Protesto
Kare bir oda. Bomboş duvarlar… İki tane kapı. Neresiydi burası? Şaşkınlığı
henüz geçmemişti ki, kapılardan biri açıldı, 975 içeriye girdi.-“Demek buradasın! Bizi bayağı korkuttun.”-“Bak ikibinüçyüzyetmişdört!.. senin yaptıkların bini aştı. Artık ben
bile dayanamıyorum. Hadi yürü! Seni sınıfına götüreceğim.”
Hatırlamaya başladı. 2359’la birlikte, gizlice fizik laboratuarına
girmişler, Korona’nın üzerinde duran ışınlama çemberini alıp başına
geçirmişti. Gerisini hatırlamıyordu.
Yetişkinlerin hızlı hızlı yürüdükleri, Gün Koridoru’nu geçtikten sonra,
975 önde 2374 arkada sınıfa girdiler.
-“Demek buldun… Neredeydi?”
-“Dışlama odasındaydı efendim.”
Öğretmen sert bir sesle, 2374’e “geç otur yerine” dedikten sonra, sınıfa
döndü:
-“Bundan sonra üç ay fizik laboratuarına girmek yasak. Biriniz bir
diğerinizi yaşamdışına ışınlayacak diye ödüm kopuyor”
2374, sıra arkadaşı 2300 e dönüp fısıldayarak sordu:
-“İkibinüçyüzellidokuz nerede?”
-“Tok yedi.”
-“Ben neden yemedim?”
-“Seni kandırdığını söyleyerek suçu üzerine aldı.”
Öğretmen:
-“Eveeet çocuklarrrr, Nerde kalmıştık? Birinin diğerinden hep daha önde
olması gerektiğini söylemiştim… Pekii bir kişi hep önde olmayı nasıl
başaracak?”
-“Daha hızlı koşarak…”
-“Daha hızlı koşma antrenmanları yaparak”
-“Öndekine çelme takarak…”
Öğretmen:
-“Hiçbiri değil! Hiçbiri… Hep önde olmayı dü-şü-ne-rek başarabilir bunu ancak..
Peki çocuklar… Bir kişi önde olmayı başarırken arkadakinin kendisini
geçmemesini nasıl sağlayacak?
-“Hep arkasına bakacak..”
-“Hem önüne hem arkasına bakacak…”
-“Engelleme çalışmaları yapacak..”
Öğretmen, “Hayır çocuklar” dedikten sonra, biraz öne eğilerek, çok önemli bir
sır veriyormuş gibi kısık bir sesle,
-“Çünkü onun da önünde kovalamakta olduğu birisi var. İşte böyle.” dedi.
2300:
-“Peki öğretmenim, neden böyle kovalamaca oynama gereği duyuyorlar?”
-“Nee? Bu ne biçim soru? Sen geçen gün de aynı şeyi yaptın. Ben size ne
öğrettim.. Aykırı düşünmek yok.. aykırı soru sormak yok.. aykırı cevap vermek
yok. Yoksa tok mu yemek istiyorsun? Bak sen tok’a gittikçe daha fazla yaklaşıyorsun.”
Çocuklar hep bir ağızdan:
-“Oooooo”
-“Kesin..kesin… Bu konuda ödevinizi veriyorum,-Kovalayan kovaladığının
kovalanmakta olduğunu fark etmesini sağlamalı mı, yoksa sağlamamalı mı?
Sağlamalıysa neden? Sağlamamalıysa neden?- Son olarak matematik tekrarı
yapıyoruz. Başlıyorum:
-“İki kere iki dört.”
Bütün sınıf hep bir ağızdan:
-“İki kere iki dört”
-“Bir havuz şu kadar sürede şu kadar zamanda iki muslukla dolarken üçüncü musluk
ne yapıyor?”
Bütün sınıf hep bir ağızdan:
-“Bir musluk şu kadar sürede şu kadar zamanda iki muslukla dolarken, üçüncü musluk
ne yapıyooorrrr”
-“Dikkat edin… A cümlesi elemanlarının B cümlesi elemanlarıyla C cümlesindeki kesişiminin kesişimi.”
-“A cümlesi elemanlarının B cümlesi elemanlarıyla C cümlesindeki kesişiminin kesişimi.”
-“Aferin.. x artı ye artı ze nin kare kökünün bölümünün üç bölü dördün karesiyle
pi sayısına eşitliği…”
-“x artı ye artı ze nin kare kökünün bölümünün üç bölü dördün karesiye pi
sayısına eşitliği.”
-“İntegralin trigonometrisinin epsilon değerinde logaritmik hızla aş değişmezinden
ef periyoduna doğru dairenin merkezinin uç noktasından iks doğrusuyla ye
doğrusuna tam arkadan çarpması..”
