PKK İle Barış PYD İle Savaş Çelişkisi Üzerine
Amerika Birleşik Emperyalizminin Irak topraklarında yaptığı katliamlar neredeyse Yavuz Sultan Selim'in barbarlığı kadar büyüktür ve yüksektir. Ona rağmen Dünya Uluslarının sessizliği ise bu katliamların dehşetinden daha vahimdir. İşin ilginç tarafı ABD'nin Ortadoğu'daki bürosu gibi çalışan T.C. Hükümeti, o dönemde sessiz kaldığı gibi, kendisi kabahatinden büyük gaflara imza attı. Varsa yoksa politikası Kürd düşmanlığı üzerinde prim ve günlük gururlanma üzerine kurulu olan Türk Hükümetleri, o dönemlerde Kürd Lideri Barzani'ye hakaretler ve tehditler yağdırıyordu. Kadim bir siyasetin ürünü olan Barzan ailesine dönük bu hakaretlerin dayandığı temel iç-gücü Kürd düşmanlığıydı. Ancak işin ilginç yönü o günlerde Irak'a -sırf Kürdler güçlenmesin diye- girmeyi içinden geçiren Türk Devleti, daha sonra kırmızı halıyla Kürd Lideri misafir ederek, tarihi bir pişmanlığa imza attı. Bu pişmanlığın insani değil petrol ve para kokusundan geldiği de ayrı bir meseledir.
Türk Başbakan ile Kürd Başkan Mesut Barzani arasında gelişen diyaloglar en-son AKP Genel Kongresinde, Kürd Lideri davet etmesiyle ilerledi ve güzel bir gelişme olarak görüldü -iç kamuoyu tarafından. Türk Hükümetlerinin siyaseti Kürd-Karşıtlığı ve yok-ediciliği üzerine kurulu olduğu için, her fırsatta onları imha ve inkar yoluna koyulmuştur. Nerde iki Kürd yan-yana gelse, Türkiye kişilik bozukluğu yaşayan bir insan gibi, kendisine tehdit olarak algılarak yok-etme yöntemini seçer. PKK Lideri Sn.Öcalan'a bir zamanlar cani, katil ve daha da ilerisi {aynaya bakmış olsalar gerek} "bebek katili" derlerdi. Daha sonra AKP'nin yalnızlaştırılması ve dünyada Türkiye'nin itibarsızlaşması üzerine, Kürdlere sarılma gereği duymuşlardır. Arınç'ın gülünç açıklamarı bir yana, daha önceleri Ermeni dedikleri Öcalan, birden namaz kılan, sufi ve dindar bir kişi olarak kamu-oyuna sunuldu. Erdoğan ile Kürd Liderler arasındaki diyaloglar gelişe dursun....
Türk Devletinin geldiği aşama "PKK Sınır dışına çekilsin, barışalım" önermesi ile aklı başında bir öneriye dönüştü. PKK'nin sınır dışına çekilme aşamasındayken; AKP'nin fırsatçılığı, karakol ve kalekol inşaatlarına hız vermesi ve Lice'de halka rast-gele ateş açmaları sonucu öldürüler Küdler ve yine AKP'nin Kürdleri yok-etme plan hızla devam etti. Barış dedikleri şeyin Bar-bar-ış olduğu ortadadır. Ancak son zamanlarda Türk devletinin barıştan analadığı şeyin -Kürdlerin teslim olması- olduğu da açıktır. Bu nedenle umduğunu bulmayan AKP, daha sonra halka saldırarak ve provakasyonlara imza atarak Kürdleri tahrik etmek istemiştir. Uslu ve serikanlı bir biçimde, olgunlukla ilerleyen ve AKP'nin tüm provakasyonlarını boşa çıkaran Kürdler, Batı Kürdistan'da {Rojava} yaptıkları devrimle dünyanın hayranlığını üzerlerine çektiler. En son İslamcı ve Terörist T.C. destekli El-Kaide çapulcuları kendilerinden kovaraka "Ala Rengin" denilen "Renkli ve Yüce Bayraklarını" sınıra diktiler. Bundan rahatsız olan Türk Hükümeti, yine Irak'ta olduğu gibi kişilik bozukluğu yaşamaya başladı. El-Kaide ve Teröristlere destek vererek Kürd Kentlerinde sivil halkı kaçırma, çoluk-çocuk öldürme yöntemini seçmeleri de fayda sağlamadı. Kürdlerin PYD ve kendi partileri olan El-Ekrad ve diğer partiler altında birleşerek Yüksek Kürd Konseyini iradeleri saymaları, yine Kürdlerin devletleşmeye doğru gitmesi Türklerin DNA'sını uyandırdı.
Türkiye sınırları içinde yer almayan Kuzey Suriye ile Kuzey Irak Kürdistan'ı Topraklarının varlığından veya yokluğundan size ne?
Herkes kendi toprağını savunurken, Kürdler sizin uşağınız mı olmalıydı?
İslamcı ve Terörist yapıların varlığını destekleyip, Arap Çağulcuları destekleyip Kürdün varlığına tahamülsüzlüğünüz hangi gerekçeye dayanıyor?
Bir taraftan PKK sınır dışına çekilsin barış yapalım diyorsunuz, diğer taraftan sırf sınır dışındadır diye PYD ile savaşmak istiyorsunuz. Bu ikiyüzlü ve kişilik sorunu politikanın klişeliğini yutacak kimse yoktur.
Saygılarımla...
Mazdek.com