Özel İnsanlar…
“Yaşam, siz hayaller kurarken başınıza gelenlerden oluşuyor aslında. Sevgili hayat, Her sabah uyandığım da yeni bir günün güzelliğini hissetmek, kaybettiklerimi bir kenara atıp kazanacaklarımın daha çok olacağından emin olarak beni üzenlerle değil,
değer verenlerin yanın da mutlu olacak bir sebebim var diyerek yaşamak istiyorum artık. Yeni başladığım her günün hak ettiğim gibi geçmesinin kahkahasını yaşayanlardan olmak… Böyle olmasını istiyordum ve öğretilen buydu. Kızım “Anne ben geldim” diye seslendiğinde kendime öyle bir geldim ki; şimdi anlıyordum ki kızım, belki tüm hayatımı değiştirmişti, bakış açılarımı yerle bir eden sınava tabii tutmuştu beni ama çok şeyde öğretmişti bana. Ben ona yardım ederken, oda bana kendime inanmamı ve vazgeçmemeyi …vb. öğretiyordu.”
Ankara Özel İnsanlar Derneği kurucu başkanı Fitnat Demirhan yeni basılacak kitabında böyle diyor işitme engelli kızının doğumundan bugüne kadar yaşadıklarını ve kızında başarıyla uyguladığı yöntemin inceliklerini anlattığı kitabında. Gerçi kitap henüz basılmadı ama benim görme imkânım oldu. Kitap fikri kendisine yabancı bir üniversite tarafından verilmiş. Bunları yazmasını ve kendi ülkelerinde işitme engelli çocuklara ve ailelerine yol göstermesi açısından bir rehber olması için kendi ülkelerinde basmayı önermişler. Ancak reddetmiş Fitnat Hanım. “Eğer bir kitap yazacaksam kendi ülkemde ve kendi çocuklarımız için olacak bu.” diyerek reddetmiş. Şimdilerde bir dernek kurdu. Kitabını önümüzdeki günlerde bastıracak ve tüm gelirleri derneğe ve işitme engelli çocukların eğitimine harcanacak.
Deneği kurma amacını şöyle anlatıyor Fitnat Hanım; “Duyma sorunlu kişilere bizim eğitim sistemimiz verilirse konuşan, duymak için kulağını kullanan, akademik hayatta başarılı bireyler olmalarını ve sadece kulaklık aparatı takan kişilere dönüşeceklerini deneyimlerimle biliyorum ve diğer çocukların da böyle olmalarını istiyorum.
Tüm deneyimler on sekiz sene önce ileri Bilateral sensorinöral işitme kayıplı kızım olduğunda başladı. Hiç kimse de “başarır, olur” demedi. Aksine “senin çocuğun kayıp çocuk, boşuna uğraşıyorsun” sözleriyle karşılaştım. İki yaşına iki ay vardı fark ettiğimizde. İki ay içerisinde kulaklığı aldık. Bir anda yaşamım değişmeye başladı. Masrafları arttı. “Ne uğraşıyorsun, nasılsa seninki bir kız çocuğu, evden çıkarmazsın, okula göndermezsin olur biter” dediklerinde ve ben kabul etmediğimde babası “Cehennemin dibine gidin” şeklinde bir not bırakarak evden kaçtı. Biz ise mücadeleden vazgeçmedik. İyi ki de vazgeçmedik. Şimdilerde kızım küçük yaşta sınav kazanan tek lise öğrencisi olarak Dr. Özlet beyden yönetmenlik eğitimi alıyor. Anadolu Lisesi öğrencisi. Eczacı olmak istiyor ve bir dershaneye gidiyor. Bir sene İngilizce eğitimi aldı, çok iyi derecede İngilizce biliyor, konuşuyor. Piyano eğitimi aldı, şimdilerde gitarla uğraşıyor. Fotoğraf çekiyor, kitaplar okuyor, sizin benim gibi konuşuyor dudak okumayı bilmiyor. Telefonla konuşabiliyor. Bu sene herkesle üniversite sınavına girecek, sayısalcı olarak matematik onun için eğlence fizik, kimya keşif yerleri…
İste tüm bunların başarılabileceğini gördüm. Şimdi diyorum ki tek kurtulan benim kızım olmasın. Tüm çocukları kurtarabilir miyiz? Bunun cevabını da ancak aileler verecekler. Zira aile bunu kendi sorunu olarak görüp mücadele ettiğinde başarılıyor ancak bunlar. Biz dernek olarak çalışmalara başladık. Biz kuşak değiştirmeye geliyoruz. Gözlük kullananların engelli sayılmadığı ülkede kulaklık kullanan engelsiz bir nesil oluşturmak. “
İnsanoğlunun yapısında vardır, işler kötüye gider gitmez, her şeyden vazgeçmek, başka göklerin altında yaşamak duygusuna kapılmak isteriz. Görünüşte bu kolaylık gibi gelse de, dayanılmaz bedbahtlıkların yaşanacağı günleri getirir beraberinde. ‘Akıllı insan odur ki; kendinde olmayan şeyler için üzülmez, olan şeylerin kıymetini bilir.’ diyor atalarımız. O halde şu var ki, her farklılık bir güzelliktir özünde. Yeter ki bu farklılıkla yaşamayı bilelim. Sadece en iyi hayatı yaşamayı bilmiyoruz belki de ve bunu öğrenmeliyiz.