-“İntegralin trigonometrisinin epsilon değerinde logaritmik hızla aş değişmezinden
ef periyoduna doğru dairenin merkezinin uç noktasından iks doğrusuyla ye
doğrusuna tam arkadan çarpması.”
-“Eveeet çocuklaaar…en zor tekrarı hiç hatasız yaptınız aferin. Biliyorsunuz…
bizim bilim adamlarımız bu çarpmanın dairenin merkezinin uç noktasından
olduğunu bulmuş durumdalar. Oysa ki, yabancı bilim adamları bu çarpmanın
dairenin merkezinden olduğunu iddia ediyorlar. Onlar daha dairenin merkezinin
bir uç noktası olduğun keşfetmiş değiller. Oysa biz dairenin merkezinin uç
noktasını naapmış bulunuyoruuuuzzz”
-“Napmış bulunuyoruuuuzzz?”
-“İs-pat-la-mışşş bulunuyoruzzzzz”
-“İspatlamış bulunuyoruzzzz”
-“Evet çocuklar, bu konuyla ilgili ödevinizi veriyorum. Neden.. neden bu
çarpma dairenin merkezinin uç noktasından oluyor? Pek ala çemberden de
olabilirdi. Düşünüp yapın.” dedi ve sınıftan çıktı.
2462:
-“Uufff…ne zor soru!”
2275:
-“Yapmayalım..”
2832:
-“Sen tok yemek istiyorsun galiba..”
2722:
-“Acaba tok nasıl bir şey?”
2641:
-“Acaba zehir gibi bir şey mi?”
2720:
-“Değildir…Daha korkunç bir şey… Kocaman bir dev kocaman bir değneği, tok tok
tok diye vuracak.”
2798:
-“Daha korkunç… daha korkunç… bence kocaman bir sürü devler, bir sürü tokmakları
tok took toook diye başımıza vuracak.”
2830:
-“Daha, daha korkunç..kopkorkunç bence… tokmaklarda çiviler olacak.”
Çocuklar korktular. Kollarını başlarına sardılar. Sıraların üzerine
kapandılar. Hayallerinde, devler… tokmaklar… çiviler……
2650, dehşetle gözlerini açıp,
“Hayır arkadaşlar hayır… bir sürü devler, bir sürü çivili tokmakları başımıza
değil, kıçımıza vuracak” diye haykırdı.
Hayallerinde……………………..
X X X
-“Evet çocuklaaar… Bu günkü dersimiz tarih. Kanuni Sultan Yavuz,
Çaldıran seferindeyken Kazıklı Voyvoda Estergon kalesinde ne arıyordu?
Kavalalı Mehmet Paşa, Cem Sultan’ı bulabilmiş miydi? Bütün bunların Katerina’yla
ne ilgisi vardı? Hem ne sanıyordu kendini bu kadın?! Serbest piyasa
ekonomisini bilmiyordu ki! İşte tüm bu sorulara tarihlerle cevap arayacağız.
Evet… Sen ikibinüçyüzdoksansekiz, Çaldıran seferi kaç yılında oldu?”
-“Mu’dan önce sekizyüz altmış dokuz.”
-“Evet… Çok iyi.. Peki İkibinkırkbeş, Estergon Kalesi ne zaman fethedildi?”
-“Mu’dan önce sekizyüz yirmi..beş..yok değil…dört”
-“Eveeet… Cok çalışın! Biliyorsunuz tarihler çok önemli. Peki..
sen.. İkibinüçyüzelliyedi, Cem Sultan kaç yılında bulunup, öldürüldü?”
-“Mu’dan önce sekizyüz otuz yedi.”
-“Aferin. Peki… Katerina mıdaha güzeldi, Klopatra mı? Bu soruya da sen cevap
ver ikibinüçyüzkırkbir.”
-“…….ikisi de…….”
-“….Ne…Ne demek ikisi de !? Hiç iki birinci olur mu? Yani eşitler mi
demek istiyorsun? Senin anarşist ruhundan hep şüphe etmiştim zaten.
Asilerin başına neler gelir biliyorsun.”
-“Affedin öğretmenim Klopatra diyecektim dilim sürçtü.”
-“Hah şöyle! Biliyorsunuz yabancı bilim adamları Katerina’nın daha güzel
olduğunu iddia ediyorlar. Oysa bizim bilim adamlarımız ve estetik
uzmanlarımız klopatranın yüz ve kemiklerinde yaptıkları ince ölçümlerle
ortaya çıkardıkları muhteşem güzelliği bilgisayarlarda görüntülemediler mi?
