content

24 Oca

Rüştü Eriç’ in Ardından

Türk Müziğinin önemli udi ve bestekârlarından olan Rüştü Eriç’ i önceki gün kaybettik. Onunla 20 seneden beri çok sık görüşürdüm. Rahatsızlılığından dolayı son yıllarda evinden dışarı çıkamıyor, ancak beste yapmaya da devam ediyordu. Hocayı en son geçen hafta evinde ziyaret etmiştim. Bana Türk Musikisinde Bir Ömür isimli son kitabını imzalayıp verdi. Kitapta yer alan eserlerinden iki tanesini ben udla çaldım ve söyledim. Biri, son dönem bestelerinden olan ‘Canan o geçen günlere hâlâ yanıyor mu’ sözleriyle ve diğeri de güftesi oğlu Fikret Eriç’ e ait ‘Düşümden çıkmıyorsun ne gündüz ne de gece’ sözleriyle başlayan nihavent şarkılardı. Çok mutlu oldu. Tekrar görüşmek dileğiyle elini öptüm. Beni her zamanki gibi ‘Allah’a emanet ol’ sözleriyle uğurladı. Görüşmemizden sonraki birkaç gün içinde hızla gelişen hastalığına yenik düştü, emanetini teslim etti. Rüştü Hoca’ yı rahmetle anıyor, aziz hatırasına hürmeten geçen sene Güneş gazetesinde çıkan yazımı tekrar yayınlıyorum.

Rüştü Eriç de, 90 yaşında muhteşem eserler yaratan Picasso gibi, 80 yaşlarına doğru birçok heykel ve eser üreten Michelangelo gibi, en önemli bestelerini hayatının son yıllarında yapan Haydn gibi 90’ ı geçen yaşına rağmen hâlâ arı gibi çalışıyor; beste yapıyor, güfte yazıyor, öğretiyor ve kitap hazırlıyor. Muazzam hafızasına, pırıl pırıl zekasına, yaratıcılığına… hayran kalmamak mümkün değil.

Rüştü Eriç’i ben kim bilir kaç yıl önce radyolarda dinlediğim bir mahur eseri ile tanımıştım. Sözleri de Hikmet Münir Ebcioğlu’ na ait olan enfes bir şarkıdır bu:

Kadehin dudağımda gelsen de gelmesen de

Gölgen masamda sarhoş, hatıran bana yeter

Kalbim senindir artık bilsen de bilmesen de

Bir kadeh, bir hatıra, bir ömür böyle biter.

 TESADÜFEN TANIŞTIK        

Kendisiyle şahsen tanışmam ise bundan 16-17 yıl kadar önce hasta olan eşini Laleli’ deki muayenehaneme getirmesiyle tamamen bir tesadüf sonucu olmuştu. O günden beri Hoca’yla irtibatımız hiç kesilmedi, sık sık görüşmeye başladık.

Rüştü Hoca, Kocamustafapaşa’da Küçükhamam denilen bir semtte küçük bir apartman dairesinde oturur. Onu fırsat buldukça ziyarete giderim. Birkaç yıl öncesine kadar o da Cerrahpaşa’ya gelir, odamda hem konuşur sohbet eder ve hem de yeni bestelediği eserlerini bana udu ile çalıp söylerdi. Bir bestekârın eserini ilk kez kendi sesinden, kendi sazından dinlemenin hazzını bilmem hangi kelimelerle anlatmalı.

Hem onunla sohbet, hem İstanbul’un ta Bizanslılar zamanından beri en eski yerleşim yerlerinden olan bu semtin evleri… sokakları… sükuneti bana tarif edilemez duygular verir. Hüzün müdür, mutluluk mudur bilemem, ama dilime Yahya Kemal’ in bu fakir, ama gönlü zengin insanlarının yaşadığı asil semti anlatan mısraları takılır:

‘’Serviliklerde sükun, yolda sükun, evde sükun.
Bu taraf sanki bu halkıyle ezelden meskun.
Bir afif aile sessizliği var evlerde;
Örtüyor farkı asaletle çekilmiş perde.

Kaldırımsız, daracık, iğri sokak, doğru sokak..
Her geçildikçe basılmış ve düzelmiş toprak.
Kuru ekmekle, bayat peyniri lezzetle yiyen,
Çeşmeden her su içerken: ‘’Şükür Allah’a’’ diyen
Yaşıyor sade maişetlerin en safında.’’      

70 YILDIR SUSMAYAN UD

Rüştü Eriç 1914’de İskeçe’ de doğmuştur. Din alimi Hafız Hilmi Hoca’ nın oğludur. 12 yaşında udi Dimitri ve Büyük Serkis’ den dersler alarak ud çalmaya başlar ve o zamandan beri de mızrabı elinden düşmez. 1941’ de Türkiye’ ye göç ederler. Hududa geldiklerinde ‘’Herkes can derdinde bu delikanlı udunu da alıp gelmiş’’ şeklinde tarizlere muhatap olmamak için, çok sevdiği ve musıki çalışmalarının sembolü olan udunu içi kan ağlasa da İskeçe’ de bırakmıştır.

İçindeki musıki ateşi sönmemiş ve belki de daha da şiddetlenmiştir. İstanbul’da İleri Türk Musiki Konservatuar’ına girerek müziğimizin nazariyatını ve temel bilgilerini bütün incelikleri ile öğrenir. Hocası Hüseyin Sadettin Arel’ in teşvikleriyle de bestekarlığa başlar. İlk eseri de hocasının isteği üzerine bestelediği yegâh peşrevidir. 1955 yılında girdiği radyoda hem udi olarak ve hem de idari görevlerde yıllarca başarıyla çalışır. Yumuşak mızrabı, okşar gibi çaldığı sazı ile çok aranılan bir icracı olur.

1961’ de Cağaloğlu Özel Konservatuarı’ nın kurucu ve hocaları arasında yer alır. Rumeli Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği korosunu da yıllarca başarıyla yönetir, pek çok konserler verir, sayısız öğrenci yetiştirir. Bunlar içinde birçok TRT sanatçısı ve Adem Erim, Aziz Bahriyeli, Fevzi Mısır, Halil İbrahim Çanakkaleli… gibi ünlü hafız ve mevlithanların da bulunduğunu belirtmek isterim. Prof. Dr. Ali Rıza Kural da onun öğrencilerindendir.

BESTEKÂRLIĞA HÂLÂ DEVAM EDİYOR

Rüştü Hoca, yüzlerce şarkı dışında, peşrev, saz semaisi, nakış beste, nakış ağır semai, ilahi… formlarında da pek çok eser bestelemiştir. Eserlerinde çok tanınan bilinen makamlar dışında, şivenüma, şevkidil, şerefnüma, şevkutarab, rastıcedid, şevkefza… gibi seyrek eser bestelenmiş makamları da ustaca kullanmıştır. Hocası Hüseyin Sadettin Arel’ in bulmuş olduğu lalegül makamındaki takımı da anılmaya değer önemli bir eseridir.

Hocanın severek dinlediğim, çaldığım pek çok güzel şarkısı içinde iki eserini anmadan edemeyeceğim. Bunlardan biri suzinak makamında güftesi Şadi Kurtuluş’ a ait olan şarkıdır:

Hasreti kadehlerden ümitle içiyorum

Seninle bir dünyam var, başka istemiyorum

Her gün bir başka bahar, başka yaz bekliyorum

Seninle bir dünyam var, başka istemiyorum

Diğeri ise gene Şadi Bey’ in sözlerini yazdığı kürdilihicazkâr bir şarkıdır:

Tükensin gözlerinde ömrüm bakmakla senin

Ona bin yıl doyamam baksam da bilmelisin

Kadehimdeki neşem, zevkimle her şeyimsin

Sana doymak mümkün mü, bilmem ki söyleyemem.

ŞEYHÜL MUSIKIYYİN

Alâeddin Yavaşça ‘’Şeyhül musıkiyyin’’ diye isimlendirdiği 50 yıllık arkadaşı Rüştü Eriç’ i bakın nasıl  anlatıyor: ‘’Bütün Rumelilere has halim(yumuşak huylu), selim(kusursuz, sağlam) tabiatlı, dürüst, harama helale çok dikkat eden, akidesi kuvvetli, arkadaşlarına daima değer veren, sosyal münasebetlerde son derecede titiz, nazik, örnek bir insandır.’’

Rüştü Hoca, rahmetli Fethi Karamahmutoğlu’ nun teşviklerinin son dönem bestekârlığında çok önemli bir etkisi olduğunu söyler hep. Onların çok yakın dost olduklarına, sık görüştüklerine.. birçok kereler ben de şahit olmuştum.

RUMELİ TÜRKÜLERİNİ DE DERLEDİ

Doğduğu, çocukluk ve ilk gençlik yıllarını geçirdiği Batı Trakya türkülerini derleyerek unutulmaktan kurtarmıştır. Penceresi yola karşı/ Yüksek hanaylar/ Pencereden kar geliyor/ Mahrama… bu güzel türkülerden bazılarıdır. Bu güzel türküler şimdi onun sayesinde çalınmakta, söylenmektedir.

Geçen hafta gene ziyaretine, elini öpmeye gittiğim Rüştü Hoca, şu sıralar çocukluğundan bugüne kadarki hayatını kaleme aldığı hatıralarını düzenlemekle meşgul idi. Bir taraftan beste yapmaya da devam ediyordu. Hem konuştuk, hem son şarkılarından bazılarını çaldık. Bu güzel evde, bu güzel insanla kısa sürede olsa bir arada olmak tarifsiz bir mutluluk veriyor bana her zaman.

Artık nesli tükenmiş tam bir ‘’İstanbul Beyefendisi’’  olan gönül adamı Rüştü Eriç Hoca’ ya, sağlık ve afiyetler içinde daha nice eserler bestelemesini diliyorum.

Etiketler : , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank