content
12 Ağu

Pkk Olmasaydı!

Vatan Gazetesi yazarı Ruşen Çakır, gazetesinin kendisine ayırdığı köşesinde geçtiğimiz günlerde “PKK Olmasaydı?” başlıklı bir yazı yazmış.

Diyor ki Çakır; “Daha önce de yazıp söylediğim gibi, beğenelim ya da beğenmeyelim, PKK’nın silahlı eylemleri, geri dönülemez bir şekilde Kürt sorununu Türkiye’nin gündemine sokmuştur”.
Evet, bence de öyledir ve son derece doğru ve haklı bir tespittir bu söylem. Çünkü, bu sorunun Türkiye’nin gündemine girmesindeki en etkin araç, kesinlikle ve sadece PKK’nın silahlı eylemleridir. Dikkat edin; “Silahlı eylem”! Ancak burada, “Beğenelim ya da beğenmeyelim” ifadesinin varlığı, ortada var olan bir hakkın hak sahibine teslim edilmesi gerektiği algısı yaratmış ki, “sayesinde” anlamına gelen bu yaklaşım, PKK’ya ve silahlı eylemlerine bir nevi meşruiyet ve haklılık kazandırmaktan öteye gitmemiştir. “Beğenelim ya da beğenmeyelim” ifadesinin açılımı budur.

“Burada en kritik soru şudur” diyerek devam eden Çakır; “PKK ve onun silahlı eylemleri olmasaydı Kürt sorununda hangi aşamada olurduk? Devlet, Kürt realitesini daha önce mi, yoksa daha sonra mı tanırdı? Sorunun çözümüne yönelik daha fazla mı adım atılırdı, yoksa, örneğin bir TRT 6’yı yıllarca bekliyor mu olurduk?” diyerek, kimsenin göremediği (!), kimsenin analiz edemediği (!), kimsenin değerlendiremediği (!), kendince çok önemli bir çığır açmak istemiş! Burada da üstü örtülü olarak, bilinçli veya bilinçsiz, PKK’ya bir haklılık ve meşruiyet kazandırma gayreti açıkça görülüyor.

Geçmişteki tüm hükümetlerin bu soruna “ret, inkâr ve asimilasyon” çerçevesinde baktıklarını söyleyen/yazan Çakır, kalıcı bir çözüm için, Türkiye’nin kazanımı için, bir süre önce başlatılan açılımların devam etmesi gerektiğine inandığını belirterek, “ama her şeyden önce PKK’nın da şu silahların artık hiçbir işe yaramadığını kabullenip bırakması gerekiyor” diyor. Nasıl yani? Bu ne perhiz Sayın Çakır? Kürt sorununu Türkiye’nin gündemine sokan, sizin de biraz önce dediğiniz gibi “silah” değil miydi peki? PKK’nın silahlı eylemleri olmasaydı, bugün halâ Kürt sorununa ret, inkâr ve asimilasyon çerçevesinde bakmıyor muyduk size göre Sayın Çakır? Bir diğer anlamda, “PKK’nın silahlı eylemleri sayesinde Kürt sorunu Türkiye’nin gündemine girdi, çözüm için açılımlar başlatıldı, devam etmesi de gerekir” diyen siz değil misiniz? “Silahların artık bir işe yaramadığı” da nereden çıktı şimdi? Bu ne lâhana turşusu Sayın Çakır?

Şimdi bırakalım bütün bunları da, daha iyi anlayabilmek ve analiz etmek adına, en baştan ve bir kez daha belirtelim.

PKK’nın ortaya çıkış sebebi ve amacı şu idi en baştan; Türkiye’nin Doğu ve G.Doğu bölgelerini kapsayan Marksist-Leninist bir Kürdistan kurmak. Yani, değildi ki; Kürt dili, Kürt kültürü, Kürt kimliği, hakları, v.s… Ne zaman bu meşruiyet kazanma maskesini taktı Öcalan; Kenya’da yakalanıp, İmralı’ya tıkılmasından epeyce bir süre sonra. Bu süreçte demedi mi Öcalan; “Bölmekten vazgeçtim” diye? Öyle ya, bu bir oyun, sanki bir çocuk oyuncağıydı! Sen, yıllarca ülkeyi bölmeye çalışacaksın, bu uğurda on binlerce insanın hayatını kaybetmesine sebep olacaksın, sonra içeri tıkılınca “vazgeçtim, yeter ki beni serbest bırakın, ben de sorunu çözeyim” diyeceksin, biz de sana inanacağız! “Yok öyle” diyeceğim ama, maalesef ki şekil A’da görüldüğü gibi varlar ve sürü halinde oldukça da çoklar ne yazık ki!

Gelelim şu açılım konusuna…

Orkestra şefi Apo bağırıyor, Kandil tekrarlayarak bağırıyor, BDP takiben bağırıyor, hem de sesleri hiç kısılmadan… Ama siz halâ bir türlü duymuyor veya duyamıyorsanız, sorun onda, onlarda değil, tamamen siz ve sizin gibilerde…

“Açılım-maçılım hikâyedir. Bensiz çözüm olmaz. Bir tek ben çözerim. Benim önümü açmanız, beni serbest bırakmanız çözüm için şarttır. Aksi halde cısss” diyor Apo,

“Evet doğrudur, önderimiz, başkanımız O’dur ve onun dediği olur. O serbest kalana kalan silahlı mücadelemiz artarak devam edecektir” diyor Kandil,

“Biz emir kuluyuz. O ne derse odur ve doğrudur. O tek muhataptır. Bizler birer hiçiz, piyonuz” diyor BDP.

Bütün bunları özellikle şu son 3-5 yıldır bas bas bağırıyorlar, ama ne yazık ki siz ve sizin gibiler halâ, demokratik çözümden, dialogtan, açılımlardan, TRT 6’dan, Kürtçeden, Kürtçe tabelalardan, yerleşim yerleri adlarından, v.s. bahsedebiliyorsunuz!

Daha önceleri de onlarca kez belirttiğim gibi, siz at gözlüklü romantiklere buradan bir kez daha bas bas bağırarak, son derece kısa ve net olarak ve altını çizerek belirtmek gerekiyor ki; eğer olup biten her şeye, kabul edilemez taleplere, dayatmalara, şart koşmalara, tehdit etmelere rağmen, halâ bir çözümden, çözüm arayışından bahsedebiliyorsanız, aldanır ve aldatırsınız. Aldanmak, sizin bileceğiniz bir iştir, ama aldatmak ciddi bir sorumluluk getirir.

“İllâ çözeceğim” diyorsanız, o taktığınız gözlükleri bir zahmet çıkartın ve bu sefer kulaklarınızı iyi açın; Apo’yu çöz-me-den, çözüp serbest bırakmadan, bu sorunu asla ve kat’a çö-ze-mez-si-nizzzzz…

Diyelim ki Apo’yu çözdünüz. İşte o zaman asıl çözülme yeni başlar, etnik çatışmayla birlikte ülke bölünmeye kadar gider. Şimdi, gözlerinizle birlikte, o kısacık süre açtığınız kulaklarınızı kapatın ve lütfen biraz düşünmeye çalışın. Çok zor değil gerçi ama, isterseniz, ne olur ne olmaz siz yine de pek zorlamayın…

Sabahattin Talu
sabahattintalu@gmail.com

Etiketler : , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank