content

24 Nis

Psikiyatrinin Kutsal Kitabı Güven Vermiyor

Geçen hafta PLoS Medicine tıp dergisinde yayınlanan araştırma, Amerikan Psikiyatri Derneği (APD) tarafından 2013 Mayıs ayında yayımlanması beklenen ‘Ruhsal Hastalıkların Teşhis ve İstatistikî El Kitabı’ adlı eserin bağımsızlığı konusunda ciddi şüpheler olduğunu ortaya koydu.

Araştırma, kısa adı DSM olan ve psikiyatrinin ‘mukaddes kitabı’ olarak bilinen rehberi hazırlayan 141 uzmanın yüzde 69′unun endüstri ile parasal ilişkilerinin olduğunu gösteriyor. Bu rakamın, bir önceki rehber için yüzde 57 olduğu bilindiğine göre ilişkilerde -bırakın azalmayı- yüzde 21′lik bir artış olduğu anlaşılıyor.

Araştırmanın bence birkaç önemli sonucu var: Birincisi, duygu-durum bozukluğu ve psikotik hastalıklar kurul üyelerinin yüzde 67’sinin ve uyku-uyanıklık hastalıkları kurul üyelerinin ise yüzde 100′ünün bu hastalıklar için ilaç üreten endüstri ile finansal ilişkiler içinde olduklarının gösterilmesi. Bu hastalıkların tedavisinde ilaçların birinci basamak müdahale olduğunu hatırlatmak isterim.

Araştırmanın ikinci önemli neticesi ise DSM’yi hazırlayan kurul üyelerinin sınırsız araştırma bağışları ve ‘ilaç firmaları adına konuşmacı’ olarak görev alıp almadıklarının açıklanmasının şart tutulmaması. Oysa tıp fakültesi öğretim üyelerinin bu tür sözcü olmaları kanunen yasak olduğu gibi, firma sözcülüğü finansal çıkar çatışmalarının başta gelen unsurlarından biri olarak kabul ediliyor. Endüstrinin, firma adına konuşanları ilaç ve hastalık pazarlamasında ‘vazgeçilmez kanaat önderleri’ olarak adlandırmalarına ister gülün ister ağlayın. Basit bir internet araştırmasında bile bu 141 kişinin yüzde 15′inin daha önce ilaç firması adına konuşmacı olduklarını açıkladıkları belirlenmiş.

APD’nin, beşinci baskıyı düzenleyen heyet üyelerinin endüstri ile olan finansal ilişkilerini açıklamaları ve üyelerin endüstriden bir senede danışmanlık için aldıkları paranın 10 bin, hisse senetlerinin ise 50 bin doların üzerinde olmaması gerektiği kararı fazla bir şey de ifade etmiyor. Çünkü bu tür bildirimlerin ve şeffaflığın önyargılar üzerine bir etkisi olmayacağı, bu zevatın gene endüstrinin işine geldiği gibi davranmaya devam edecekleri iddia ediliyor.

Doktor-firma ilişkisi sıfırlanmalı

İlaç endüstrisiyle doktorlar ve tıp dernekleri arasında karşılıklı çıkar ilişkileri var ve bu ilişkiler giderek daha da kuvvetleniyor. Bunlar aslında ‘kanuni’ ilişkiler olmakla beraber bu alışverişe tüm dünya çok haklı olarak şüpheyle yaklaşıyor. Tıp dergilerinde, makalelerin altında yazarların hangi firmalarla ilişkilerinin olduğunun tek tek belirtilmesinin sebebi bu. Bir bilim adamı, bir ilaç veya hastalıkla ilgili bir araştırma yaptığında ya da görüşlerini açıkladığında endüstri ile olan ilişkilerini de tam olarak bildirmek zorunda.

