Rıdvan Çongur’la Şiir Üzerine Sohbet
Rıdvan ÇONGUR: Aşk değil hayat yazdırır. Yaşadığımız için varız. Konuşuyoruz, düşünüyoruz ve yazıyoruz.
M. Nuri PARMAKSIZ: Birçok edebiyatçıyla, şairle arkadaşlığınız oldu. Kimlerdi bunlar? Bildiğim kadarıyla Orhan Şaik Gökyay’la, Necip Fazıl’la, Arif Nihat Asya’yla ve daha birçok şair ve edebiyatçıyla arkadaşlığınız oldu. Onların dışında birçok kişiyi de tanıdınız, birçok kişiye yön verdiniz. Gördüğüm kadarıyla siz şiiri okurken şiiri yaşıyorsunuz aslında ve daha çok kendi şiirlerinizden değil başka şairleri okuyorsunuz.
Rıdvan ÇONGUR: Beni aşan şairler, insanlar onlar. Her zaman, o şairlerden o insanlardan örnek vermek lazım şiirde.Benim şiire bağlılığımın, sevgimin sebebi bu başka bir şey değil.
M. Nuri PARMAKSIZ: Rahmetli ustalarla arkadaşlığınız oldu. Onların şiire bakışı nasıldı? Hani derler ya şiiri aşk seviyesinde yaşamazsak kalıcı eserlere imza atamayız. Sizce bu doğrumu hakikaten?
Rıdvan ÇONGUR: Doğru tabi. Birtakım şiirler kafiye, bazı sözlerin özentisi içerisinde. Böyle şiir yazılmaz. Şiir yaşanır. Mesela çok yakınımızdan birisi çok genç ölmüştür veya karşınızdaki komşunuz son dakikalarını yaşamakta ve sizde sabaha kadar onun yanında gidip gelmektesiniz. Benim o tür şiirlerimin çoğu, bu saatlerim sırasında sabaha karşı, gece saatlerinde yazılmıştır. Mesela Âşık Veysel ile arkadaşlık yaptım ve onun için şiir yazdım. 10–15 yıl arkadaşlık yaptık. Evime çok geldi yeri geldi yedik, içtik, saz çaldı ve bir gün rüyama girdi Veysel, ölüm yıldönümünde. “Veysel’e Sesleniş” şiirini o sabah yazdım. Rüyalarda bazen, uyanıkken yaşadıklarımıza benzer. Çok örnekleri vardır. Has şiir, saf şiir Tanpınar Hocamızın da söylediği gibidir. Mehmet Kaplan Hocamızda onun öğrencisidir. O anlattı. Mehmet Kaplanla’da uzun yıllar arkadaşlığımız oldu. “ En yüksek sanat telakki ettiği şiir sahasında son derece titiz olmasından ve mükemmeliyeti en üstün değer tanımasından dolayı, o has şiir yazdı” der Kaplan. Şiir uzun uzun yazmak, çok yazmak on tane elli tane kitabım var demek değil; on tane, elli tane insanın şiiri olsa keşke. Yahya Kemal çok sevilen bir şair, çok şiiri var. Peki, en çok kaç tane şiirini okuyoruz?
M. Nuri PARMAKSIZ: Aslında bakarsanız 5–10 şiir.
Rıdvan ÇONGUR: O kişileri çok araştırıyorum. Anma törenlerini düzenlememin sebebi hep o kişilerin yaşatılmasıdır. Öyle şairler var ki, bir- iki şiir onlardan bize kalan.
M. Nuri PARMAKSIZ: Günümüzde, şairin çokluğundan yakınıyoruz hepimiz ve öykü ve roman yazanda az şiire göre. Şiir yazmak herhalde daha basit geliyor insanlara?
Rıdvan ÇONGUR: Hikâye yazmak zor. Roman yazmak hele daha zor. Üç yüz sayfa beş yüz sayfa, iki bölüm, üç bölüm ama şiir yazmak hepsinden zor. Musiki var şiirin özünde, kelimelerinin içine sinmiş, hele ki dilin musikisi var. Türkçe musikisi geniş, çok zengin bir dil. Biz deryada gibiyiz; aslında biz balıklarız, farkında değiliz. Yabancılar daha iyi biliyor daha iyi değerlendiriyor Türkçeyi.
M. Nuri PARMAKSIZ: Peki, şiirde ahenk ve içerik nasıl bir araya getirilecek? Yani siz yazdığınız şiirlerde bunu nasıl sağlıyorsunuz?
