Şafak Baskınından Sonra (III)
Birkaç saatlik yürüme mesafesinde olan komşu köye, ikindiye doğru ancak ulaşabilmişlerdi. Yavaş adımlarla yürümeleri yanında, sık sık da dinlenme arası veriyorlardı. “Ağam akşam olmak üzere ha gayret… Köye varmamıza az kaldı.” diyerek omuzunda hurcu, sırtında hılliği, elinde değneğiyle önde konuşarak yürüyordu. “ Ağam sünnet düğününü hatırlıyor musun? Küçücük olmana rağmen beni ardından nasıl koşturmuştun. Bende senin saklandığın yeri bulmuştum. Seni kucaklayıp kirvenin kucağına oturttuğumda bana demediğin kalmamıştı. Üstelik benim öğrettiğim küfürlerle sövmüştün bana. Sen bana sövdükçe oradakilerde kahkahayla gülüyorlardı.” dedi. Biraz yürüdükten sonra arkasına baktı. Telaşlandı.
Koşarak geri gitti. Bitkin düşen Kurban olduğu yere yığılıp kalmıştı. Merhametle kucakladı. “Affet beni ağam dalıp gitmişim.” diyerek hılliğini Kurban’a sardı. Etrafına göz gezdirerek oturacak bir taş aradı. Kurbanı kucakladığı gibi az ilerdeki küçük kayanın üstüne oturttu. Geri dönerek hurcunu ve değneğini aldı. Ağasının yanına geldiğinde hurcunun gözünden ekmek çıkardı. Ekmeği ikiye bölerek yarısını ağasına uzattı. Gerisini de kendine alarak; “Az kaldı ağam, bak köy gözüktü bunları yedikten sonra yolumuza devam ederiz. Karanlık çöktüğünde orada oluruz.” diyerek ekmeğini ısırdı.
Köpek sesleri duyulmaya başladığında Agop’ un içini buruk bir hüzün, gözlerini ise yaş bürümüştü. Şafaktan beri aldıkları yol bitmek üzereydi. Saatlerdir yanında tek söz söyleyemeyen ağasını akrabalarına teslim edecekti. Ağası akrabaları yanına sığınacaktı. Ya kendisi ne olacaktı? Ne bir tanıdığı vardı ne de hısım akrabası. Onu Fehmi Ağa’ nın babası büyütmüştü. Annesini hiç hatırlamıyordu. Nasıl hatırlasın ki onu doğururken ölmüştü. Babasını ise sekiz yaşından sonra görmemişti. Çalışıp para kazanmak için gittiği Erivan’dan bir daha dönmemişti.
Kimsesiz kalan Agop günlerce aç susuz dolaşmıştı köyde. Ermeni soydaşlarından hiç kimse sahip çıkmamıştı ona. Bir kış gününde Fehmi elinden tutup evlerine getirmişti. Babası da Agop’ un perişan haline üzülmüş “Bundan sonra burada, benim yanımda kalacaksın.” demişti. O günden sonra, büyük ağayı baba, o evi kendi evi, Fehmi Ağa’ yı kardeşi, Kurban’ı da kardeş çocuğu bellemişti. Onlarla büyümüş, ama onlarla ölememişti. Süngünün ucundaki Kurban’ ı çetecilerden kurtarmak için Ermenice “O benim oğlum biz Ermeni’yiz, biz de sizdeniz, bize dokunmayın.” diye öne atılmıştı. Bu sözleri duyan çetedekiler onları serbest bırakmıştı.
Gözünün önünde annesine ve babasına yapılanlar Kurban’ nın aklına ziyan getirmişti. Fehmi Ağa’ nın bedenine saplanan süngüleri görünce, ikinci çocuğuna gebe olan Nergis Gelin ellerinden kurtulup, ileri atılmıştı. Kocasının çamurlar arasındaki kanlı bedenine sarıldığında, sırtından ve başından vurularak, son nefesini kocasının kanlı bedeni üzerinde vermişti. Gözünden akan damla ise Fehmi Ağa’ nın yüzüne düşmüştü.
Bacası tüten toprak eve yaklaşığında Agop; “Geldik ağam. İşte orası.” diyerek ilerledi. Bağdaki köpeğin havlamasına aldırmadan kapıyı yumrukladı. İçeriden gelen kimsin sözüne “Büyük Pergit köyünden Fehmi Ağa’nın külfetiyiz[1]. Aç hele.” diye cevap verdi.
***
Soğuk kemiklerine kadar işlemişti. Sobanın dibine kadar sokulmuş olmalarına rağmen, sıcaklık kâr etmiyordu. Biraz ısındıktan sonra sofraya oturdular. Sıcak lokmalarla karınlarını doyururken bir taraftan da Agop olanları anlattı. Ev sahibi köylüye haber verdi. Herkes oraya geldi. Olanlardan kimsenin haberi yoktu. İçlerinden biri; “Karar almıştık her hangi bir saldırı olunca, yüksek yerlerde ateş yakarak, birbirimize haber verecektik. Sonra da yardıma koşacaktık. Neden yapmadınız?” diyerek gürledi. “Şafak sökmeden baskın yaptılar, can pazarıydı ortalık. Nefes alacak zaman yoktu. Ağama çok zulmettiler. Sonra da…” dedi. “ Yanan mereklerin dumanını görmediniz mi?” diye sordu Agop. “ Gündüz gözüyle çukurdaki dumanı göremedik.” dedi köylü.
Ağlayanlar, kızıp bağıranlar, dizlerine vurup kahırlananlar doldurmuştu ev. Kimi; “Toplanıp gidelim. Bizde oradaki ermeni mahallesini yakıp yıkalım.” diye bağırıp çağırdı. Kimi “Bizde onlar gibi insanlıktan mı çıkalım?” diyerek ortalığı sakinleştirdi. Köyün yaşlılarından biri “Kars’ a gidin yetkililere haber verin. Kimse başka bir yanlışa kapılmasın.” dedi.
Konuşulanları boş gözlerle seyreden Kurban bir müddet sonra sıcak sobanın dibinde ki minderde uykuya daldı
***
Agop, Kurban’ ın yanına oturarak; ”Ağam bugün senden ayrılıyorum. Fehmi Ağa’ ma biriktirsin diye verdiğim paramı aldım. Senin paranı ve altınlarını da bibine teslim ettim.
Nereye gideceğimi, nasıl gideceğimi bilmiyorum. Yanında kalmak istedim ama akrabaların beni istemiyor. Seni görmek için bir gün dönüp geleceğim. Benim size çok borcum var ağam.” diyerek gözlerinden süzülen yaşları sildi. Kurban da ona bakıp ağlıyordu. “Ağlama ağam. Al değneğimi sana veriyorum.” diyerek ayağa kalktı kurban değneği eline alınca gülümsedi. Ağasının alnından öpüp hızlı adımlarla evden çıktı. Kurban arkasından elini uzattı; “Agop Emmi…” dediğinde o uzaklaşmıştı bile.
[1] Ailesindeniz