Sadece Bir Tarih Sayfası…
Bu hafta sonu yürürlüğe girecek olan Lizbon Antlaşması gereğince, Avrupa’da 1878’den bu yana var olan sosyal demokrat unsurlar tamamen ortadan kalkmış olacak.
Sosyal demokrat unsurlar demek yerine, sulandırılmış sosyalist ilkelerin son kırıntıları demek belki daha doğrudur. Ne yazık ki, bu antlaşmanın altındaki imzalar sosyal demokrat elitlere ait olacak.
Gelin, Avrupa Sosyal demokrasisi buraya nasıl geldi birkaç cümle ile bakalım.
Sosyalizm ve Sosyal demokrasinin Avrupa’da itibar kazanması, 1914 Büyük Savaşı sırasında ve sonrasında iç savaş tehlikesine karşı yürüttükleri olumlu tutumdur. Sosyal demokrasinin asıl itibar kazandığı husus ise, Avrupa halklarını Nazizm’den kurtarma görüntüleridir.
Fransız devriminin gerçekleştiği tarihten bu yana, modernleşmenin en önemli değeri olan; ulusların özgürlüğü, eşitliği ve kardeşliği idi. O zanlarda bu ilkelerin asıl sahipleri devrimcilerdi.
Ama asıl itibar kaynağı, 1848 de, Marksist sosyalizm girişiminin sanayi kitleleri arasında taraftar bulması bu taraftarın yarattığı duygu ve düşüncedir. O zaman ki, Marksist sosyalistlerin önderleri (Edward Bernstein) yönetime ortak olmak yerine, kendi ilkelerini dayatması, sosyal demokratların ekmeğine yağ sürdü.
1945 yılına kadar böyle gelindi. Hollanda ve Danimarka’da sosyal demokratlar Hıristiyan demokratlar ile birlikte iktidarları paylaştılar. Bu tür ülkelerde sosyal demokratlar Hıristiyan demokratların ilkelerini sulandırdı, iktidarların tam ortağı idi.
Ortaya sosyalist Hıristiyan karışımı bir yönetim tarzı çıktı. Ta ki, Kızıl Ordu Almanya’dan Nazizm’i sökene kadar.1945.
İkici Dünya Savaşında Amerika Batı Avrupa’yı işgal etmişti.(Halen 135 bin Amerikan askeri var) Bu işgalin gerçekleştirilmesi ve sürdürülmesi güvenli zeminler yaratmayı gerektiriyordu. Amerika bazı ülkelerde Hıristiyan Demokratlar(İtalya), bazı ülkelerde de sosyal demokratlar ile işbirliği yaptı.
Amerika’nın düşüncesi, bu partilerin sosyalistlere karşı iyi bir savunma mevzisi yaratacağı yönündeydi. Çünkü Avrupa sosyalistleri, 1948 yılında, halklardan büyük destekler almıştı.
Amerika her fırsatı ve aracı kullanarak (bizdeki Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi) sosyalizmi yok etmeye çalıştı. Bu tarihlerde, Amerika’nın en önemli yardımcısı, sosyal demokratlar ve Hıristiyan demokratlardı.
Tıpkı bizde, Kemalizm’in başına gelenler gibi.
Onlarca yıl, sosyal demokrat önderler, gazeteciler ve aydınlar Amerika’ya bilgi ve görgülerini artırmak için, burslu olarak gitti.
Sosyal demokrat önderler Amerika’dan döndüklerinde, Amerikan değerlerini ve Atlantik ortaklığını paylaşan kişilerdi. Geleneksel soysal demokrat tabanın baskısı sayesinde, Amerikan politikaları eleştirilemez hale geldi. Ya da sessiz eleştiriler olarak kaldı.
Avrupa sosyal demokratları, Sovyetlerin yıkılışına alkış tutarak, başka büyük bir kırılmaya daha imza attılar.
Ekonomik liberalizm artık onların ideolojik formasyonu (biçimlenişleri) idi. Amerika’yı desteklemek onların boyunlarının borcu idi.
Artık Avrupa sosyal demokratları, Amerika’nın cürümlerine ortak olan (Tony Blair) bir düşünce yoluna girdi.
Özlemle bekledikleri bu yeni statüleri, endişeli cüzdanlarını dolduracak, tüm kapıları arkasına kadar açacaktır. Devrimciliklerini sorarsanız, sizlere ömür.
Sosyal demokratlar, devrimcilerin varoşlara bıraktığı kırıntılar ile bu güne kadar geldiler.
Amerika’nın kendi hegemonyasını kurmak için kullandığı sosyal demokratlara artık ihtiyacı yok. Bu sebepten sosyal demokratlar da yeniden devrimcileşeceklerdir.
Milliyetçiler için de aynı düşünceler geçerlidir. Onlar da Amerikan işgaline karşı duracaklar ise devrimcileşmek zorundadırlar.
30.11.2009, bulentesinoglu@gmail.com