Ramazan Geldi, Din Bezirgânları Ortaya Çıkar…
Aman bugünlerde kendinize dikkat edin!.. Depresyona girmemeye ve kafanızı bir yere çarpmamaya bakın! Motosikletiniz varsa kasksız yola çıkmayın. Ruhunuzu okşayın, onunla konuşun, canı sıkıldığında 'hadi seni biraz gezdireyim' diye güzel sözler söyleyin. Gece yarılarına kadar sohbetlere, oyunlara dalarak sabahlamayın. Bol bol su için, diyeceğim fakat Kutsal Ramazana şurada bir şey kalmadığından sıcak ve uzayan günlerin ardından açlıktan beyniniz her an sulanabilir, bir de sigarasızlıktan oldukça sinirli olabilirsiniz!..
Niye mi anlattım...
Malum, yukarıdakileri yapmasak bile normal zamanlarda bile en önemli olayları çabucak unutuveriyoruz...
Bakınız "Yalova ve Van Depremi" diye bir şey kaldı mı aklınızda? Irak Savaşı'nda ölen yüz binlerce insanı umursamadan unuttunuz değil mi? Daha üç-beş ay önce şehit olan fidanlarımızı, seneler önce şehit olanların yanına koymadınız mı? Atatürk Anıtları'na 19 Mayıs'tan itibaren halk çelenk koyamayacak denildi, kimsenin gıkı çıkmadan unuttu gitti bile!.. Bu vatan için mücadele veren İsmet Paşa'ya laf çakıyorlar, sıra “Atatürk'e geldi” dendiğinde bir çoğumuz kanıksanmışçasına duyarsızca seyrediyoruz!..
Aman su içmeye devam, hava oldukça nemli !..
Sabah gazeteleri bir hışımla okuyorsunuz. Üçüncü sayfa haberlerinin can sıkıcılığı arasında ekonomi sayfasına yaptığınız yolculukla daha bir kaç gün önce indirim yapılan benzine gelen şok zamla keyfiniz birden kaçıyor... Son sayfalarda gezindiğinizde; takımınız henüz transfer yapmadı diye canınızı sıkmayın, belki taktik gereğidir, diye düşünün. Ve ruhunuzla iyi geçinin! Yoksa unutkan olup çıkıverirsiniz!.. Kitap okuyun diyeceğim ama diziler varken kitap sevmezsiniz değil mi? Neyse sizde o zaman sosyal yönünüzü geliştirin, sosyal yönü dediysem bilgisayarda sanal olarak değil, çıkın gidin bir akrabanıza, keyifle çayınızı için, birbirinize mutlu şeylerden bahsederek enderfoninizi yani mutluluk hormonlarınızı artırın, zira unutkanlığın ilacı bunlar!...
Karısının adını unutunca!
Ankara'da memurluk yaptığım 1987 veya 1988 yıllarıydı... Masama memur bir arkadaşım yaklaştı;
- Şefim hasta kâğıdı rica edecektim.
- Tabi ki, kime?
- Eşime, dediğinde ben hasta kâğıdının altına karbon kâğıdını koyup bir kaç nüshayla kurumumun ve memur arkadaşımızın adını, sicilini vs yazdım ve sordum:
- Eşinin adı? Memur arkadaşımız durdu ve uzun uzun düşünmeye başladı. Bu arada ben de bekliyorum. İnanır mısınız beklemem iki dakikayı mübalasız geçti. Memur arkadaşımız kafasını kaşıyor, karşımda kızarıyor... Ama nafile! Ona, "olur böyle şeyler, insanın beyni olur olmaz yerlerde bazen kilitlenebilir, istersen biraz hava al gel, eşinin ismini hatırlarsın" dediğimde, şalterle açılan elektrik gibi, eşinin ismi de kızaran yanakları altındaki dudaklarından dökülmeye başlamıştı...
Dizlerimin bağı çözüldü!..
"Kadınlar konusunda bir toplantı yapılıyormuş, adam hararetle kürsüde konuşuyor. Bir ara "Hanımından korkmayanlar ayağa kalksın!" dediğinde, herkes ayağa kalkmış yalnız ön sırada oturan bir adam ayağa kalkamamış... Sunucu adamı görmüş ve seslenmiş:"Beyefendi siz eşinizden korkmaz mısınız?" dediğinde, adam kafası önüne eğik bir şekilde; "Korkmaz olur muyum, hanım sesini duyduğumda, dizlerimin bağı çözüldü, ondan kalkamadım" der:)))
Evet, Kutsal Ramazan geliyor… Merak etmeyin, her zaman olduğu gibi yine din bezirganları ortaya çıkar!..
Nasıl mı?
Bu ayı fırsat bilen siyasiler fakir avına çıkarlar, birbiriyle yarışırcasına yardım yapmak için kuyruğa girerler... Çekler, makarnalar, kömürler, vıcık vıcık yağlar torba torba dolup taşar ve kamyon üstünden atılan Afrika türü yardım paketleri kim bilir kimlerin yüreğini incitir… İşte bunların reklamlarını boy boy medyada izlersiniz...
Bitti mi, Hayır!
Konvoylar halinde korumalar eşliğinde fakir gecekondu semtleri seçilerek iftara gidilir ve medya önünde şov başlatılır...
Bitti mi, hayır!
Yalnızca siyasiler mi, Ya Belediyeler, onlarda boş durur mu? Yemek kültürünü sokaklara taşırlar, binlerce sandalye ve masalarda verilecek iftarlarla 'Guinness Rekoru' kırmanın yarışı yapılır!..
Bitti mi, hayır!
Ya Televizyonlar? İşte yukarıda birbiriyle fakir avına çıkanlara çanak tutar, elindeki mikrofonu alan konuşur da konuşur... "Allah Belediyemize zeval vermesin..." diye uzayıp giden konuşmalar... Yalnız bunlarla sınırlı mı? Din uzmanlarına bir program tahsis edilir, konuşturulur sahura kadar ve halktan gelen aptalca dini sorulara gülersiniz...
Bitti mi, hayır!
Camiye gelen siyasilerin koruma ordusu ile cami cemaati arasındaki didişmesi medyaya yansır. Orada ayaküstü en güzel vaazlar verilir oy adına!
Bitti mi, hayır!
Gazetelere ne dersiniz? Onlarda bu ayda birbirinden ilginç kuşe kâğıda basılmış Kuran-ı dağıtırlar ama halkımız nedense alıp okumayı bile denemeden bir köşe koyar, bakar da bakar... Açıp içinde Allah'ın buyurduğu Lokman Suresi'nin 33. ayetindeki "Allah'la aldatma, Aldanma " uyarısından haberi bile olmaz!..
Sahi sanatçılarımızı unuttuk!
Onlarda bu ayda durur mu? Bazıları umreye gider ve kendilerini boy boy medyanın magazin programlarında reklamlarını yaparlar...
"Din reklam" değildir, ibadetin gizli olanı makbuldür. Eğer dini kullanıp ondan nemalanıyorsan yazıklar olsun bunları yapanlara ve bunları anlamakta güçlük çekenlere...
Bir not; "Hadis-i şerifte, (Veren el, alan elden üstündür) buyruluyor. Sadaka açıktan verilince fakir zillete düşebilir. Müslüman’ı zillete düşürmemelidir."
Herkese, dinin emrettiği şekilde yaşayabilecekleri gösterişten uzak iyi Ramazanlar dilerim...