‘Paralize Toplum’ ne Demek…???….
Önce, toplumsal anlamda “paralize olmak ne demek” onu bilmek gerek.
Sosyolojik tanım şu: “toplumsal felç. İnisiyatif kullanamayacak ve kıpırdayamayacak duruma
düşmek. Dumura uğramak, abandone ve ambale olmak, bireylerin kendi öz iradelerini kullanamayacak tarzda kilitlenip kalmaları. Sistematik düşmanca telkin, baskı ve tehditler ile birbirini izleyen ihanet, hainlik veya ani travma olayları karşısında toplumun kriz, bunalım ve buhran yaşaması hali”
Şimdi Türk milletinin haleti ruhiyesi budur. ‘Ulusu Yozlaştırma ve Ayrıştırma Projesi’ ile ‘Milli Rejim Kemalizm ve Cumhuriyet’ isimli makalelerimde açıkladığım üzere; Aslında bu gidişat çok önceden belirlenmişti! Daha 100 yıl önceden, bugün hedeflenmişti!
Yıl 1912. Amerikan başkanı Woodrow Wilson, Türkiye'yi paramparça eden ünlü 'Wilson ilkeleri'ne adını veren kişi. Türkiye sınırları içine bir Kürdistan ve bir Ermenistan haritaları çizen ABD Başkanı.. Bakın ne diyor: ''Amerikan kapitalizminin temel hedefi, zayıf ülkelerin hammaddelerini ve ulusal pazarlarını açık birer kapı olarak tutmaktır. Bunun için diplomasi ve gerekirse zor kullanılmalıdır...''
Türkiye Dışişleri Bakanı, işte bu Wilson'ın adıyla anılan ödüle layık görüldü...
Peki; Wilson'ın 100 yıl önceki planı neydi? Petrol coğrafyasına bir Kürt ve bir Ermeni Devleti oturtmak.. O zaman ince ince hesapladıkları, Türkiye'yi bölme ve yutma hayalleri gerçekleşmedi. Kuyruklarını ardlarına kıstırıp, bir daha gelmek üzere gittiler.. Türkler inanılmaz şartlarda yaptıkları savaştan galip çıktılar. Yedi Düvel; buna ağızları köpürerek, 'Türk Mucizesi' dediler.. Ardından yepyeni bir ülke kuruldu.
Türkler ulusal kaynaklarına sahip çıkıyorlardı. Ardı ardına fabrikalar açtılar. Uçaklar, Arabalar yaptılar. Madenlerini işlemeye başladılar, Petrol aradılar.. Tarıma yol verdiler, yeni bir yurttaşlık bilinci yarattılar. Ama içerde işi bozulanlar vardı. Onlar kullanıma hazırdı.. Kürt Sait isyanı; Lozan'da Musul meselesi masadayken... Dersim İsyanı, bir ihanet furyası olarak, Hatay için mücadele verilirken tezgâhlandı!.. Batıya hayran, ayran budalaları! 1930'lardan itibaren koyun postlarına bürünmüş 'uzmanlar' genç cumhuriyeti ziyaret etmeye başladı..
Her şey yeniden kurulurken, maskeli sırtlanlar Ankara'da boy gösterdi..
Tanzimat kafalı Batıya ayran budalası gibi hayran 'aydınlar', yabancı emeller için uygun arazi şartları sağladı. 1938'de milletin önderi öldü, geride kalanlar hemen Batı'ya koştu! İngiliz ve Fransızlarla üçlü anlaşma imzalandığında, Gazi Paşa'nın ölümünün üzerinden 5 ay geçmemişti. Gazi Paşa'yı 'anlamayıp, sadece inananlar', asıllarına rücu ettiler!
İkinci Paylaşım Savaşı'na kadar 'ecnebi uzmanlar', yurdun tüm açık yaralarına dair raporlarını hazırladılar. 2. Dünya Savaşı ile bir süre ara verdiler. Yalta'da yeni bir düzen kuruldu, artık Avrupa'nın mührünü Amerika aldı. Savaşın sonunda; 'yeni dünya' sırtlanları, İsmet İnönü'yü bir sömürge anlaşmasına daha razı ettiler. Marshall yardımı çerçevesinde imzalanan anlaşma, Kurtuluştan 24 yıl sonra Türkiye'yi esir etti. Önce Dünya Bankası ve İMF denetimine girdik. Sonra NATO, bedeli Kore'de kanla ödendi. Üstelik, 'Canım Amerika!' diye şarkılar söyledik! Hollywood filmleri seyrettik; Dean Martin, Frank Sinatra dinledik..
1956'da, küresel elitin önde gelen ismi Rockefeller; ABD Başkanı Eisenhower'a: ''Türkler oltada balık! Yeme ihtiyaçları yok!'' diyordu.. Sonra Ortadoğu'daki yüksek idealleri için; işlerine gelen hükümetleri iktidarda tutmak, gelmeyenleri devirmek amacıyla 'yardım fonlarının kullanılacağı' karara ağlanıyordu.. 1966'da, NATO haberalma tesislerine kapıyı açtık. Tüm istihbaratımızı ABD'ye devrettik. 1971'de 'Büyük Türkiye' hayallerimizin bedelini, birbirimizi kırdırarak ödettiler; ardından bir darbeyle işi bitirdiler! Uslanmayıp, 1974'de Kıbrıs Barış Harekâtı'nı yapınca; ASALA terörünü başımıza bela ettiler! Ama biz yılmadık, müttefikimize daha sıkı sarıldık..
1. MNS, “Ulusu Yozlaştırma ve Ayrıştırma Projesi” ile “Milli Rejim Kemalizm ve Cumhuriyet”
2. Banu Avar, Küresel elit, sevr hükümleri karşılığında AKP'ye iktidar koltuğunu verdi!