Ramazan Makalesi -Canavarın, Vahşi Evlâtları ve Dâva..
“Tevhit Medeniyeti” ne çağdaşlık teraneleriyle devamlı yıkım yapan, neslin bu hale gelmesinde büyük payları bulunan günümüzdeki bazı medya organları, kenar/köşeye sıkıştırdıkları veya hiç koymadıkları haberler arasında bir haber yer aldı.
Yazı yazdığım Bursa YENİ MARMARA Gazetesinin manşetten verdiği bu haber; halimizin bir aynasıdır. 25 yaşında alkollü genç, anasının başını duvarlara vurarak öldürmüş.
Başka bir haber daha; ayakları, başı kesilmiş bir kedi bulunmuş…
Diğer bir haber; nişanlısı ile mesaj yüzünden kavga eden on altı yaşındaki kız, eski sevgilisini sırtından bıçaklayarak öldürmüş.
Al gazetelerden başka bir haber daha; uyuşturucu müptelası 45 kişi göz altına alınmış…
Ve dahası var; oğlu, miras almak için, emlak zengini bir baba ile anasını öldürerek evinin bahçesine gömmüş…
Vesaire, vesaire..
Ateşe körükle gidercesine pompalanan/körüklenen böyle nice haber ve vahşet tabloları, geldiğimiz noktanın yüz karası, ibret vesikası..
Emniyet müdürünün bir zamanlar basına verdiği bir beyanatta; “Park/Bahçelerden geçemiyoruz. Her ağacın altı…”
Ondan sonra, etleriyle, butlarıyla, sesleriyle zina tacirliği yapanlara “yosma” de, sana dava açılsın.. Yok öyle yağma Hasan'ın böreği, içi yağlı çörek ile kete..
Bu nesil, bu millet; bu hale gökten zembille inmedi. Başka Seyyârelerden Ufolarla gelmedi..
“On yılda, on beş milyon genç yarattık her baştan…” diyen devirimcilerin çağdaşlık adına canavarlaşan canilerin, vahşet tohumları değil mi?...
Cumhuriyet, Ulusalcılık, Atatürkçülük, sözüm ona Milliyetçilik, Medenilik, Laiklik, Çağdaşlık, Aydınlık…. dolmalarını bu millete yutturmaya, zorla yedirmeye çalışan devrim yobazları değil mi?...
Tanzimat’la başlayıp, Cumhuriyetle zirveye çıkan ahlaki ve millî yozlaşma, çöküntü, soysuzlaşma, temel değerlerden kopma kimin ve kimlerin eseri?
Bu devleti, bu milleti yıllardan beri yalanlarla, dolanlarla, talanlarla kandıranlar, nutuk atanlar, gayri Millî Eğitim sistemleriyle, batıdan ve bâtıldan gelen/alınan/dayatılan kanun ve yönetmeliklerle idare edenler rahat mı?
Milyarları cebse indirip, Milletin vekilleri oldukları halde, kendi vekilleri bile olamayan bazı cüce beyinler, sözüm ona ışık arayan aydınlar nerede?..
Canlı maymun beyni salataları ile özel içkilerini yudumlayan, kumar oynamak için bir günlüğüne bilmem hangi ülkelere giden, birkaç yıldızlı otellerde özel albümlerde yer alan kız/erkekleri şehvet kucaklarına/yataklarına atan kapital baronları ile yeni bir din meydana getiren, İslam’ın içini oyan hocaefendiler, tarikat boşları nerede..
Bilmem hangi marka yataklarda, kuş tüyü yastık/yorganlarla uyuyan, ballı/börekli/çörekli, Mevlana’nın tabiriyle Firavun sofralarında, İşkembe-i Kübralarını doldurup, mücahitken mütahit ve müsait olan Müslümanlar, peygamber ümmeti, Kur’an şakirtleri nerede?.
Batıyoruz, batan geminin güvertesinde namaz kılan Müslümanlar da kendini kurtaramaz, kurtaramayacak..
Dinin koruyucusu Allah’tır, kıyamete kadar da koruyacaktır. Kafirler istemeseler de Allah nûrunu tamamlayacaktır.
Yeryüzünde Allah’ın halifesi olan insan, kul, kendine verilen vazifeleri hakkı ile yapmalı, şehâdetle, imanı kâmil bir kul olarak ruhunu teslim etmelidir. Aksi halde, canavarlaşan ve kendi yavrularını yiyen bir medeniyet, kendi ipini de çekecektir.
