Rahat, Öldürür!
Tek hücreli canlılardan olan bir grup amip alınır ve iki ayrı bölmede bir deney yapılır. Bölmelerden birisine amiplerin rahat edebileceği tüm koşullar hazırlanır. Diğer bölmedeki amiplerin ise başlarına gelebilecek her türlü olumsuz koşul ardı ardına verilir…
Beklenen rahatları yerinde olan amiplerin çoğalacağı, diğerlerinin zorluklara karşı zayıf düşeceği ve çoğalmanın duracağı yönündedir.
Ama beklenen olmaz! Hatta tam tersi çıkar. Şartları zorlaştırılanlar daha hızlı çoğalırlar…
Son günlerdeki gözlemlerim şu ki rahata alışan bünyelerimiz iflas ediyor.
Her ihtiyaçlarını eksiksiz hatta fazlasıyla karşıladığımız ve sorumluluk vermediğimiz çocuklarımız hayat için yeterince güçlenemiyor bedensel ve zihinsel olarak çoğalamıyorlar…
Sorumluluk almadıkları, hayatları için karar vermedikleri için yaşamaktan lezzet alamıyorlar. Bunun sonunda da yaşamayı sevemez oldular…
İş yapmaktan nefret ediyoruz. İş yapmayı, zorluk olarak addedilenle meşgul olmayı “zavallılık” olarak kodlamış durumdayız.
Karadeniz’deki kendi işini ilerlemiş yaşına rağmen kendisi yapan insanlara baktığımızda yaşayan hayatı görebiliriz.
Aynı köyden bir başka yaşlıyı alın şehre getirin. İş yaptırmayın, yemeğini ayağına getirin, suyunu kendisi almasına izin vermeyin.
Bir süre sonra yaştan ve yaşlanmaktan değil, hayatın anlamını kaybetmesinden depresyondan veya faaliyetsizlikten kaybedersiniz… Diğeri dağ-bayır dolanırken, onu öte dünyaya göndermiş olursunuz.
Huzur evlerinde ama huzuru iş yapmaktan kaçmış yaşlılarımız ölümü beklerken yaşlanıyorlar…
Bir başka araştırma huzur evlerinde yapılmıştı. Birinci gruba yemeklerini yapabilecekleri, bitkilerle uğraşabilecekleri ve kendi tercihlerine bağlı olarak odalarında mobilya değişimi yapabilecekleri söylenen ve tercihlerini bu yönde yapan yaşlıların, her ihtiyaçları sorulmadan karşılanan ve kendilerine yalnızca oturmak düşen yaşlılara göre anlamlı bir oranda daha uzun yaşadıkları gerçeğine ulaşılmıştır.
Yani demem o ki hayat faaliyettir. Ve ölüm, faaliyetin bitmesidir.
Bu kadar enerjimiz varken hayatımızı evde, koltukta oturarak, işyerinde, ofiste kendimizi hiç zorlamayarak, hep kolay olanı, rahat olanı seçerek en büyük kötülüğü kendimize yaptığımızı düşünüyorum.
Hatta kadınların erkeklerden uzun yaşamasını bile genellememek kaydıyla bununla açıklayabiliriz. Kendi öz bakım becerisi verilmeyen erkek, eşini kaybettiğinde ortada kalabiliyor. Kendi kendisini doyurabilecek kadar bir iş üretme becerisini edinemediğinden eşinin arkasından perişan olabiliyor.
Ayağımıza üşenmeden, zor diye çekinmeden, hayatın getirdiği ne varsa bir öğrenme fırsatı bilerek faaliyette bulunmak insan için daha sağlıklı.
Bir işten yorulunca diğer işe koşarak dinlenin diyen rehberimiz sanırım faaliyetle hayatta olmayı en güzel şekilde tarif etmiş. Bize düşen de zorluklardan değil, rahatlığın öldürücü etkisinden kaçmaktır...