content

28 Kas

Sabahattin Ali

“Kürk Mantolu Madonna” yı tekrar okudum.
Silik bir tip olan Raif’in iç dünyasındaki derinliğin ve Kürk Mantolu Madonna ile aşkının anlatıldığı yalın sayfalar karşısında, hayatın sonsuz çeşitliliğine yuvarlandım; yürüyecek mecalim yok.
Uzandım ve Irene Papas’ın Vangelis ile birlikte yaptıkları “Odes” şarkısını dinliyorum. İlahi türünde klasikleşmiş bir şarkı. 30 yıl önce dinlediğim ama melodisini unutmadığım bir şarkı.
Sabahattin Ali’nin “Kuyucaklı Yusuf”unu, “Aldırma Gönül Aldırma” şiirini ve Sinop zindanındaki koğuşunu da unutmuyorum.
Ve asıl olarak Sabahattin Ali’nin katledilmesini unutmuyorum!
Bir tür gazel, belki bir ağıt olan “Odes” şarkısı eşliğinde Sabahattin Ali’yi yâd ediyorum!

“Kürk Mantolu Madonna”yı yeni bitirdim.
Şimdi ben 1948 yılında daha 41 yaşındayken katledilen bu yazarın resmine bakarak Irene Papas’ı dinliyorum.
Bu şarkı ilahi bir adaletten mi bahsediyor?
Herhalde öyle!
Ben müziğinden öyle anlıyorum ya da öyle anlamak istiyorum.
Beni iktidarların zulmü değil, toplumdaki vicdan yitimi yaralıyor.
Çünkü bu ülkede işlenen siyasi cinayetlerin mahalline adalet hiç uğramadı.
Bakın kaç yıl oldu, Hrant’ın katilleri açığa çıkarıl(a)madı!
Dokunulmuyor, dokunulmuyor, dokunulmuyor!
Vicdan ve adalet çoktan kovulmuş iktidarların dünyasından.
Adaletin ve vicdanın kovulduğu bir dünyada, ilahi adaletten söz eden bir müziğe sarılıyorum.
İlahi adalet ha!
Bu bir sığınma isteğimin ve çaresizliğimin belirtisi mi?
Belki de öyle, belki de hayır! Ama yine de bu ilahi müzikler beni etkiliyor, çünkü orada arınmaya çalışan insanın içten yakarısı var.

Bir yandan da, Sabahattin Ali’nin neredeyse yumuk gözlü fotoğrafına bakıyorum.
Gözlüklerinin arkasındaki o bakışın derinliğinde Gramofon Avrat’ı görüyorum.
Eğer bu toplum Gramofon Avrat kadar fedakâr olsaydı, zalimler tükürüğe boğulurdu!
İçim sızlıyor!
Şimdi Kuyucaklı Yusuf’un, Maria Puder’ın, Raif Efendi’nin bende bıraktığı o buruk ve ince hüzünden çok farklı bir durumdayım. Onlar roman kişilerinin tatları.
Ya yazarın bende bıraktığı tat?
Ayazdaki demire yapışmış dil gibi, bir öfke ve yoğun hüzün yapıştı yüreğime de, Hasan Hüseyin’in “acıyı bal eyleyen” tat kıvamındayım!

63 yıl önce Sabahattin Ali katledildi.
O gün bugündür Sabahattin Ali cinayeti ortaya çıkarılmadı.
Bu bir siyasal cinayetti.
Bütün siyasal cinayetlerin iktidar olgusuyla şu veya bu şekilde bağı olduğu gibi, Kırklareli il sınırları içinde, Bulgaristan sınırına 34 km mesafede katledilen Sabahattin Ali cinayetinde de açığa çıkarılmamış bağlar var!

Bu ülkede (çok gerilerine gitmeye gerek yok), 100 yıldan bu yana binlerce faili meçhul cinayet işlendi.
Sabahattin Ali’de onlardan biri.
Onlarca edebi ürün vermiş ve yazın hayatında geleceği parlak bir kalemi kim kırmış olabilir?
Nice yazarların, gazetecilerin, aydınların kalemi kırıldı.
Ahmet Samim’den, Uğur Mumcu’ya ve Hrant Dink’e kadar nice değerlerimiz katledildi.
Kim bunların katilleri, kim?
Biliyoruz katilleri; eşkâllerinden karaktersizliklerine kadar biliyoruz!
Cinayet, korku ve soygun tezgâhını da, tezgâhtarlarını da biliyoruz!
Pislik üreten, kokuşmuş düzeni biliyoruz.
Bilmediğimiz ise, defterlerinin ne zaman dürüleceği!

Ne demişti Sabahattin Ali: “Aldırma gönül aldırma”.
Aldırıyorum be!
Nasıl aldırmayayım Raif Efendi? Senin bir Maria Puder’in öldü, benim binlerce Maria Puder’im öldürüldü.
Bakma bana öyle gözlüklerinin arkasından sevgili Sabahattin Ali.
Bil ki içimde onlarca Kuyucaklı Yusuf dolaşıyor.

Etiketler : , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank