Popüler Kültür Veya Kültürsüzlük Çıkmazı
Üzerinde çok konuşulan ve yazılan konulardan birisi de ´popüler kültür´ benzetmesidir. Benzetmesidir diyorum böyle bir kültür türü var mıdır tartışılır. Şayet var olarak kabul ediliyorsa nasıl bir sisteme sahiptir?
Bütün zamanlarda nesil/kuşak farkı hep gündemde olmuştur. Eskiler yeniyi, yeniler de
eskiyi beğenmezler. Ancak ortak olan şudur ki her yeni seneler sonra bir sonraki nesli beğenmezken üslup olarak eskilere benzemektedir. “Bizim zamanımızda böyle değildi” sözü en son söylenen söz olarak kalır.
Bu, asırlardır tartışılan gelin-kaynana hikâyeleri gibi bir şey. Bu günün kaynanası dünün gelini iken; bu günün gelini yarının kaynanası olduğuna göre bu konu niçin kapanmaz? Kapanmaz çünkü herkes her şeyi kendi istediği gibi olmasını istiyor da ondan.
Gelelim ´popüler kültür´ çıkmazına. Öncelikle kendi devrinin bütün akımlarını, modalarını, anlayışlarını benimseyen genç nesil daha önceki bilgi, belge ve yazılanları sıkıcı bulur. Kitapçıdan kitap almaya gittiğinde “Yeni çıkan kitaplar hangileri” sorusuna kitapçının “En çok bunlar satılıyor” cevabı ne kadar uygun bilinmez. Sanki eski kitapları okumuş da daha var mı gibilerinden bir soru bu.
Yine “En çok satılanlar” hangisi sorusu da gündemi kaçırmama korkusundan kaynaklanıyor olabilir. Yani millet ne yaparsa o da onu yapacak. Ancak bütün bu davranış şekilleri kendi öz güven eksikliğini ortaya koyan bir davranış olabilir. Yani başkasının okuduğunun dışında okunacak bir eser onun için çok önem taşımıyor.
Sıradanlaşma bu olsa gerek.
Konunun başında bahsettiğimiz kuşaklar arası çatışma kültürel sahada farklı boyutlar kazanmıştır. Artık okuyan nesil hemen hemen azalmıştır. Mecburi eğitim gören süre içerisinde okuduğu veya okutulan ders kitapları sınıf geçme, yüksek not alabilme, arzu edilen bir okulu kazanabilmeyi amaçladığından; okul biter, öğrenme de
biter anlayışına dönüşür.
Özellikle interneti dorudan bilgiye ulaşmada önemli gören nesil artık kitap yüzü açmaz oldu. Devrine göre ya polisiye, ya mafya, ya aşk hikâyeleri anlatan kitaplar ön plana çıkmıştır. Akla ve zihne dorudan hitap eden eser okuyanlar zemheri sineği gibi azalmış, bu tür kitapları okuyanlara ise farklı gözle bakılır olmuştur. Artık
eğitimin ve öğrenmenin yegâne amacı birkaç dolar daha fazla alabileceği bir iş sahibi olmaktır. Yoksa gerisi hiç de mühim değildir…
Özellikle bilgi yarışmalarına katılanlar daha yarışma başlamadan kimsenin inanmayacağı hatta inanmadığı sözlerle yarışmaya başlamaktadır. Bu yarışmacılara göre “Mühim olan yarışmaktır” veya “Para için yarışmıyorum” ifadeleri hemen ve hiç unutulmadan söylenir. Her ne kadar televizyon başındakiler “Külahıma anlat onu”
derlerse de stüdyoda bulunanlar nezaketen alkışlamakta ve bu şartlar altında yarışma başlamaktadır.
Bazı yarışmacılar kendilerini anlatırken insan kendinden sıkılmakta ve onları büyük bir hayranlıkla dinlemektedirler. Çünkü üniversiteyi derece ile kazanmışlar milyonlarca aday arasında üçüncü, ikinci hatta bazen birinci olarak kazanıp tahsiline başlamışlardır. Bazıları ise iki üniversite bitirmiş olup hayranlığımızı daha da
artırmışlardır. Ancak bu yarışmacılar test kitaplarındaki bütün soruları tostla beslenerek tamamını çözerek buralara geldiğinden ´lale ile gülü´ bir birinden ayırmaya vakit bulamamışlardır. İnsanın cahil kalmak için yüksek tahsil yapması mı lazım demek geliyor içinden.
Her ülke vatandaşı kendi ülkesine ait bilgileri daha kolay bilir. Buradan herkes kendi memleketi içindeki her şeyi bilecek anlamı çıkmaz. Mesela bir İngiliz Akşam ile Öğle arasındaki namazın ismini bilemeyebilir. Ancak Türkiye´de yaşayan birinin bu soruyu bilmemesi normal sayılmasa da bir dalgınlık ve heyecandan aklına
gelmedi diyelim. Aynı kişi İtalya´da bir katedralin nasıl bir mimari üslupla yapıldığını bilebiliyor. Yine bir üniversiteli genç bir bayan “Bilecik´te kurulup imparatorluk kurmuş devlet hangisidir soruna ´Bizans´ diyebiliyor.
Tamam, anladık namaz vakitlerini bilmiyorsun, katedraller de bir şekilde ilgi alanında; Bilecik´te kurulan devlet bari okul kitaplarında yazıyor. Bu ülkede herkes Osmanlı Devletinin Türkiye sınırları içinde kurulduğunu biliyor en azından. Osmaneli, İnhisar, Bozüyük ve en mühimi ´Söğüt´ bu ilimizin ilçelerinden. Yani ´Söğüt´
denilen yeri kaç üniversite öğrencisi duymamış olabilir?
Yeni çıkan kitapları okuyan, en çok satılan kitapları satın alan, ne Klasik Türk sanat Müziği ne de Halk Müziği ezgileriyle yetişen kısaca Türkçeyi İngilizceden öğrenen neslin kültürünün adı nedir? Aynı soruları bir İtalyan´a sorsak Öğle ile akşam arasındaki namazı bilebilir mi sizce? Veya bilmemesi abes karşılanır mı?
Kısaca popüler kültür, kültürsüzlüktür aslında. O an herkes gibi davranan, herkes gibi giyinen, herkes gibi eğlenen biri nasıl kütüphanelerle bir bağlantısı olabilir?