PKK’sız HDP Mümkün mü? (I) Bölüm
PKK, 1974 yılında derin devlet ( Türk Gladyosu) tarafından Abdullah Öcalan’a kurdurulan örgüttür. Örgütün amacı doğuda Kürt nüfusun hâkim olduğu bölgede gelişen sosyalist/ devrimci nitelikli örgütlenmelerin önüne geçerek ABD’nin yeşil kuşak projesine destek sağlamaktı.
Örgütün kuruluşu sonrasında esas etkin olduğu dönem 1978 yılıdır. Bu tarihten itibaren bu örgütün diğer sol görüşlü örgütlerle -kendi kuruluş felsefesine uygun olarak- çatışmalara girdiği görülür. Örgüt kendisini Marksist/Leninist olarak tanıtsa da temelde şoven bir yapıya sahiptir. Ve konjonktüre göre de söylemlerde bulunur. Bir gün sol söylemler, bir gün dini söylemler ve çok zaman da şoven söylemlerle sahnede yerini alır.
PKK, Örgütlenme yapısı olarak Peru’daki “Aydınlık yol” isimli örgütten örnek alırken, lideri de sanırım kendisini lider Abimael Guzman’a benzetmektedir. Fakat arada büyük bir fark vardır. Guzman, bir felsefe profesörüdür. Öcalan ise Ankara SBF’ de okurken MİT’in arka bahçesinde Mehmet Eymür, Abdullah Çatlı, Muhsin Yazıcıoğlu gibi isimlerle top koşturan birisidir.
Örgütün kuruluş ve diğer sol örgütlerle çatışmasının ardından Öcalan 1978 yılında Suriye denetimindeki Bekaa vadisine yerleşir ve 12 Eylül 1980 darbesinin ardından örgütün tüm merkez yapılanması Bekaa vadisindedir. Bu sırada 12 Eylül darbesine kadar ki süreçte, sol örgütlerde büyük bir çözülme ve hemen ardından da PKK’ya katılma hızlanmıştır. Bir anlamda derin devletin örgüte verdiği görev, tam anlamıyla yerine getirilmiştir.
Örgütün Bekaa’ya geçmesinin ardından Türkiye Gladyosunun kontrolü zayıflamış ve kontrol Merkez Gladyo’nun eline geçmiştir. 1984 yılına gelindiğinde örgütün Türkiye’ye karşı yaptığı eylemler büyük bir hızla artarak devam edecektir.
1984 – 1993 tarihleri arasında sadece örgütsel çalışmalar ve terör eylemleriyle adını duyuran örgüt bu tarihten sonra da Siyasi faaliyetlere ağırlık verecek ve bir yandan sendikalar, meslek örgütleri, demokratik kitle örgütleri içinde örgütlenmeye başlayacaktır.
1991 yılında körfez savaşının sona ermesinin ardından Irak ordusunun kuzey Irak’ı boşaltması ardından örgütün silah kapasitesi bir hayli yükselmiştir. Silah üstünlüğü örgütün siyasal çalışmasında da rahatlamasını sağlamıştır.
* * *
Bu sırada 1989 yılında Paris’te toplanan Kürt konferansına katılan SHP milletvekilleri partiden ihraç edilirler. Partiden ihraç kararının ardından SHP’den bazı milletvekilleri de istifa ederler.1990 yılında ise SHP’den ihraç edilen ve ya istifa eden 10 milletvekilinin de içinde bulunduğu bir grup HEP ( Halkın Emek Partisi) isimli partiyi kurarlar. Genel Başkan’ı SHP’den istifa eden Fehmi Işıklardır. 1991 genel seçimlerine SHP ile ittifak yaparak, 18 milletvekili ile meclise girerler. Anayasa mahkemesinin 1993 yılında partiyi kapatmasının ardından ÖZEP, ÖZDEP isimli partiler kurulsa da bunlar da çok uzun süre yaşayamamıştı.
HEP isimli partinin kuruluş aşamasında ve sonrasında PKK ile oluşan organik bağdan söz etmek mümkün değildir. Kimi konularda HEP ve PKK’nın aynı konulardaki söylemleri örtüşmektedir. Zira ikisinin de savunduğu konular benzeştir. Bu durumun ise yadsınacak bir yönü yoktur.
1993 yılında yedek parti DEP ( Demokrasi Partisi) parlamentoda temsil edilmeye başlar. Aynı yıl Batman’da derin devlet’in PKK’ya karşı biyolojik savaş yapmak için kurdurduğu “Hizbullahçılar” tarafından Mehmet Sincar öldürülür. 1994 yılında bazı DEP milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılır. Tutuklanırlar ve ceza alırlar. Aynı yılın sonunda da DEP, mahkeme tarafından kapatılır…
Gerek HEP gerekse DEP isimli partiler ile PKK arasındaki en büyük fark Temel doğrular aynı olsa da usul de anlaşmazlıklar bulunmaktadır. PKK hiçbir zaman bu partilerin askeri kanadı değildir. Bu siyasi partiler demokratik hakların demokratik yollarla elde edilmesi gerektiği fikrinden hareketle silahlı eylem biçimini kabul etmiyorlardı.