Asrımızın kaosunda, sapla/samanın birbirine karıştığı değerler manzumesinde esas dâva, tevhidin hakim kılma davasıdır.
Dâva: Allah rızasını kazanmak, Zerreden Şemse kadar uzanan iman merdiveninde terakki etmek, İslam’a ve insana hizmet etmek, çile içinde saadete erebilme, dikenlerin ucunda gül açabilme davasıdır.
“Anadolu toprakları Velî’ler yurdudur. Vakıf topraklarıdır. Sakın ola abdestsiz yere basmayasın. Ayaklarınla toz getirmeyesin, Vakıf tozudur oğlum” diye oğluna vasiyet eden anaların yurdunda, yaşadığımızı bilerek şuûrlanmak ve mücadele etmek davasıdır…
Bu dâvaya sahip çıkmak, omuzlarda taşımak kolay değildir.
Bu duygularla, anlayanlar için bazı beyitlerimle yazımı bitirmek istiyorum:
Dâvaların sırtına, ağır yükler vurulur,
Akan o kirli sular, bir gün gelir durulur.
Davalar “hor ve öksüz”, çile oldu angarya,
Çınarlar kaldı köksüz, birkaç bölümlük arya.
Doğan civcivler tüysüz, şehvet esir uçkura,
Hırsız, arsızlar yüzsüz, ahlak düştü çukura.
Töre kaldı büyüksüz, öz maya yoğurmuyor,
Saray şimdi küçüksüz, analar doğurmuyor.
Bel kaldı sevap yüksüz, günah kantarda ağır,
Sîne dağlı höyüksüz, feryat et, ağla, bağır.
Dâvamızı kazanmak, yokuş olsa çıkılır,
Acılara dayanmak, kale olsa yıkılır.
Aşkın nûrunda yanmak, güllerde diken olmak,
Zemheride ısınmak, gönül ocakta kalmak.
Tevhit için düşünmek, yollar dikenli, çamur,
Nefis şeytanı yenmek, teknede kalmış hamur.
İman alırsa yara, cihatta kalmaz dâva,
Vicdan olursa kara, alırsın boşa hava.
Dâva laf değil, cihat, rütbe olur şehitlik,
Yeniden yeni Milat, haktan gelen eşitlik.
Tek kişinin himmeti, dâva için bir Millet,
Tarih bilse kıymeti, çekilmez olur zillet.
Dâvada kanat Ekber, Hazreti Kur’an rehber,
Dilim ediyor ezber, Allahu Ekber, Ekber!
Tatlı belâdır dava, yiğit olsa mücahit,
Olmuşsa nefs-i hevâ, sadece bir mütahit.
Verilirse işaret, nur-u ışığı Haktan,
Kabul olur ibâdet, müjde gelir ıraktan.
Mevlâ verse hidayet, ruh arınır vecdede,
Kuldan gelse beşâret, ak alınlar secdede.
İste Râb’dan inayet, gelir yüce emanet,
Nasib-i Hak kifayet, kul eder mi hıyanet?
Dâva vebâl taşımak, sırttaki yükü ağır,
Mazlum sırtı kaşımak, duymayan kulak sağır.
Dâva doğan bir Güneş, Tan yeri ağarırken,
Samanyolu’na bir eş, cihada çağırırken.
Dâva yüklü bulutlar, rahmet iner aşağı,
Tükenmeyen umutlar, uyuz kaşır kaşağı.
Dâva şükreden bir aş, lokmadan olsa bile,
Hilâle benzer bir kaş, ruhunda olmaz hile.
Dâva içinde ölüm, mukadderdir her zaman,
Bahçede soldu gülüm, edilmez daim aman.
Dâva sunalar gölü, nehirler ona akar,
Mecnun’un yakan çölü, Leylâ kenardan bakar.
Dâva gönlü Beytûllah, İksir-i Kâse zemzem,
Reçetesi Şükrûllah, yazılır, oku her dem.
Dâva çelikten duvar, iman ile aşılır,
Kalede surları var, bilmeyene şaşılır.
Dâva hem dikenli yol, hem olur çıkmaz sokak,
Birlik olursa çift kol, zarar veremez korkak.
Dâva sarp bir akabe, yiğide nasip olur,
Vedâ Hutbe hitabe, isteyenleri bulur.
KEMÂLİ kaleminde, dâva var beyitlerde,
Cümleler âleminde, mirasçı seyitlerde.