Polisler ve Savcılar İşbaşına!
Siyaset dünyamızda sakız olmuş bir kavram var: Demokrasi.
Neredeyse herkes demokrat kesilmiş, demokrasi vaaz ediyor.
Adından bu kadar söz edilip de, uygulamada son derece eksik olan bir başka kavram var mı?
İktidar, demokrasiyi uyguladığını söylüyor, (genel olarak) muhalefet ise, demokrasi talep ediyor.
Komediye bakın ki, uygulanan veya talep edilen demokrasi yeterince ortada yok.
Çünkü uyguladığı iddiasında olanlar da, talep eden muhalefet de, gerçekten demokrat değiller.
Hayatın olmazsa olmazları vardır.
Eleştirisiz, demokrasi olmaz.
Şüphesiz, bilim olmaz!
Muhalefetsiz iktidar olmaz! (Muhalefetten yalnızca partileri kastetmiyorum) vs.
Bu ülkenin iktidarları, muhalefet istemiyorlar!
Bu ülkenin muhalifleri, demokrasi diye bas bas bağırırken iktidara geldiklerinde muhalefeti susturmaya çalışıyorlar!
Bu ülkenin iktidar olmuş zorbaları, muhalefete düştüklerinde demokratik haklar diye tepinmeye başlıyor.
Bütün bunların ortak bir paydası var: Bunlar bize yalan söylüyorlar!
Bu ülkenin tarihinden midir, suyundan mıdır; bu ülkenin siyasetinde sürekli bir zorbalığın üretimi için her zaman uygun koşullar var.
Bu ülkenin mazlumu ile zalimi, kolayca yer değiştirebiliyor!
8 yıldır hükümet olan AKP’ye ve onunu liderine bakınız. Vesayet rejimine karşı belli ölçüde verdiği mücadelesini getirdi bir yerde durdurdu. Açıkçası bu bana olağanüstü gelmedi. Başbakanın o yüksekten bakan, tehdit eden, dediğim dedikçi, eleştiriye kapalı, kimi zaman kaba, espriden yoksun, otoriter vb. tavırlarına şaşırmıyorum. Beslendiği kültür, bu tavırları üretmeye çok müsait. Tıpkı muhalefetin büyük bir bölümünün beslendiği jakoben kültür gibi.
Başbakan, kendisine ve hükümete karşı yönelen en küçük muhalefeti dahi sindiremiyor!
Nerede bir muhalif eylem varsa, bir sultan edasıyla derhal gereğinin yapılmasını emir buyuruyor!
Vur deyince öldür anlayışını hala taşıyan polisler, son derece acımazsızca muhalif eylemleri dağıtıyor. Ortalık polis devleti görüntülerinden geçilmiyor.
Muhalif hareketlere katılanların fotoğraflardan, filmlerden tespit edilerek, polise ve savcılara gereğini yapın diyen bir başbakan var. Başbakan, daha dün şikâyetçi olduğu konuda bugün kendisi aynı tavra sahip olarak yargıya talimat veriyor!
Çeşit çeşit muhalefet var, doğaldır. Her muhalif hareket, ‘doğru’ ya da ‘haklı’ olmayabilir. Demokrasi odur ki, yanlış da, haksız da kendini ifade edebilmelidir.
Başbakanın ciddi bir zaafı var: Muhalefet.
Ciddi her muhalefet karşısında başbakan abandone oluyor.
Başbakan, muhalif eylemlere, görüşlere dayanamıyor. Derhal sinirleniyor. Başbakan sinirlenince polisler de daha çok sinirleniyor. Başbakanın sinirinden dolayı toplumda bir tırsma ve korku egemen olmaya başladı.
Bu toplum, askeri darbelerin postalları altında sürüm sürüm süründürüldü. Parlamenter siyaset, oligarşinin bir kuklası oldu. Daha yeni nefes almaya başladık. Elbette AKP’nin, bu olumlu süreçte payı büyük. Ancak aynı AKP ve Başbakan Erdoğan için, gerilettiği oligarşik vesayetin yerine bir başka oligarşi mi inşa ediyor sorusu, gittikçe ciddi hale gelmeye başladı.
Türkiye’deki siyasi arena, şu sıralarda gittikçe bir paradoks haline geliyor: İktidarı da, muhalefeti de, birbirini otoriter bir dille üretiyorlar.
Muhalefet, iktidarın ferasetinin gerisinde!
İktidar ise, güç haline çevirdiği bu boşluğu ceberutluğuna basamak yapmakta!
Her muhalifliğin karşısında polisler ve savcılar işbaşına diyen bir başbakan ve onun hükümeti için ceberut demek, bazen hafif bile kalabilir. Çünkü otoriter ve faşist sistemlerin dayanağı yalnızca ordu değildir. Polis gücünün kullanım şeklinden pekâlâ bir polis devleti de yaratılabilir.
Bizdeki durum için bir polis devletidir demiyorum.
Ancak ileride bunun böyle olamayacağını bir kesinlik içerisinde söylemek de, siyaset bilimine aykırı olsa gerek. Bırakın ilerisini, dün olduğu gibi bugün de bir polis teröründen söz etmek mümkün.