1994 yılında kurulan HADEP (Halkların Demokrasi Partisi) ile yola devam edilir. Artık kurulan partiler bir anlamda PKK’nın yasal partileri konumundadır. Ve 2003 yılında da bu partiyi de mahkeme ; “Partinin PKK'ya yardım yataklık ettiği ve yasadışı eylemlerin odağı haline geldiği anlaşıldığından Anayasa'nın 68. ve 69. maddeleri ile 2820 sayılı siyasi partiler kanununun 101 ve 103. maddeleri gereğince kapatılmasına karar verilmiştir." Diyerek kapatır.
1998 yılının en önemli olayı ise örgüt içindeki ayrışmadır. Örgütten kaçan Şemdin Sakık, Kuzey Irak’ta Barzani güçlerine sığınır. Bu sırada örgüt, Sakık’ı Barzani’den istese de Türk ordusunun yaptığı bir operasyonla Sakık yakalanıp Türkiye’ye getirilir.
Çok değil 1 yıl sonra ise Terör örgütü lideri Öcalan macera filmlerini aratmayacak biçimde yakalanarak Türkiye’ye getirilir ve yargılama süreci başlar. Tüm bunlar olurken siyaset de olağanca hızıyla devam etmektedir.
Bu sırada kurulan, DEHAP bir süre sonra kendisini fesih ederek kapanır. 2005 yılına gelindiğinde ise DTP ( Demokratik Toplum Partisi) kurulur. Bu parti de kendinden öncekiler gibi siyasi mirası devralarak yoluna devam etmiştir. Ta ki, 2009 da Anayasa mahkemesinin kapatma kararına kadar.
DTP, Özellikle PKK tarafından desteklenen Demokratik Toplum Hareketi denilen oluşumun partileşmesi sonucudur. Daha önceki kurulan partilerden farkı PKK ve Parti artık fiili olarak da birleşmiştir. DTP için şehir PKK için dağ kadrosu söylemi zaten uzun zamandan beri kullanılmaktadır.
2011 seçimlerine PKK’nın desteklediği bağımsız adaylarla girilir Daha sonra 2013 yılında ise HDP (Halkların Demokratik Partisi) yine Halkların demokratik kongresi adı verilen kongre sonrasında partileşmiştir.
* * *
Gerek PKK, gerekse kurulan siyasi parti Lider olarak Abdullah Öcalan’ı kabul etmektedirler ve gerek örgüt gerekse Parti onun talimatları dışında hareket etmemektedir ( Birkaç münferit olay dışında)
Belki de en başından beri öyledir bizler fark edemedik fakat tarihsel süreç içerisinde İrlanda da IRA ve Sinn Fein ilişkisi ne ise Türkiye’de de PKK, HDP ilişkisi benzeştir. Bu aşamadan sonra da HDP’yi PKK’sız ya da PKK’yı HDP’ siz düşünmek mümkün değildir.
* * *
Kapatılan Tüm partiler ve PKK her ne kadar ideolojik olarak “SOL” da yer aldıklarını savunsalar da hiçbir zaman Kürt şovenizminden vazgeçememişlerdir. Sonuç olarak da Türkiye’nin partisi değil de Kürtlerin partisi formatından hiçbir zaman kurtulamamışlardır. Geçmişte marjinal sol partilerle yapılan seçim ittifakları da bu siyasi hareketin sol nitelikli olduğunun bir göstergesi midir? Araştırmak gerek.
Hâlbuki HDP’nin önü açıktır. Türkiye’de gerçek anlamda sol’u temsil etme potansiyeli varken bu fırsatı kullanamamıştır bu aşamadan sonra da kullanması mümkün değildir. Zira parti içinde bile fikir birliği mevcut değildir. Her partide olduğu gibi HDP’de de şahinler ve güvercinler vardır. Ve şahinler siyasetteki mücadelesinin bir federasyonla sonuçlanması gerektiğini düşünürken güvercinler ise kültürel özerklik, ekonomik yardım ve Kürt etnisitesinin ve kültürünün farklılığını resmen kabul ettirmenin yeterli olacağı görüşündedir. Parti içerisinde şahinler sürekli olarak baskın gen pozisyonundadır.Bu durum da maalesef toplumsal barışın ve çözümün önünde duran en büyük engeldir.