Bizde ise bu tür ilişkileri bildirmek âdet olmadığı gibi bir doktora veya tıp derneğine bu tür ilişkileri olup olmadığı sorulduğunda alınacak öfke dolu cevap da bellidir: “Endüstriyle ilişkilerimiz ulusal ve uluslararası yasalar ve etik kurallar içerisindedir. Dernekler kanunu çerçevesinde denetlenmekte ve her türlü denetime de her zaman açıktır.” Oysa toplumun bilmek istediği de işte bu ‘tamamen yasal ve etik’ olduğu iddia edilen ilişkilerdir.

Geçtiğimiz aylarda kolesterol ilaçları üzerine yapılan tartışmalar sırasında Kardiyoloji Derneği’ne bu soruyu sorduk ama bugüne kadar cevap alamadık. Aslına bakarsanız cevap vermeyeceklerini, daha doğrusu ‘veremeyeceklerini’ adımız gibi biliyorduk. Bu durum sadece Kardiyoloji Derneği için değil, tüm tıp dernekleri için de geçerlidir.

Bütün tıp dernekleri, ilaç veya tıbbi alet-malzeme firmaları tarafından desteklenir; onların yardımları olmadan hiçbirinin hayatını sürdürmesi mümkün değildir. Tıp derneklerinin ilaç endüstrisinin bir tür pazarlama kuruluşları veya arka bahçeleri olduğu da söylenebilir. Bunların halkın sağlığı adına mı, ilaç firması menfaati için mi konuştuğunu artık herkes gayet iyi biliyor.

Kılavuzları kimler hazırlıyor?

BMJ isimli tıp dergisinde yayımlanan araştırmaya göre Amerika ve Kanada’da diyabet ve kolesterol yüksekliğiyle ilgili kılavuzları hazırlayan komitelerde görev alanların yarısının ‘potansiyel çıkar çatışması’ içinde oldukları ve yüzde 4′ünün de bu çatışmaları gizledikleri ortaya çıktı. Potansiyel çıkar çatışması, bir kamu görevlisinin ileride görevini yerine getirirken özel çıkarlarının etkisinde kalacağı bir konumda olması manasına geliyor.

Bu araştırmada, Amerika ve Kanada’da diyabet ve kolesterol yüksekliğiyle alakalı 14 kılavuzun yazılmasında görev alan 288 kişinin ilaç endüstrisi ile olan finansal ilişkilerini incelediler. Bunların 138′inin kılavuz yayımlandığı sırada çıkar çatışması içinde oldukları, 150’sinin ise ya böyle bir çıkar çatışmaları ya da bunları açıklamak için fırsatları olmadığı belirlendi. Resmi olarak çıkar çatışması olmadığını bildiren 73 üyeden 8′inin bir veya daha fazla böyle ilişkilerinin bulunduğu; çıkar çatışması olan üyelerden 6’sının komite başkanları olduğu ortaya çıktı.

Çıkar çatışması olduğunu bildirenlerin yüzde 93′ü ‘honoraria’ yani hizmet karşılığı ödenen ücret, konuşma ücreti ve/veya başka türlü paralar aldıklarını veya diyabet ve kan yağlarıyla alâkalı ilaç üreticilerinin hisse senetlerine sahip olduklarını; yüzde 7’si ise sadece araştırma için destek aldıklarını açıklamışlardı.

Gelelim neticeye: Bu araştırmalar, doktorların ilaç yazma alışkanlıklarını önemli ölçüde etkileyen kılavuzların hazırlanmasına katılan üyelerin önemli bir çoğunluğunun çıkar çatışması içinde olduklarını net olarak gösteriyor. Bu, bu kılavuzların bağımsız ve tarafsız olmadıkları, başka bir deyişle tam olarak bilimsel olmadıkları manasına da gelir. Endüstrinin sponsorluğunda hazırlanan bu rehberler ilaç endüstrisinin menfaatini göz ardı edemez.

Kolesterol tartışmaları sırasında kolesterol ilaçlarını kahramanca savunanlar, endüstri ile olan çıkar ilişkilerini açıklamadıkları için inandırıcı olamadılar.

Etiketler : , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank