Profesörün Oyunun, Çobanın Oyu Kadar Değeri Yok
Başbakan Erdoğan’ın dün Dolmabahçe'deki Ofisi'nde rektörlerle bir araya geldiğini ve yaptığı konuşmayı duymuş olmalısınız. Medyada yer alan haberlere göre bu toplantıda başta yeni YÖK kanunu, kılık-kıyafet sorunu olmak üzere üniversitelerimizin çeşitli sorunları tartışılmış. Rektör seçimi de gündeme geldi mi bilemiyorum ama keşke öğretim üyelerini küçük düşüren bu önemli konu da tartışılıp bir çözüme varılabilse çok iyi olurdu. Biliyorsunuz, bir önceki cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’ in rektör atamalarına seslerini çıkarmayan belirli bir kesim, cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ ün son rektör atamaları üzerine yaygara koparıyor, tantana çıkarıyor.
Oysa Sezer de zamanında Kastamonu Üniversitesi’nde en çok oy alan Prof. Dr. Mustafa Safran’ın yerine sadece 1 oy alan Prof. Dr. Bahri Gökçebay’ı rektör olarak atamıştı. Bu, elbette en azından ‘şık’ bir atama değildi ama kanunlara aykırı bir durum da yoktu ortada. Abdullah Gül de bu atamaları Ahmet Necdet Sezer gibi kanunların kendine verdiği yetkileri kullanarak yapıyor. Gene kanunlara aykırı bir durum söz konusu değil. Peki, bu yaygaranın sebebi ne?
Bütün mesele YÖK kanununda. Buna göre, öğretim üyelerinden en çok oy alan 6 kişinin ismi YÖK’ e bildiriliyor. YÖK bu sayıyı alınan oyların çokluğuna azlığına bakmadan 3’ e indiriyor. Cumhurbaşkanı da bu 3 aday içinden uygun gördüğünü, gene aldığı oy sayısına bakmadan rektör olarak atıyor.
Dolayısıyla yüzlerce üniversite hocasının verdiği oyların ‘hiçbir kıymeti harbiyesi’ yok. Bu kanun, öğretim üyeleri ile resmen ‘dalga geçiyor.’
Oy vermek için dersini, seminerini, laboratuarını, hastasını bırakıp saatlerini harcayan profesörlere, doçentlere, yardımcı doçentlere ‘Durun bakalım, siz doçent, profesör olmuş olabilirsiniz ama rektörünüzü seçmeyi bilemezsiniz’ diyor.
Gelelim neticeye
Her rektör seçiminde yüzlerce, binlerce öğretim üyesi ile adeta alay eden YÖK kanunun rektör seçimi ile ilgili maddesi acilen değiştirilmelidir.
Öğretim üyeleri ise bu değişiklik yapılana kadar ya oy verip seslerini çıkarmamalıdır ya da emekli olmadan önce benim yaptığım gibi böyle bir saçma seçim sistemini protesto edip ‘seçime katılmamalıdır’.