Pişkinlik ve Sersemletilen Halk
Türkiye gündeminde; sarsıcı olaylar var. Ama bir tarafta sırıtan pişkinler diğer tarafta sersemletilmiş halk yığınları var.
100 yıl önce ABD mandacılığını savunan kanı, inancı bozuk olanların torunları 2011 de modern mandacılığı kabul etmişler. Örtülü ABD işgali sürüyor. Sırada Saddam Irak'ını İran'la savaştırıp sonra da ülkesini yakıp yıkan senaryonun benzeri var. Türkiye İran'la savaştırılmak isteniyor. Küresel terörist obama Türkiye'yi ikna için heyet gönderiyor.
Kimliksizler yeni anayasa diye sayıklıyor.
Başka, cinsel sapkınlıklar artıyor.
Terör can almaya devam ediyor.
Zamlar birbiri ardına yapılıyor. Kriz geliyor.
Milletvekilleri yeni ayrıcalıklar peşinde.
Bakın; İnsanların birbirini tanımlamada kullandığı kavramlar çok. Bunlardan üç kavram son günlerin olayları için tıpa tıp uyuyor.
Kimisi pişkinlik içinde. Kimisi tam bir şebek rolü oynuyor. Kimisi şebeke halinde çalışıyorlar. Bunları medyada, siyasette, akademik dünyada görmek olanaklıdır.
Oysa bu ülkede her dönem yolsuzluk olmuş ve hesap soracağını söyleyenler iktidara geldiğinde bu kez kendi yandaşları yolsuzluk yapmış ve içlerine sindirmişlerdir.
Aksini söyleyen varsa, gerçeği arıyorlarsa, gitsinler halk arasında konuşulanlara baksınlar. Bakmazlar, bakamazlar. Biat eden, gözleri kör, kulakları sağır, kalpleri mühürlü yandaş güruhun alkışları ile pişkinlikle konuşuyorlar.
Ama nedense bu güruhun özür dilemek gibi bir erdemli yanları yok. Özür dilemek yerine her defasında pişkinlik içinde hareket ediyorlar. Karşıdakini hemen suçlama yoluna gidiyorlar.
Bakın; Kayseri yolsuzluk dosyaları aynen Deniz Feneri'nde davasında olduğu gibi belgelerle ortaya konuyor. Birileri Kefilim diyor.
Hayret ki ne hayret! Tam bir komedi!
Asıl ilginç olan da; yandaş medya koro halinde yolsuzlukları tersyüz etmek, aklamak paklamak için yarış halinde!
Bilinen yolsuzluklar da onlar için yalan. Sadece kendi dedikleri doğru.
Bu dincilerde tuhaf insanlar! Yetim hakkı, haram, helal kavramlarını terk etmişler. Devlet malı deniz yemeyen domuz diye halk arasında söylenen söze uygun bir şekilde iktidar, yetki, güç olanaklarından yararlanarak küplerini doldurmaya devam ediyorlar. Bunları dile getirenlere de inanılmaz çalımla, çamur atabiliyorlar.
İnanılır gibi değil ama gerçek!
İş üretmiyorlar, sadece konuşuyorlar. Açılış üzerine açılış yaptıklarını söylüyorlar. Peki ama neyin açılışı? Konut açılışı, yol açılışı. Başka, başka yok.
Siyasetçisi, gazetecisi, akademisyeni iftira üretip, iftira atıyor, karalamaya çalışıyor. Hani ispatı dediğinizde, delil yok. Bunların huyu bu! Bunlar önce ortaya bir iddia atar, hani delili denildiğinde lehlerine ise yok derler, muhalif ise arkadan gelir diyorlar.
Suçluluk psikolojisi herkesi sarmalamış durumda!
Öfkeyle bağırıp çağırıyorlar. Toplumun kafasını karıştırmaya devam ediyorlar.
Yapılan onlarca yolsuzluklar için bir şeyler yapmıyorlar. Yapamıyorlar. Bataklık anaforu hepsini içine almış durumda!
Bir fıkra:
Bir Fransız, bir Alman ve bir Türk müzede "Adem ve Havva Cennet Bahçesinde" tablosuna bakıyorlarmış:
Alman, "Bedenlerinin kusursuzluğuna bakar mısınız? Adem ile Havva mutlaka Alman olmalı." demiş. Fransız, Alman'a karşı çıkmış:
"Havva ne kadar güzel, Adem ne kadar yakışıklı. Bu denli çekici olduklarına göre, hiç kuşkusuz Fransız olmalılar."
Türk, tabloyu uzun uzun izledikten sonra kararını vermiş:
"Bunlar kesin Türk'tür. Üstte yok, başta yok, elmadan başka yiyecek yok, ama hâlâ kendilerini cennette sanıyorlar."
Uyan ey halkım uyan!
Günün Sözü: Haksızlıkla elde edilen servet, insana mutluluk getirmez