Peki Sizi Kim Affedecek? – II
Dünden devam...
Kendilerinin tek icraatı bu da değil?
Rasmussen, Hz. Muhammed’in karikatürünün çizildiği ülkenin Başbakanıydı ve bir defa bile insanların inancına yapılan bu saygısızlıktan dolayı özür dilemedi. Aksine, Televizyonlara ve gazetelere “Özür dilemeyeceğiz” şeklinde demeçler verdi.
Görünen o ki bizler, gömlek değiştirenlere fazla inanmaya başladık. Kanıtı işte tam da burada.
Malum kişi Rasmussen, yakında NATO’nun başına geçecek ve bunu gerçekleşmesi için Türkiye’nin onay vermesi gerekiyordu. Ağustos ayına kadar zaman var. Hadi biliyoruz bizim yöneticilerin paçası, Batı ülkelerinin özellikle Avrupa’nın hiçbir isteğine “Hayır” demeye yemez ama Ağustos’a kadar bize yapılanları ödetme hakkımız vardı. Ne mi oldu?
Bizimkiler hemen ikna oldu. Hem de ne karşılığında?
Rasmussen özür dilesin! Yani maksat Rasmussen günah çıkartsın…
Biz Hıristiyan değiliz ki, bizde günah çıkarmak yoktur! Rasmussen’e günah çıkarttığımızda şehitlerimiz geri gelecek mi, karikatür krizinde takındığı fanatik tutum zihinlerden silinecek mi?
Lozan’da harikalar yaratan, Kıbrıs konusunda onurlu davranan, Terörist başı Öcalan’ın getiriliş dönemlerinde bütün olumsuzluklara ve baskılara rağmen ayakta kalan, ABD Irak’a girerken bile yıkılmayan Türk Dış Politikası, Büyükelçisine zulmetmekten, “Monşer” demekten zevk duyan Erdoğan’ın bu zihniyeti yüzünden en aciz sürecini yaşamıştır. Kendileri ve partileri ne gibi faydalar elde etti bilinmez fakat Türkiye en ince ayrıntısına kadar tüm iplerini NATO’nun eline verdi.
Unutmayın ki artık NATO’nun görünürdeki ilk büyük hedefi Afganistan’da Taliban’la mücadele etmek, asıl büyük hedefi ise İran’la mücadele etmektir. Komünizm’le mücadele adına İslami terör örgütlerini sulayarak büyüten Batı, kendi başı yanmaya başladığında onlarla da mücadeleye girmiştir. Hem nasıl olsa Türkiye NATO yanlısı oldukça, diğer büyük güç Rusya da Ortadoğu’da istediği etkinliği yakalayamaz.
Bu rahatlık içerisinde yeni değil, değiştirilmiş bir Ortadoğu ve devamında da Orta Asya stratejisi ile karşı karşıyayız.
Fakat hedef değil, yöntem değişmiştir.
Yeni stratejinin ilk uygulamasını, Avrasya’nın en önemli 3 ülkesinden biri olan Türkiye’nin Avrasyacı aydınlarının “Ergenekon Davası” bahanesi altında içeri alınmasıyla gördük. NATO ve haliyle ABD-AB ortaklığı ile gerçekleştirilen Ergenekon davasında sindirilmeye çalışılan Avrasyacı aydınlar beklendiği üzere sinmediler ve alışık olduğumuz Gladyo yöntemi olan zorla susturuldular.
Sonuçta da Türkiye’nin NATO saflarına çok daha etkin bir görevle katılmasına engel olabilecek derecede halkı uyandırma yetisine sahip bir fikir birlikteliğinin gücü kırıldı.
İşte bu günlere böyle gelindi. 5 Nisan Pazar günü Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenler, yoğun telefon trafiği ve dünya liderlerinin yalvar yakar “!” olması sayesinde nazı bıraktılar, PKK’nın yayın kanalına destek veren, Peygamberimize hakaret eden karikatürden özür dilemeyen, Türkiye asla AB’ye giremeyecek diyen Rasmussen hakkındaki kararlı “!” vetolarını kaldırdılar, üstüne birde affettiler.
Peki ya bu vetonun kalkmasının iç siyasetteki nedenleri neler olabilir?
AKP son yerel seçimlerde oy oranındaki düşüşten daha büyük bir güç kaybetti, Batı’da CHP, Doğu’da DTP ile verdiği mücadelede darmadağın oldu. Orta Anadolu’da ise MHP’nin AKP politikaları karşısında ciddi bir yükselişi var.
Acaba AKP her zaman olduğu gibi kurtuluşunu yine Batı’da mı arayacak dersiniz? EVET
Her zaman olduğu gibi bu ülkenin bir hükümeti daha kurtuluşunu Batı’da arıyor. Taviz veriyor, iktidarda kalıyor. İşte bu denklem bu kadar basit.
O başbakanlık ve bakanlık koltukları yine ülkesini bir daha asla düzeltemeyeceği bir hataya sürüklüyor. Herhalde o koltuklar öylesine güzeller, öylesine rahatlar, öylesine sevecenler ki üzerine oturanlara inanılmaz bir mutluluk, güven ve işbirlikçilik hissi veriyor.
Nasıl bir parıltıysa, halkının hizmetindeki koltuklara oturan yüksek ego sahibi kişilere bir haller oluyor ve hemen memleketi satmaya başlıyorlar.
Ben derim ki bundan sonra Başbakanlık ve bakanlıkların koltuklarına ABD vatandaşlığı verilsin, üzerine de NATO arması konsun. En azından kimin ne olduğu belli olsun çünkü kerametin makam koltuklarında olduğuna inanmaya başladım.
Devam edecek...