Rakı Havaları
Sonbaharın kendini yavaş yavaş göstermeye başladığı şu günlerde rakı havaları da kendini göstermeye başladı.
Rakı havalarının kendine has özellikleri vardır. Gökyüzü tamamen bulutlarla kaplıdır fakat daha çok, beyazımsı bulutlar hakimdir. Gri tonlardaki bulutlar yer yer, seyrek şekilde görünür. Hava, kapalı gibi durmasına rağmen caddelerde, insanlarda, dükkanlarda, ağaçlarda vs görünür her şeyde tuhaf bir parlaklık, ışık da görünür. Hafiften bir rüzgar, ne üşütür ne ısıtır türden hafif bir rüzgar kımıldayıp durur. Yüzünüze değmesiyle, fiziksel bir okşayıştan da başka hislerinizi de usulca okşar bu rakı havalarındaki rüzgar. Bir de bir ağacın, mesela bir salkım söğüdün veya bir dut ağacının duldasını da mesken tuttunuz mu... İşte bu rakı havasıdır. Eski rakıcıların bildiği bir havadır. Yeni rakıcılar bilmezler pek. Rakı, en iyi şekilde bu rakı havalarında içilir. Zaten, tüm içkiler serince ortamlarda içilmelidir. Rakı havalarının karakteristik özellikleri içinde de, dikkat ettiyseniz, biraz serinlik mevcuttur.
Rakı havaları, başka yerlerde başka isimlerle de anılır. En dikkat çekicisini , daha önceki yıllarda çalışmış olduğum bir şehirde bir ağabey söylemişti. O günlerin birinde, örneğin bu günkü rakı havasına benzeyen bir havanın olduğu bir günde demiştim ki : işte rakı havaları..
Ağabey de demişti ki : bizim buralarda bu havalara "Camış Havaları" derler. “Camış”ların ve benzeri hayvanatın bol bulunduğu o şehirde cammışlar bu tür havaları severlermiş, galiba. Yattıkları çamura daha bir keyifle, daha bir huzurla yatarlarmış.
Velhasıl, bu havalarda rakı için-içmeyin, değişik tür bir huzur aşılayan ruh hali var. Daha net, daha sade daha bir dingin haller var. Hayvanattan ademoğluna, içmezinden içicisine, rakıcısından Buzbağ şarapçısına, her varlığın kendince nasiplendiği bir veriş var.
İçkinin, mesela rakının da, bütün kötülüklerin anası olduğunu düşünenlerden değilim. İçki-rakı bütün kötülüklerin anası değil Tekel'in bir ürünüdür. Öyleyse Tekel bütün kötülüklerin ninesidir... Rakı-içki, içmesini bilene, kararı koruyana kendince bir kendinden geçiş vasıtasıdır. Kötülük, insanın içinde zaten vardır; çıkmak için, bir nesneye bir vasıtaya bürünmesi gerekir. Ve vasıtalar da öyle çok ki; rakı, bu vasıtaların yanında ağzı süt kokan bebe kalır. Su bile, kötülük oldukça bütün kötülüklerin anası eylenebilir. Yani, demek istiyorum ki içen içsin fakat havasında içsin.
Eskiden içerdim. Rezil ayyaş kertesine ulaşmak için hiç gayret göstermedim, hiç ulaşmadım da. Eskiden içerdim, sözü bir daha içmeyeceğim anlamına gelmiyor. İçmek istersem giderim alırım ve içerim. İçersem de rakı içerim.
Rakı nasıl içilir? Zevk meselesi bu. Kimi vardır, peynir vb nevale ile içer, kimi şalgam ile kimi bira ile... Ben ise, ekşi yoğurt ve soda ile içerim rakıyı. Bazen şalgam suyunu da davet ederim ve suyuna batırılmış şalgam dilimleri ile içerim. Tam bir Anadolu erkeğiyim yani. İçerken öyleyim fakat arada bir "nothing compares to you" da eşlik eder dilimle bana. Bir bakarım uzun havalar çekerim...Öyle yani. Hiç sapıtmadım fakat.
Bir gün, komşunun oğlu askere gidecekti, birkaç gün öncesinden bir akşam beni de çağırdılar. Oturduk dut ağacının gölgesine, başladık içmeye (Rakı havası vardı). Gitmezden önce diyordum ki : bir iki kadeh içer, kalkarım… Fakat, nedendir bilinmez, bir tatlı geldi rakının tadı bir tatlı geldi, sormayın gitsin. Bardağı, her seferinde tepeleme dolduruyorlar, suya bir damla yer kalmıyor, yarım damla su ile seke yakın yuvarladıkça yuvarlıyorum...İçe içe, farkında değilim, bir 70'liği bitirmişim.Dışardan bakan da sanır ki askere ben gideceğim... "Böyle uzun uzun içtiğine göre 'heralım' uzun dönem askerlik çıktı, efkârlı adam…" O akşamın öncesinde şöyle bir şey de olmuş olabilir: demiş olabilirler ki : " ya'vu, bu bizim Ümit içince neye benziyor acaba? " . Vardır böyle matrak yaklaşımlar; içirirler, sonra şebeğe döndürürler adamı... Fakat, şebeğe filan dönmedim. O gece ve o geceden sonra yaklaşık bir ay kendime gelemedim. Bir ay boyunca gözlerimin önünde, rakı rengine benzer, has rakının bardakta bıraktığı şiremsi dalgalı surete benzer bir yarı saydam perde çekili durmuştu...
Rakı bir Türk içkisidir. Osmanlı topraklarında üretildiği tüm dünyaca kabul gören bir inanış. Yunan kökenli olduğu iddiaları da var. Fakat onların rakıya benzer içkilerinin bizim rakıya tam benzemediği de bir gerçekmiş.
Şu anda bile Tekel'e rakip, hatta diğer tüm yasal rakı üreticilerinin cümlesine de rakip, bir gizli rakı sektörü var. Kayıt dışı rakı sektörü. Daha çok, köylerde "kaçak rakı" adıyla anılan rakılar üretilmekte. Çok eskilerden beri var; siz deyin 100 yıl öncesinde de, ben diyeyim 400 yıl öncesinde de vardı.
Babamın görevi nedeniyle bulunduğumuz köylerin birinde, bir akşam bir köylünün koyu mavi bir bidon içerisinde getirdiği numunelik rakıyı hatırlarım. Köylü komşumuz kendi yaptığı rakıyı övüyor da övüyordu. Sanırım ilk defa orada duydum "rakı" ismini. Rakı, içilen bir şeymiş...
...
Bir zaman önce, hangi içkiyi içenin hangi tür karaktere sahip olabileceğine ilişkin bir araştırma yapılmıştı. Rakıyı sevenlerin, samimi, insan canlısı hoşsohbet oldukları yönünde bir sonuç çıkmıştı. Rakı, bir Türk içkisi olduğuna göre ve biz Türkler genelde insan canlısı olduğumuza göre bu sonuç pek yadsınacak bir sonuç değil. Bana da sorsalardı aynısını söylerdim yani.
...
Aman! Bana “rakıcı hoca” lakabı takmayın, kırılırım. Lakap takana da derim ki: gelin oturalım karşılıklı, bir defaya mahsus, birer büyüğü devirelim -ki günahlarınız bana sayılsın- bakalım, bünyelerde ne var ne yok dökülsün ortaya, ak güdü kara güdü çıksın ortaya; zira rakı bir nevi -değil- tam anlamıyla karakter tahlil aracıdır: bu anlamda, psikologlar aslında boşuna “yöntem möntem” dersleri okuyorlar okullarında... (Rakı içme teknikleri 1, Rakı psikolojisine giriş , Rakı kimyası, Rakı üretme teknikleri, Rakı sosyo-psikolojisi, Kusturma teknikleri , İşyerinde Pratik Rakı Üretimi [Psikolog bürolarında]... vb. dersleri okumalılar). İçireceksin adama rakıyı, ne var ne yok döksün ortaya; sonra koysun teşhisini... Yok bastırılmış güdü müymüş yok kayışlı baba mıymış... falan filan... boş işler bunlar... Rakıdır rakı, psikologun olmazsa olmaz aracı.
...
Evet... Bu “Rakı Havaları” bana bunları yazdırdı. Bugün yarın, tez elden, gittiğim hipermarketlerin birinden bir büyük rakı alacakmışım gibime geliyor. Hadi hayırlısı bakalım...
Bu kışkırtıcı iç gıcıklayıcı yazı da yazılır mı ya.
Eylül 29th, 2009 at 03:24Of of.
Daha durun,daha durun! Rakı sofrası da kurulacak.
Eylül 29th, 2009 at 10:12''İçki-rakı bütün kötülüklerin anası değil Tekel’in bir ürünüdür. Öyleyse Tekel bütün kötülüklerin ninesidir…''
Sayın Sönmez,insanı zorla Rakı içirttiren bu yazınızdan dolayı sizi kutluyorum. Harika zaman geçirdim...
Aralık 11th, 2010 at 13:24la havle!....
Aralık 11th, 2010 at 17:15ALi Rauf Bey, İbrahim Feyzullah ve ben bir gün içmeye gidelim. İbrahimi Feyzullah limonata içsin...
Aralık 25th, 2010 at 14:37Ümit aşkolsun,
Aralık 25th, 2010 at 15:20Ben yok muyum?)))
Ümit Ağabey,
sizin bu fevk-el âde kışkırtıcı yazınızı okuduktan sonra hâlâ müstakîmsem, siz bilin ki, mukâvemetime top değse de bana bir şey olmaz! 🙂
Ümit Ağabey,
Ben sizinle gelirim, size de güvenirim
Ama Cin Ali'ye güven olmaz. Limonataya bir şey mişey katar.:)
Sizi seviyorum "Görünmez Kılınç"...
Aralık 25th, 2010 at 15:35Ahmet Bey, isminizi anmadım çünkü siz zaten demirbaşsınız.
Aralık 26th, 2010 at 14:04İbrahimi kardeşim, yok olmaz öyle şey, limonata limonatadır
Ben Ahmet Bey'i namazında-niyazında bir kişi olarak biliyordum:))
Ümit Ağabey, ben limonata değil de Le Cola içmek isterim.
Aralık 26th, 2010 at 15:52🙂
sevgilerle görünmez kılınç..
Namazımız niyazımız Yüce Yaratıcı ile benim aramdadır İbrahimî.
Aralık 26th, 2010 at 19:53Dostlarla özden ve gönülden sohbet ve yeme içmeler yaşamımızın gereğidir. Ben Sevgili Ümite eşlik etmezsem TARİH AĞLAR yahuu.)))