Rahim’den Selamlar
Bu olaya en çok sevinen AKP olmuştur. Zaten sürekli gündem değiştirme çabaları varken bu tecavüz-cinayet olayı onlara ballı kaymak gibi gelmiştir.
Olay üzerine gelişen tepkiler; yürüyüşler, sloganlar, iç yanmaları... haklı tepkilerdir bunlar, elbette. Fakat şu sevgili Türkiye halkım hırsızlara tepki için, onları alaşağı etmek için de böyle iştahlı yürüyebilse.
Sevgili halkım, kendi muhitinden bildiği bir hırsıza bakabildiği gibi iş bilmez işini bilir, çalmak bilir, kravat takar, başörtüsü takar şu hırsızlara da bakabilse.
Aslında biz, kendi yakın çevremize bakmayı unuttuk... Uzaktan uzağa kahraman olmak daha kolaydı bizim için.
Kimi zaman beni eleştirirler açık açık: “Memlekette neler oluyor! Sen nelerden bahsediyorsun?!” diye. Fazla münakaşaya girmek istemem. Memlekette neler oluyor?. Doğru da, ben de memlekette yaşıyorum; benim yanım-yakınım da memlekete dahil.
Etrafını koru. Köpekleri sev. Hırsızları söyle. Korkuyorsan... akıl denen bir şey var; alaşağı et onları aklınla.
Etrafını koru. Bir kişi daha seni görür, o da kendi etrafını korur. Etraflar çoğalır. Bu etraflar tüm memleket olur. Sivil örgütlenmeler, akılların örgütlenmesi geçit vermez küçük hırsızlara. Küçük hırsızlar büyüyüp palazlanıp başımıza baş olmazlar.
Didim'e bakıyorum... Belediye yönetimi değişti. Önceki belediyenin zamanında dönüp duran pis şeyler ortaya çıktı. Biraz benim cahilliğimden... Bilseydim bahsederdim. Şu sahilleri yemiş bitirmişler. Ki bunu benden çok daha öncelerden beri burada olanlar, akplisi de chplisi de mhplisi de biliyormuş... vatandaşlar da.
Sadece bir kişi hatırlıyorum... yerel gazetelerin biriydi sanırım... yenilen haklardan, sahillerin talan edilmesinden, haksız kazançlardan bahseden... Ötekiler ise; yerel akplisi, yerel mhplisi, yerel chplisi, yerel vatandaşlar da ülkeyi kurtarmak için hükümetin hırsızlıkları konularına dalmışlardı. Aynı zamanlarda kendi kıçlarındaki donlar, küçük çocuklarının yerel kursaklarından çalınan yerel rızıkları.. yerel hırsızlardan tarafından soyulurken...fakat yine de kahramandılar onlar... uzaklara kadar haykırıp kahraman olabilmek de nihayetinde önemliydi psikolojik açıdan.
***
Aynı şeyleri yineler gibi durmak istemiyorum... “Kadın” kelimesinin aşırı abartılmasından rahatsızım. İşin, olayın özde bir insan-emek-hak gaspı sorunu olduğunu ısrarla söyleyenlerdenim. Ta yazının başında söyledim ya: bu işe en çok kim sevindi... diye. O yağları balları göbeklerin süre süre yiyenler.
Dünyanın imkanına sahipsin. Yanında kadın diye eş diye gezdirdiğini eğit ilk önce.
Yeni varsayılar geliştirip, bunları zaman içerisinde verilerle örmek gibi, kendi çapımda faaliyetlerim var. İkide bir karşımıza gelen şu cinsellik konusu da kafa yormamız gerek. Olayı incelemek için karşıt öğeler bulmak gerek... “Karşıt” derken; şu cahil, seksçi ilahiyatçıları ve onların söylediklerini karşıt olarak almaktan bahsetmiyorum.
Cinsellik---> anne---->doğum--->rahim.
Cinsellik konusunu ta başında anne kelimesiyle bağdaştırmak çoğumuzun hoşuna gitmeyebilir.
Önceki yazılarımın birinde şu eksende bir yaklaşımda bulunmuştum: Bir insanın en mutlu ve huzurlu olduğu yer anne rahmidir, demiştim. Anne karnındaki insan, bunu, bu rahatlığı-mutluluğu açık açık, sözle ifade etmese de-edemese de, varoluşsal olarak hissediş şeklinde bilir.
Doğum anı, yani dışarıdaki ilk nefes anı, çocuğun ilk çelişkisini.. belki de hayattaki itenek etkisini aldığı yerdir. Çocuk mutludur ilk doğduğu anda... Karşılaştırma melekeleri henüz gelişmediği için, çıkıştan hemen sonraki rahime dönüş özlemini de mutluluk gibi algılar.
Dışarıda aldığı nefeslerin sayısı artmaya başlayınca, artık yavaş yavaş, rahime bir daha dönemeyeceğini varoluşsal bir şekilde bilir; bu özlem-mutluluk-belki hüzün de, karışımının üzerini örter.
Erkekler, toplumsal kuralların-yaşayışların kendilerine kodlu şekilde dayattığı eş profili etkisi de hesaba katılarak, kendilerine anneleri de gibi de davranacak eş bulma eğilimindedirler. Bu istek, açık açık ortada yoktur... fakat aynı varoluşsal koşulları ararlar farkında olmadan.
Bu bahsettiğim konular genişletilebilir. Şu iki-üç satırla anlattığım şeyler taslak şematik bir ifadedir.
Cinselliği, mutlu cinselliği, cinsel saldırganlıkları... şu şemada nereye yerleştirmemiz gerekir? Gündem konusu olduğu için, ki ne zaman gündem değil ki, saldırganlık ve peşi sıra yok etme isteği nereden geliyor.?
Bir anne, rahim özlemi çeken oğluna, doğduktan sonra da şefkati, biçimlendirmeyi veremezse çocuğun hayatının her yerinde her sahasında yıkıcı olacağına şüphe yok. Annenin şefkatli olması, oğlunu sevmesi... fakat bu sevmek nasıl ifade ediliyor, nasıl aktarılıyor, aktarılabiliyor mu? sorularıdır önemli olan. İdeal bir formül şu olabilir: bir oğul, bir kadına, kendi gözleri annesinin gözleriymiş gibi bakabilirse, bu verilebilirse bir şeyler sağlıklı olabilir.
Anne, erkek çocuğuna bir veya birden çok sebepten bunları verememişse çocuğun saldırganlığı, kendini yalnız hissedişinden kaynaklanır. Saldırgan profilin, karşısına bir masum-savunmasız karşı cins çıktığında ilk hissettiği şey aslında çok masum bir şeydir: rahmin huzuru. Girme isteği. Hemen peşi sıra da, karşısındaki karşı cinsin onun giremeyeceği bir şey olduğunun anlaşılması üzerine, yok etme isteği. Huzursuzluk: çünkü oraya girilmesine izin verilmiyor. Bunun yok edilmesi gerekir. Yok etmek iyidir çünkü yalnızlığı da hatırlatmaz; yok edilirse, hiç değilse özlemle yaşamak daha az tahrik edici durur; yalnızlığını ona hatırlatacak şey yoksa katlanılabilinir buna. Özlem; hiç değilse o doğum anındaki büyük haz kaynağı ve mutluluk da zannedilen şey yaşanır.
***
Köpekler için planlarım var. Fakat söylemem. Başka planlarım da var. Onları da söylemem.