Propagandanın da, Bir Namusu Vardır
Gerilimin artığı, ortalığın karıştığı dönemlerde propagandanın etkisinin arttığını biliyoruz.
İçinde yaşadığımız şu gerilimli günlerde, Amerikancılıkta sınır tanımayan medya organlarında endaze iyice bozuluyor. İlk yalanı kim söylerse, sanıyor ki, herkesi ikna ettim, aklının içine söylediklerimi koydum.
Bizim medyamız, uluslar arası yalan söylemekte, yeterli beceri sahibi olmadığı için, genellikle, MOSAD ve CIA’nin yalanlarını ülkemize aktarıyorlar.
MOSAD haberlerini seçmeleri tesadüfî değildir. MOSAD bölgeyi iyi tanıyor, ilişkileri iyi biliyor, dolayısıyla akla uygun yalan haber yapmada beceriklidir.
Yalan haber aktarmakta, Sabah Gazetesi birinciliği hiç kimseye vermiyor.
İçinden geçtiğimiz süreçte, Rusya ve Çin’i kötülemesi gerekiyor ya, bu ülkeler için, uydurmadık yalan bırakmıyorlar.
Londra Olimpiyatlarında, Çin madalya alamayan sporcuları birer birer öldürüyormuş. Bu haberi yapan kişi, acaba yazdığı habere kendisi inanıyor mu? Yoksa kendisini çok mu akıllı ve okuyanları da, aptal mı sanıyor.
Bu yalan yetmiyormuş gibi, bu gün başka bir MOSAD yalanını yayınladı.
İran’ın dini lideri Ali Hamenei, Türkiye gibi ülkelere terör yapacak kişiler gönderelim demiş. İngiliz Dayly Telegraph gazetesi vermiş. Bizim Amerikancılar da, üzerine atlamışlardır.(Çin, Rusya ve İran haber ajanslarında böyle bir haber yok)
Evvel ki günkü Gaziantep katliamı ile ilgili manşeti de, Suriye’nin parmağı var şeklindeydi. Tabi o da, Davutoğlu’nun sözünü manşete taşımıştı. Davutoğlu iyice dağıttığı ve kendisini kurtarmak çabasında olduğu için aklını Suriye ile bozmuş vaziyettedir.
Aslında Davutoğlu da biliyor ki, Çin, Rusya, İran Türkiye’yi Atlantik bağımlığından kurtarmak için çok caba sarf etmektedir. Hatta Suriye, Türkiye’nin Suriye içinde örtülü savaş yürüttüğünü bilmesine karşın, en düşük düzeyde karşılıklar vermektedir.
Belayı büyütmek istemeyen bir tavır içindedir. Zaten doğrudan askeri müdahale aşamasına kadar da böyle davranacaktır. Bu durum Esad’ın Türkiye’yi çok sevdiğinden değil, Türk halkına olan güvenindendir. Halkı AKP’den koparan bir tutumdur.
Dikkat edilirse, Esad her konuşmasında, Türk halkı ile AKP yönetimini ayırmaktadır. Hatta Davutoğolu ile AKP’yi bile ayrı mütalaa etmektedir.
Dış siyaset böyle yapılır.
Yoksa Erdoğanın yaptığı gibi, doğrudan muhaliflere yardım çağrıları yaparak olmaz. Doğrudan halk kaşıya alınmaz.
Devletlerden devletlere siyaset yapılırken halklar düşman olarak tanımlanmaz.
Amerikancı gazetelerin bilmedikleri, bir önemli husus var.
Gerçekten, İran, Irak, Rusya ve Çin gibi ülkeler, Türkiye’de örtülü savaş yapmaya kalksa, iki önemli durum ortaya çıkar.
Birincisi, Batı basını bas bas bağırır.
İkincisi ve daha önemlisi; Türkiye içinde yaşadığı belanın, çok ötesinde bir durum ile karşılaşır.
Başta dediğim gibi, bu ülkeler Türkiye’yi kazanmaya çalışmaktadırlar. Eğer durum böyle olmasa, felakete dönüşür.
Bu duruma, Suriye’yi de dâhil edebiliriz. Aksi takdirde, Esad için savaş daha da yakına gelir.
Dış politika, Amerika’nın talimatlarını yerine getirme işi değildir.
Davutoğlu’nun İran siyasetinden öğreneceği çok şey vardır.
Şunu da hatırlatmakta yarar var. Uzak dursun, bir savaşı kimse istemez.
Savaşın devletleri barışın devletlerinden çok başkadır.