Polis Devleti
Başlıktan alakasız cümleler kuralım: "Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı. Başlangıçta O, Tanrı'yla birlikteydi. Her şey O'nun aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey O'nsuz olmadı." Yuhanna İncilinin girşinde yer alan üç pasajdır bunlar. Alakasız cümleler topluluğunu nasıl alakadar edebiliriz derken; alaka kuracak bir mantık inşa edelim. "Söz" yetmiyorsa, "Eylem" gerek. Eylem yetmiyorsa, "Şiddet" gerek. "Şiddet" yetmiyorsa, utanmak gerek. "Utanmak" da yetmiyorsa, ne yapmalı? Döngü zaten kendisini diretecektir.
On dokucuncu ve yirmi birinci yüzyıllarda Ordu Devletleri vardı. Ülke ordularla yönetilirdi. Hâla evrimini tamamlayamayan devlet bu güzergâhtadır. Evrimini tamamlayan devletler ise {Avrupa Ülkeleri} "Polis Devleti" kurmaya başladılar. Yunanca'da ἡ πόλις -tesadüfe bakın- Şehir Devleti demektir polis. Latince' ve Yunanca' kaynaklı olan polisin asli kökü politika'dır. Polis politikadan türemişse, Politika nedir? Onun da anlamı "çok yüzlülüktür". İkiyüzlülükten çok yüzlülüktür. Poli {çok} Tika {yüz} kelimeleri bugün Türkçe'ye geçmiş olan polisin biri anası, diğeri ise babasıdır. Poli ile Tika'nın birleşmesi sonucu polis türemiştir.
Başlangıçta: Şehir Devletlerine verilen Polis, şimdi Ulusa Devletlerin şablonu olmuşlar. Yeri gelince askerin de anlamını çözmeye çalışalım. Asker -Farsçadan türemiştir, Latince' olan exercitus'den türememiştir. Farsça'da laşkar ordu anlamına gelirken, Kürtçe'de Leşker veya 'Esker -kalın e diye okunur. Yalnız Kürtçe'de esker ile leşker çok farklı anlamlara sahiptir. Birinde leş {leş} ker {eşek} eşek-leşi olarak ifade bulurken, diğerinde ez {ben} ker {eşek} ben-eşeğim diye anlam bulmuştur. Türkçe'de ise Er yerine daha çok asker tercih edilmiştir. Farsça, Kürtçe hatta Türkçe'de askerlere "nefer" de denilmiştir.
Düzenli bir devlet yapılanması {yani halkı iyi güdebilen, yönetebilen} bir organdan meydana gelir. Yasama {kanun çıkarma}, Yürütme {kanunların uygulama} ve yargı {bağımsız bir adalet sistemi} dır. Burada polis, ordu, asker, nefer nerde kaldı? Onlarda biri iç işleri bakanlığına, diğeri milli savunma bakanlığına ait olup; iç ve dış güvenliği sağlarlar. Yasamanın belittiği şablon böyledir. Lakin Türkiye'de 27, Mayıs, 12 Eylül, 28 Şubat modern ve post modern ordu müdahalelerini göz önüne alırsak; Türkiye bir ordu devleti olarak süregelmiştir. Bu da demektir ki "Demo Yönetimi", "Halk Yönetimi" olan Demokrasi yok demektir. Gösterge olarak vardır ama esasında her on yılda bir darbe yaparak hizaya getiriliyor. Darbe dönemi bitti, yeni yıl geldi, ordu işine baktı, türkiye güzelleşti ve herşey muhteşemdir! De haydi herkes sandığa! Başbakan bunu diyor.
Sandığa gittik Başbakan %50 oy alarak iktidara geldi. Ala bizden de %25 de hediye oldun. Elde kaldı: %25! O zaman ilelebet Başbakan'ın istekleri olacaktır. Buna da Demokrasi demek doğru mudur? Buna o zaman yeni bir ad bulalım "Çoğunlukçu Demokrasi"... Nerde kaldı Azınlıklar? "Demokrasilerde çare tükenir mi?" Tükenmez ama çarpıtılırsa tükenir. ve ülkenin doğusunda %10 silah sıkar, ülkenin batısında %10 taş atar... Buna karşılık da ençok %20 taş ve silah sıkar. Başbakan'ın dediği gibi %50 sokağa inmez. Onlar zaten sokağa inmemek için oy kullandılar. O halde al sana: İç Savaş! "Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı." Söz bitince ne olacak, elbette tükeneceğiz. Oy ile sorunlar çözülmeyince ne yapacağız, o zaman su sıkacağız!
Ne Yapmalı? O halde "Tek Yol Devrim"... E onu da gördüler... "Tek Yol İslam"... E görüyoruz... Ama onlar gerçek Müslüman değil. Diyojen kırık lambasıyla bin yıldır gerçek Müslümanı bulamadı bundan sonra da görmeyeceğiz. Onu da geçelim... O halde yine tek yol Demokrasi. Ama onu da görüyoruz. O halde tek yol "Konuşmak"... Ama Başbakan kadar konuşan yok. Konuşuyor, konuşmayı diyalog zan ediyor. O zaman herkes sokağa; taş at, cam kır, kendini his-ettir... O da olmuyor, bak Taksim kanrevan... O halde "Polis Devleti" olsun. Kafasını kaldıranın kafasında dipçiği kır. Yüksekova'da kafasında dipçik kırılan çocuk misali.