Özgürlük Eylemcileriydik
Gezi Parkı masumdur demiştik, öyledir. Gezi Parkı gençleri masumdur demiştik, öyledir. Lakin bu masumiyet, eylemler üzerinden Türkiye'ye ayar vermek isteyenlerin işini kolaylaştırmayı ve yakma-yıkmayı mazur ve masum kılmaz.
Yıl: 1998,
Başörtüsü yasağını protesto için İstanbul Beyazıt Camiinde Cuma namazı çıkışındaki mahşeri kalabalık:
Allah-u Ekber, La ilahe illallah diyor
Başörtülerinden dolayı üniversitelerden atılan kızlarımızın protestosunda başta Hamza Türkmen, (hafızam yanıltmıyorsa) Ali Değirmenci, Kenan Alpay, Özgür-Der'in yöneticileri ve muhterem eşleri, mağdur kızlar ve 'şahidliği' esas alan dava arkadaşları vardı.
Biz Allah-u Ekber, la ilahe illallah dedikten on saniye sonra hiçbir uyarı yapılmadan resmi-sivil polisler üstümüze coplarla saldırdılar. Hiç birimizin polise bir saldırısı olmadığı halde suyla ıslatıp dövdüler. Üstümüze araçlarını sürdüler, ağır yaralananlar oldu. Kızlarımız yerlerde, üzerlerindeki elbiseler paramparça, gözleri kör eden gazlar ve buz gibi havada suyla ıslatılıyoruz, dövülüyoruz.
Amirleri en ağır küfürlerle anons ediyor: “vurun, göz açtırmayın …lere göz açtırmayın, durmayın haydi.” Yerlerde yuvarlanan 17-23 yaş arası genç üniversiteli kızlarımızın, annelerinin feryatları. Zannedersiniz Kurtuluş Savaşı, Maraş’ta Fransuvaların zulmündeyiz.
Hiç unutmam,
Sevgili Kenan Alpay kardeşim o hengâmede yerde yuvarlanan bir kıza doğru koştu. Ben de yardıma koşmuştum ki ne göreyim?
Gözleri dışarı fırlamış 17-18 yaşlarında bir kız öğrenci nefessiz kalmış çırpınıyor. Sivil-resmi polislerin başörtüsünden tutup çektiği kız öğrencinin başörtüsü boğazına dolanmış ve kız boğulmak üzere. Biri dövüyor, diğeri başörtüsünü boğazına dolamış sıkıp boğuyor.
Polis, yakaladığı kızı boğmadan bırakmıyor, Kenan Alpay kızı kurtarmaktan vazgeçmiyor. Çok mücadele etmemize rağmen kızı bırakmıyor. Döven polis başkasını dövmeye gitti, ama kızı boğmak isteyen inatla ve canice boğmaya devam ediyor.
Kız boğulmak üzere, Kenan Alpay Bey de zar zor nefes alıyor ve polise “ya ölüyor, boğuldu nefes alamıyor” diye yalvarıyor, adamın gözü dönmüş kızı bırakmıyor. En son polisin ellerini kızın boğazından kurtarmak için Uzakdoğu sporunda öğrendiğim gibi polisin boğazındaki en hassas damarını tuttum, sıkışınca Kenan Alpay kızı boğulmaktan kurtardı.
Uzun süre kendine gelemeyen ve hala tanımadığım o kardeşimizin boğazından kanlar akıyor, örtüsünün iğneleri boğaza saplanmış. (Eylem sonrası doktora götürdüklerimize hiç kimse bakmadı, kanı durdurup tanıdık doktora gitmek zorunda kalmıştık)
Buna rağmen şu sözler 15 yıldır kulaklarımda:
“Arkadaşlar sabır, kimseye zarar vermiyoruz, sakın kimseye bir zarar vermeyin."
Feraset, basiret bu, hikmet ehli olmak buydu…
Sanırım en az 70 ilde, yine en az yüzlerce eylem yapıldı. Bir Allah'ın kulu bu eylemlerimizden dolayı bir liralık bir zarara uğramadı. Ama biz ve kızlarımız bu eylemlerde İDAM TALEBİyle (Huda Kaya ve kızları) yargılandık.
Kılıçdaroğlu'nun Gezi eylemi için 'bunların elinde silah yoktu, bomba yoktu", sözü bu tam da kızlarımıza uyar, ama kızlarımızın ellerindeki kitaplara da kıydılar, okumalarına izin vermediler. Ve ortalıkta bu öğrencilere desek için kimsecikler de görünmüyordu. Hatta Kılıçdaroğlu'na yakın medya inancımız daha da yasaklansın diye 'pardesülerin altında uzun namlulu silahlar bulunuyor' diye iftira da atıyordu.
Tamam, bugün “özel yaşamımıza dokunuyorlar” diye ortalığı birbirine katanlar neredeydiler demeyeceğim,
“Bunların çoğu o gün çocuktu diyeceksiniz” öyle mi?
Peki babaları, ağbileri..?
Ya siz…
Sahi siz neredeydiniz?
Yoksa onların özgürlükleri, özel hayatı, inancı sizleri ilgilendirmiyor muydu?
Pardon,
Duymadım…
Evet, biz birbirimizi iyi tanıyoruz, 1876’dan beri,
1924-25’ten bugüne, 1937’den…
1960-1980’den, 1997-2007’den beri… iyi tanışıyoruz.
Ne yani?
İlginizi çekmek için alkol almamız mı gerekiyordu?
Bu yüzden bundan sonra;
“Hürmetler karşılıklıdır” yoksa kendimden, değerlerimden ödün vermiş olurum ki bu beni değersiz kılar, yapmam.
Yaptırmayız…
Kaldı ki çok safsınız, sizi milyon kere oynadıkları oyunda oynattılar.
Çünkü yeryüzünde Gezi Parkı üzerinden gerçekleştirilen bu eylemden daha şeffaf eylem olmamıştır. Eyleme baktığımızda bütün organizatörleri, parmakları, sponsorları ve görev dağılımını net görebiliyoruz.
Gençler mi dediniz?
Güldürmeyin Allah aşkına, gençlik bu eylemin neresinde?
İpi görmüyor musunuz ipi?
Cambaz ipi değil,
Ağaçlardaki ipi.
Ya gölgeyi?
Hacivat-Karagöz'ü de mi görmediniz?
Neyse, 'dert ağaç değil' anladık.
Vallahi dert kimsenin yaşam tarzınıza müdahale de değil; dert Türkiye,
Yükselen Türkiye,
Dert bu yükseliş için "zehir içmeyi" göze alan başbakan,
Siz gerçekten hala anlamadınız mı?
Cevabınız hayırsa Cuma günkü yazımı bekleyiniz.
Pazar geç olabilir de.
Twitter: @ahmetay_