Rüyalarım Olmasa
Çok şeyin güzelliği eskide kaldı galiba. “Hey gidi günler hey “serzenişi bu yüzdendir. Kim bilir? Ne gariptir ki her nesil, gençliğinde bir öncekilerle anlaşamazken zaman onları da kazanında eritip ´Eskiden böyle miydi?´ sorusunu sık sık söyletmeye mecbur etmiştir.
´Bir yastıkta kocayın´ darbımeseli dilimizden el etek çekti. Günübirlik sevdalar insanda olan hasletleri ortadan kaldırdı. ´Dün dündür´ anlayışı, yerini ´gününü gün etme´ anlayışına getirdi. Eski efsaneler hafife alındı ve ´keyfine bak´ hafifliği hayat tarzı oldu.
Bu konunun anlaşılmasına fayda sağlaması bakımından şu hikâyeciği nakledelim. Vaktiyle bir aşık aşkının şiddetinden perişan olmuş, bir yol ağzında ağlayarak uyuklamıştı. Sevgilisi yoldan geçerken onun bu halini görmüş be bir kâğıda şunları yazıp bırakıp gitmiş. Kâğıtta şöyle yazıyormuş: “Ey susup dalmış adam. Tüccarsan kalk para kazan, yolcuysan yol önünde duruyor haydi yürü. Derviş isen hizmette bulun kulluk et. Şayet bunlardan biri değil de âşıksan kendinden utan. Âşığın gözünde uyku olur mu?
Evet, âşığın gözünde uyku olmaz. Ancak âşığın hiç mi haklı tarafı yok? Uyuyamaz mı?
Bence uyur. Hatta daha çok uyumalı. Çünkü Mecnun´u, Ferhat´ı, Kerem´i düşününce âşığın çok uyuması lazım.
Neden mi?
Şundan:
Malum, Mecnun Leyla´ya kavuşmak için onca çöl yolunu geçmeye çalışmış. Leyla´ya kavuşup görebilmek için. Ferhat dağları delmekle meşgûl. Kerem desen il il dolaşıyor. Her şey sevgiliye ulaşıp onu en azından bir defa olsun görebilmek için. Peki, bunların uyku ile alâkası ne?
Sevgiliden o kadar zaman ayrı kalınır mı? Kalınmaz elbet. Onun için onu hiç olmazsa rüyasında görme şansı vardır. Yoksa uyunur mu hiç?
Şairin dediği gibi:
“Seni görmem imkansız, rüyalarım olmasa…”