle başlanır veya başlanmaz. Ne fark eder. Tırnaktan sonra kurulan cümlenin başladığı harf anlamı mı değiştiriyor? Yoksa tırnak içindeki cümle hükmü taşıyan ifadelerin sonuna nokta konulmasa anlam kaybı mı oluyor?

Bu soruyu sağ görüşlü bir edebiyatçıya sorarsanız uzun bir “sözlü nutuk” dinlemeye hazır olun. Tabii vaktiniz ve sabrınız varsa.

“Sol” burada daha esnek. Onlar için mesele ne anlattığın. “Sağ görüşlü” biri olduğum halde bunu itiraf etmeliyim.

Kuralların fazlalığı veya lüzumsuzluğu yazmanın önünde en büyük engeldir.

Bu mesele bir şekilde halledilmezse daha çok müşteki oluruz.

Sakın kimse “O kadar da kadı kızında bulunur.” demesin. Zaten her şeye bir kılıf bulduğumuz için yazmamaya da bir kılıf buluruz elbet.

Bir çare. Yoksa: “bad-el harab- ül Basra” sözünü çok hatırlarız.

Etiketler : , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank