content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

14 Ağu

Sadaka Düzeni

Sadaka, sözün doğruluğu, eylemin doğruluğu, fedakarlık ve zekat gibi farklı anlamlarda kullanılmaktadır. Sadaka; Allah’ın rızasını kazanmak niyetiyle, karşılıksız olarak muhtaçlara yardım etmek iyilik ve ihsanda bulunmak demektir. Farz, vacip ve mendup sayılankısımları vardır. Zekat ve zaruret derecesinde ihtiyaç içinde bulunan kimseye yardım etmek farz sayılırken, sadaka-i fıtr vacip, diğerleri ise menduptur. Sadaka kelimesi, sadaka-i fıtr, sadaka-i mevkufe, sadaka-i mahbuse, sadaka-i muharreme, sadaka-i muhbese ve sadaka-i müebbede diye değişik eklerle faklı şekilde kullanılan türleri vardır.

Arapça olan sadaka kelimesinin tersi kezebe yada kizb’dir. Sadaka doğrulama iken kezebe /kizb yalanlamadır. Sadaka /doğrulamanın ilk karşılığı sözle ilgili olandır. Bir haberin, bir sözün doğrulanmasına tasdik denir ki oda sadaka kökünden türemiştir. Bir sözü ve onun işaret ettiği manayı doğrulamak elbette onu kavramakla bilmekle mümkün olabilir. İnsanın anlamadığı, ilmediği bir sözü veya haberi doğrulamış, tasdik etmiş olması düşünülemez. Tasdik bu yönüyle bir birikime, bir bilince de işaret eder. Tasdik edenler, doğrulayanlar aynı zamanda bir bilincin de sahibidirler. Sadaka/tasdik yada doğrulamanın bu anlamı itibarı ile şehadet kavramı ile bir mana birliği, benzerliği de vardır.

Sadaka kavramı her şeyden önce doğru söz manasında kullanılmıştır (Nisa; 4/87, 4/122). Aynı zamanda sıdk kelimesi, hem doğrulanan (tasdik edilen) sözün hem de kalbin doğru (sıdk) olmasının da karşılığıdır. Kelime şehadet bir doğru sözdür, ama onu söyleyenin de kalben inanarak söylemsi gerekir ki hem söylenen sözün hem de söyleyenin doğruluğuna (sıdk) işaret etmiş olsun. İtikat konusunun karşılığı olan bu durumun en açıklayıcı örneği Münafıkların durumu bunu gösterir, onlar inanmadıkları halde, kelime-i şehadeti tekrar ederler (Münafikun; 63/1). Yine hiç yalan konuşmayan veya çok doğru söyleyen kimseye Sıddık denir Hz. İbrahim örneğinde olduğu gibi (Meryem; 19/41). Bedenle yapılan eylemler inancı doğruluyorsa bu aynı zamanda itikat edilen şeyin doğrulanması demek olur. İşte müminlerden öyleleri vardır ki Allah’a verdikleri vaatleri doğruladılar (Ahzap; 33/23). Dolayısı ile bedenen yapılan bir eylem, savaş, müminlerin kendi inançlarını doğrulamalarıdır. Hakkın gereği yerine getirilmedikçe sadece onu itiraf etmenin, kabullenmenin fazla bir kıymeti harbiyesi olmaz.

Gizli açık faziletler de sıdk kelimesiyle isimlendirildiği gibi (Kamer; 54/55), doğru sözlü olmakta Müslümanların baskın bir özelliğidir (Şu’ara; 26/84). Sadaka kelimesi musaddık haliyle kendinden önceki kitapları doğrulaması nedeniyle Kur’an’ın bir özelliği olarak da kullanılmıştır (Bakara; 2/89).

Sadaka kelimesi bazen zekat’ın karşılığı olarak kullanılmıştır. İnsanın Allah’a yaklaşmak, yakın olmak veya onun rızasını kazanmak için malından verdikleri zekat diye bilinir. Müslümanların sahip oldukları mallar nedeniyle ihtiyaç sahibi yoksullara vermek zorunda olduklarına zekat denilmektedir. Zekat zorunlu iken, Sadaka: tatavvu, gönüllü verilen mal demektir(Tevbe: 9/103, 9/60).

İnsan hakkı olan bir şeyden vazgeçerek onu bağışladığında da bu tutumu sadaka diye isimlendirilir (Maide; 5/45-Bakara; 2/280-Nisa; 4/92). Dolayısı ile bu ayetlerde sadaka, bir fedakarlığı, bir bağışı, bir alçak gönüllülüğü de karşılamaktadır. Ayrıca nikah için kadına verilen mihrin karşılığı olarak da sadaka kelimesi kullanılmıştır (Nisa; 4/4). Burada sıralanan ayetlerin konularına paralel çok sayıda hadisin varlığı da bilinmektedir.

Görüldüğü gibi sadaka Müslüman hayatının ayrılmaz parçasıdır. Bir müslümanın vermek /ödemek zorunda sayıldığı sadaka varken, yine bir müslümanın seçimine/kararına bırakılan sadaka örnekleri de vardır. Böyle bir uygulamanın muhtaçları kendi ihtiyaçları ile baş başa bırakmak, onlara karşı duyarsız ve ilgisiz olmak gibi insani tutumdan uzak olan bir ahlaka yer vermediği açıktır. Aksine bir Müslüman çevresinde ki ihtiyaç sahiplerine karşı insani bir duyarlılık içinde davranacaktır. Kendisinin kazandığında onların da hakkı olduğunu bilecektir. Böyle bir ahlakın egemen olduğu toplumda fakirlikten kaynaklanan insani sorunlar büyük ölçüde ortadan kalkmış olacaktır.

Böyle bir ahlak telakkisi tembelliği ödüllendirmek onu toplum için bir asalıklık olarak devam ettirmek anlamına gelmez. Afetler, hastalıklar, göçler, sakatlıklar vb nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan fakirliğe toplumun duyarsız kalması her şeyden o toplumun insani tarafının da eksik kalması olacaktır. Böyle bir tutumun İslam’ın ilkeleriyle bağdaştırılması mümkün değildir. Buna rağmen, toplumun bazı kesimlerinin sürekli muhtaç bırakılması, başkalarının yardımına bağlı halde tutulması gibi bir görüşün son dönemde “sadaka düzeni” diye isimlendirildiği bilinmektedir.

Sadakanın hangi türü olursa olsun, Allah rızasına bağlı olduğu kuşku götürmez. Allah rızası gibi ahlaki bir ilke nedeniyle kazandıklarından başkasının/fakirlerin de payı olduğu bilinci, fakirlerin fakir olarak hayatlarını devam ettirmelerini, dolayısı ile kendisine muhtaç durumlarının da devam etmesini isteyebilir mi? Üstelik bu istek siyasi bir amaca bağlı olarak, fakirlerin sayısı artsın, fakirlik devam etsin ki onlar sadaka nedeniyle zengin kesimlere bağımlı halleri nedeniyle siyasal tercihte bulunmuş olsunlar gibi, ahlak dışı, insanlık dışı bir tutumu sadaka düzeni diye bilmek, sadaka kavramının anlamını büsbütün değiştirmek bozmak demektir.

Kaldı ki sadakanın muhatabı olanın din, mezhep, ırk gibi özelliğine bakılmaz. Onun muhtaç olup olmadığı temel bir ilkedir. Bu ilke ise oldukça evrenseldir ve hiçbir sınırlamayı kabul etmez. Zaten İslam tarihinde, kimsesizler, yolcular, yetimler, öğrenciler, fakirler için bilinen uygulamalarda bu evrensel ilkenin hayata geçirilmiş halidir.

En geniş anlamı ile sadaka uygulaması toplumsal barışın ana unsurlarından birisi olacaktır. İnsanların kazandıkları ile fukaraya tahakküm etme değil onların sorunlarının çözümüne katkıda bulunmak gibi son derece insani bir duyguyla davranmasını ahlaki bir görev olarak bilmeleri toplumsal dayanışmanın sevgi ve saygının da zeminini oluşturacaktır.

Ancak şunu da teslim etmek gerekir ki doğal afetler, savaşlar gibi olağan dışı nedenlere bağlı olmaksızın bir toplumda fakirlerin sayısı giderek artıyorsa, zenginlerin kazancı da bunun aksine toplumda ki genel fakirleşmeden etkilenmeksizin giderek artıyorsa bu durumda adaletle, insanlıkla bağdaştırılamayacak bir ekonomik düzen kurulmuş demektir. Bu adaletsiz ve insanlık dışı ekonomik düzenin sorumluluğunu sadaka’ya yüklemek iyi niyetle, bilinçle bağdaşmaz. Belki bu toplumsal düzende sadakaya itiraz etmek, fakirin acısına, ezilmesine, çaresizliğine kayıtsız kalmak demektir. Bu çaresizlikten bir sınıf mücadelesi zemini oluşturmak gibi insani duyarlılıktan uzak fırsatçı ve istismarcı bir tutumdur.

Önemli olan fakirliğin, çaresizliğin adaletle ortadan kaldırılmasıdır. Değilse en aza indirilmesidir. Hayatı Allah için yaşamak, onun koyduğu ilkelerle kazanmak, onun ilkeleriyle kazandıklarından muhtaçlara vermek her türlü insani dramların çaresidir. Fukara ile bir yaşama sevinci paylaşmak hiçbir dünyalık değerle açıklanamaz. Fukara ile yaşama sevinci paylaşmak onun yaşama sevincini çoğaltmak ise onun çaresizliğini istismar etmekle değil ancak o çaresizliğe çözüm bulmakla mümkün olabilir. Sadaka düzeni böyle bir şey olmalıdır.

Etiketler : ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank