Rus Uçağının Düşürülmesi ile Kore Savaşının Ne alakası var?
Bir haftadır Karadeniz’de… Dolayısıyla Ünye’de de hava baharı aratmıyordu. Her ne kadar Pazar günü hava soğumaya başlamasına rağmen… Yine de Ulu Meşemin dibinde mal-u hülyaya dalma mutluluğuna eriştim.
Öyle Ulu Meşe dediysek de… Çiftliğimde benim için hatırası olan üççatallı, orta boy meşe ağacından başka bir şey değil.
Orada olmadık şeyler düşünüp… Hayal etmek bana büyük keyif verir… Ama mal-u hülyaya dalmanın da mutlu ettiğini de söyleyemem…
Çünkü…
Olmadık şeyler düşünmek her zaman dünya ahvali ile alakalıdır ki… Dünya ahvalleri çoğu kez huzur vermemiştir bana. Bazen gayya kuyularına gark olur… Bir türlü çıkamam oralardan.
Bu hafta da öyle oldu; Öğle ezanı okunurken birden aklıma geldi…
“Ne yapmalı ki… Camilerin cemaatlerini çoğaltabilelim…” Diye düşündüm.
Öyle ya,
Nam olsun kabilinden kocaman, kocaman çifter minareli camiler yapıyoruz… Ama içini dolduracak cemaati bulamıyoruz.
Hoş… İmamların da pek de umurlarında değil ya… “Ne yapalım yani… Kulaklarından tutup getirecek halimiz yok ya…” Diyorlar.
Haksız da sayılmazlar… İmam olurlarken şu kadar cemaat garanti diye devletle sözleşme imzalamadılar ya… Devletin de umurunda idi sanki… Devlet için önemli olan… Vatandaşın dala, budağa sarmaması.
Ama ne var ki… Camiler de küllen zarar ediyorlar… İmam parası, elektrik, temizlik vs… Hepsi genel bütçeden gidiyor ve de hep zarar hanesi çalışıyor. İmamlara ücret ödeyip karşılığını alamayınca Diyanet vebale giriyor… Onlara da yazık… Teselliyi umrede buluyorlar.
Hani vatandaş imana geldi de… Onun için camiye itibar etmiyor olsa gam yemeyeceğim… Vatandaşı vazgeçtik… Boş oturmaktan imamlarla şeytanın arkadaş olmalarından korkarım.
Öteden beri beni ziyadesi ile üzen ve kafamı meşgul eden bu meseleye parmak bastım… Bu hafta Ulu Meşemin dibinde.
Çözümüm şu,
Camileri imamlara ihale edelim. Yani camileri teker, teker ihaleye çıkarıp en çok parayı bastıran imamlara camileri ihale edelim. Hatta bölgesel şirketler kurulup onlara da ihale edilebilir. Böylece hizmetler dört, dörtlük olur. Hizmetler dört, dörtlük olunca imamlık kalitesi de artar böylece.
Bunun örneklerini batı ülkelerinde görüyoruz. Yani çağdaş cami… Çağdaş hizmet. İmana gelmek isteyen bedelini ödemeli değil mi? Hem böylesi daha adaletli ve demokratik.
Ulu Meşemin dibinde çay faslından sonra tepemden geçen uçağa takıldı gözüm. Şu anda uçak kafayı yere dikip hızla yere çakılsa… Acaba nereye düşer? Diye sağlıksız ve bir o kadar da sadistçe düşünceler geçerken kafamdan… Birden bire düşürülen Rus uçağı geldi aklıma…
Hakikaten Ruslar iki de bir neden sınır ihlali yaptılar? Ve biz de neden cindik kadar sınır ihlalini büyütüp bunu mesele haline getirdik?
Ruslar gıdıkladı… Biz de “yapma yahu… Vururuz haa...” Dedik ve vurduk.
Amerikalılar da İncirlikten kalkıyorlar… Ama onlar dost kuvvetler… Diyorsunuz.
Demek ki Ruslar dost değil. Hâlbuki Ruslar da Amerikalılar gibi teröristler ile savaşmak için orada bulunuyorlardı… Olsun, biz onun tarafında değiliz demek ki… Bu bir.
İkincisi, Türkiye’yi yönetenler bunun sonuçlarını düşünmediler mi? Sarayda oturmak kolay değil… Düşünmüşlerdir elbette. Yani uçağın düşürülmesinin kendisi değil… Ama sonucu planlanmış bir plan olamaz mı?
Üçüncüsü Türkiye iki de bir yalpalayıp duruyordu. Yani Batıya mı yanaşsam… Yoksa Doğuya mı? Diye bir türlü karar veremiyordu.(!)
Hani gideceğiz de… Rusya’dan nasıl kopacağız? Rusya’da kopacağımızı biliyor da… Rusya bir sürü karşılıklı akitlerden nasıl sıyrılacak?
Hem uçağını düşür… Hem de ekonomik, stratejik ortağıyız de… Olacak iş mi?
Sonunda karar verdirttiler… Rusların karizmasını çizdik… Onlar da ver bizim bilyelerimizi dediler…
Tıpkı Kore savaşına katılmak karşılığında NATO’ya girmemiz gibi…
Malum oraya demokrasi ve özgürlük için gitmiştik. Yani “Özgür Dünya”da yerimizi almak için…
Yoksa…
Buna tarihi tekerrürün bir başka versiyonu mu demeliyiz?