Ben bunları size defalarca anlatmadım mı? Slaytlarla göstermedim mi?
Aptallar! “
2300,2374 ün kulağına eğilip,
-“Bıktım artık! Bu dersler hiç bitmiyor.” dedi.
-“Biter… biz de bilim adamı oluruz bir gün.”
-“Bitmeyecek… biz de hiçbir zaman bilim adamı olamayacağız. Son zamanlarda hep
neyi düşünüyorum biliyor musun?”
-“Neyi?”
-“İki kere ikinin neden dört ettiğini?”
-“Dört ediyor da ondan.”
-“Ya etmiyorsa?”
Öğretmen
-“Hişt siz ne fısıldaşıyorsunuz bakayım. Dersle ilgilenin. Eveeet…
Matematik tekrarıyla devam ediyoruz. En temel kuraldan başlıyorum. İki kere
iki dört”
Bütün sınıf hep bir ağızdan:
-“İki kere iki döööört”
2374 birden yerinden fırladı ve var gücüyle bağırdı:
-“Beeeeeeeeeşşşşşşşşş”
……..
Öğretmen önce kızardı sonra morardı,
-“Nee sen… En temel kurala karşı çıktın. Bu ne demek biliyor musun? Tok senin
için kaçınılmaz..Hatta sana tok da yetmez. Seni yaşamın dışına göndereyim de
gör gününü.”
Şimdi öğretmen 2374’ün kolundan tutmuş sürükleyerek çekiyor, bir
taraftan da bağırıyordu:
-“Yaşamdışına… yaşamdışına….”
Yetişkinlerin hızlı hızlı yürüdüğü Gün koridoru’daydılar Hiç ilgilenmiyor,
hiç bakmıyorlardı bile yetişkinler.. oysa ağlıyordu 2374. Yalvarıyordu,
-“Ne olur öğretmenim beni yaşamdışına göndermeyin” diye.
Öğretmen yineliyordu:
-“Yaşamdışına…yaşamdışına…”
Öğretmen önde, 2374 arkada bir odaya girdiler. Dışlama odasıydı burası.
“Çök bakayım önüme” dedi öğretmen.
Titreyen dizlerinin üzerine çöktü 2374.
Öğretmen sağ elini yumruk yapıp, parmaklarının sivrilmiş eklem yerleriyle
“bir tok iki tor üç tok” diyerek vurdu başına 2374’ün. Sonra diğer kapıyı
açarak, “haydi şimdi yaşamdışına” diyip, bir tekme attı arkasına. Yere
kapaklandı 2374. Yumuşak bir şeyin üzerine. Sımsıkı yumduğu gözlerini
açtığında, bu “şey”in kahverengi olduğunu gördü. Eline alıp, parmaklarının
arasında ovaladı.. tanıdı. Öğretmen, fizik dersinde gösterip, isminin
“toprak” olduğunu söylemişti. “Yaşamdışında bulunur” diye de eklemişti.
Gözlerini gezdirdi. Karşısında bir sütun gördü. Sütunun üzerinde yeşil
yeşil bir şeyler vardı. Bu yeşil şeylerden göstermişti biyoloji dersinde
öğretmen, isminin “yaprak” olduğunu söylemişti. “Ağaçta bulunur” diye de
eklemişti. Demek ağaç buydu.Sonra Yaşamdışı ile ilgili anlatılanları
hatırlamaya çalıştı. İki bin yüz yetmiş yılında olan son Dünya savaşından
sonra, artan radyasyon yüzünden, insanlar blok kentlere çekilmişler, o gün bu
gündür de yaşamdışına bir daha çıkmamışlardı. Savaşın bittiği tarihi, yeni
tarihin başlangıç yılı olarak kabul etmiş, bu başlangıç yılına kısaca MU
dedikleri, Mutlak Uzlaşma adını vermiş, MU’dan seksen beş yıl sonra ise bir
dil devrimi yaparak, eskilerin “doğa” dedikleri kavramı, “yaşamdışı”
olarak değiştirmişlerdi. Başını biraz daha yukarıya kaldırdı. Havada,
hareket eden, ağacın dallarına inip kalkan tüylü bir şeyler gördü.
Üstelik bu şeyler acayip sesler çıkarıyorlardı. İşte bunları tanımıyordu.
Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
“Gerçekten yaşamdışındayım … Ben ne yapacağım şimdi?”
1990 İstanbul
Mukadder Şimşek
Bu öykü ödenemeyen dershane borcu yüzünden
annesi hapse girince, canına kıyan
SONER SEMİH SİPAHİ’ye ithaf edilmiştir