Rıdvan ÇONGUR: Kâğıda düşen mısralarım. düşünerek düşer. Sonra tekrar tekrar okurum ve bırakırım turşu kurar gibi. Üç hafta sonra, üç ay sonra, bir yıl sonra tekrar bakarım. Bilgisayarda yazıyorum ben yazılarımı. Orada mayalanıyor bir çeşit. Çay demler gibi bir şey. Paldır küldür, çay at üzerinede su doldur olmaz. İyi demlenmesi lazım.
M. Nuri PARMAKSIZ: Mustafa Özbalcı, Ahmet Kutsi Tecer ile ilgili yazdığı bir kitapta, “Şiir ve edebiyatla uğraşan herkesin her şeyden önce dil ve söyleyişini bir düzene koyma çabası içerisinde olması gerekir. Türkçe her türlü duyguyu ve düşünceyi anlatabilecek güçte ve zengin bir dildir” diyor. Peki, günümüz şairlerinin şiirlerinde kullandıkları Türkçe hususunda ne düşünüyorsunuz? Ayrıca günümüz şairlerini ve şiirleri beğeniyor musunuz?
Rıdvan ÇONGUR: Ahmet Kutsi Tecer’i çok yakından tanıma imkânı buldum. Bir toplantı vesilesi ile birlikte çalışmamız oldu ve onu çok yakından tanıma imkânı buldum. Şiirini ancak o zaman okuyabilme imkânı buldum. Hatta onun en tanınımış şiiri “Nerdesin”dir. Fakat neredeyse o şiirini ben çocukken yazmış. Bu şiiri okuyup gelmişimde farkına varamamışım. Şiirin özünü, şiir nasıl okunur, şiir nedir işte o toplantılarda anladım. Şiiri öncelikle kavramak lazım. Şiiri güzel okumakta bir sanattır. Seslendirmekte bir sanattır; aynen tiyatroculuk gibi. Ama tiyatroya hiç benzemeyen bir iş, şiir okumak. Ben en fazla on kişi bulabilirim tiyatroculardan iyi şiir okuyan. Diğerleri çok kötü okurlar; çünkü şiiri oyunla karıştırırlar. Şiir bambaşka bir okuyuş tarzı ister. Şairin o şiiri yazarken yaşadıklarını, okuyan aynı şekilde duyabiliyor ise, o şiir okunmuş olur. Yahya Kemal olsun, Arif Nihat olsun, Fazıl Hüsnü olsun çok değişik çehrelerden gelen insanlardır. Ancak bir yerde birleşiyorlar, hepsi şairdir ve az şiir yazmış insanlardır.
M. Nuri PARMAKSIZ: Yani, kalıcı eserlere imza atmışlar diyebiliriz onlar için.
Rıdvan ÇONGUR: Elbette. Birçok şair tanıdım. Ancak tanış olmadan önce bakmak lazım şairin doğduğu yerlere, yaşam hikâyesine ondan sonra eserleri okunmalı. Ancak ondan sonra anlayabiliriz, kavrayabiliriz ve ondan sonra uygun seslendirmeyi koyabiliriz üstüne.
M. Nuri PARMAKSIZ: Peki Sayın Çongur, geleceğin şiiri hakkında ne düşünüyorsunuz? Bende zaman zaman kendi yazdıklarım ve tanıdıklarımın yazdıkları geleceğe kalacak mı diye düşünürüm. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Rıdvan ÇONGUR: Mesela Yunus 1300’lerde yaşamış ve hâlâ yaşıyor. Şiirleriyle hayatta. Yunus belki de Türk dilinin saf, duru kullanışı bakımından bir başlangıç ve o başlangıçtan biz ilham aldık. 2000’li yıllardayız. İlk elime aldığım kitap Yunus Divanı’dır. Hayatı bilmek gerekir. Yunus kimdir? Bakınız Yunus ilahilerini dinleyen yaşlı hanımlar mest olurdu. Kendinden geçerdi Yunus’u dinleyen. Yunus’u dinleyen çoğu kişi öyledir. Hayır, Yunus dipdiri bir adam.
M. Nuri PARMAKSIZ: Sayın Çongur, kısa ama bu doyurucu sohbet için size çok teşekkür ederim.
Rıdvan ÇONGUR: Benim için bir zevkti, ben teşekkür ederim.
MEHMET NURİ PARMAKSIZ