İnsan beyni iki yaşına kadar kendisine gelen tüm verileri toplar. Bu nedenledir ki iki yaşına kadar hiçbir uyarıcıyla karşılaşmayan beyin, iki yaşından sonra takılacak bir cihazla gelen sesleri çözmekte zorlanır, konuşma gerçekleşmez. Daha sonra beyinde daralmalar başlıyor. Daha sonrasında ise eğitim adına sadece konuşma ve duyma odaklı dersler verildiği için matematik, sayısal ve okuma kısımları beslenmediğinden ileride dudak okuyarak konuşmaları anlamaya çalışsalar dahi hiçbirisi üniversite eğitimine gidemiyor, ancak belki güzel sanatlar veya grafik tasarım okuyabiliyorlar. Oda şartlar, yaşam, psikolojik destekler, aileler, toplum, kendine güven, kabul ettirebilmeler gerçekleşecek olursa oluyor. Aksi durumda o da mümkün değil.
Düşünülmeyen durum ise şudur; Siz belki harcadığınızın tek bir çocuk olduğunu düşünüyorsunuzdur. Ama öyle değil. Çünkü bu gelecek kuşaklara da sıçrama yapabilen bir hastalıktır ve bugün sizin harcadığınız çocuk yarın diğerlerini harcayacak ve sağlıksız bir nesil oluşacaktır. Bu nedenledir ki bu çocuklar kurtarılmalıdır. Fitnat Hanım’ın dediği gibi kuşak değişmelidir.
Çağ değişti, uyarıcılar farklılaştı. En basiti bizim dönemimizde her evde bilgisayar yoktu, bilgiyi bulabilmemiz çok zordu. Şimdi ise bir tuşla sorulara cevap bulunabildiği halde halen eski yöntemlerle bu çocuklara eğitim veriliyor. Tam destekli, uygulayıcı, yaşam tarzı olan eğitimler bu konuda daha çok verim verecekken klasik eğitimlerden vazgeçilmemektedir. Çocuklar büyüdükçe sorunun azalacağı düşünülür, oysa giderek büyür bu sorunlar, toplumsal bir sorun haline gelir. Kendileri konuşup duymayan aileler çocuklarının da duymalarını ve konuşmalarını istememektedir. Daha kolay iletişim kurduklarını ve aynı sessizlerin dünyasında olmaktan rahatsızlık duymamaktadırlar. Bu ise değişimin önündeki engellerden biridir.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, dünyada 600 milyon işitme engelli birey var. Türkiye’de her yıl dünyaya gelen 1 milyon 300 bin bebeğin 2 bini işitme kaybı ile doğuyor. Yapılan bir araştırmaya göre, ülkemizde 0-19 yaşları arasında 63.173 işitme kayıplı çocuk bulunuyor. Bunların yaklaşık 47.000’inin iki taraflı orta, ileri veya çok ileri kayıplı olduğu tahmin ediliyor.
Bu çocukların eğitimi için ülkemizde 50 işitme engelli özel eğitim ilkokulu ve 14 lise mevcut… Ayrıca 4 de anaokulu var. M. Eğitim Bakanlığı’nın 1998 Bütçe raporuna göre sadece 7.000 işitme engelli okula gidebiliyor. 2003-2004 döneminde de bu sayı, ana okulu dahil, 7.033 olarak açıklandı. Bu durum ülkemizde ’geç tanı’ ve ’geç cihazlama’ nedeniyle doğal işitme-konuşma sürecinin kaçırılmasının dışında da önemli bir sorun olduğunu ortaya koyuyor. İşitme engellilerin yaklaşık olarak sadece % 15’i okula gidiyor.
İşitme Cihazları ve Kullanımın Gerekliliği
Michigan Devlet Ünüversitesi iletişim bilimleri ve arızaları bölümü profesörü Jerry punch ile Danimarkalı araştırmacı Susanne love callavay birlikte bu konuda yaptıkları araştırmalar, Amerikan Journal of audiology dergisinde yayınlanmıştır.
“Araştırma da 11 adet ucuz işitme cihazı mercek altına alındığında. En yaygın olan üç işitme kaybı türü göz önünde bulunduruldu. Ucuz olan tüm cihazların işitme duyusunda hasar ile sonuçlanabilecek bir sese neden oldukları belirlendi. Bunun dışında cihazlar sadece alçak frekansları güçlendirecek durumdaydı. Araştırmalarda ağır işiten birçok kişinin frekans kaybından muzdarip olduğu ve lisan algılamasında belirli bir rol oynayan yüksek frekanslarda ise bu cihazların hiçbir şekilde yardım sağlamadığı görülmüştür.”
“Bizde işitme derecemiz yüzünden en büyük ve güçlü olan kulaklıklar kullanıyoruz. Bu özelliği olan kulaklık almazsam kızım da zamanla önce duymayacak sonra konuşamayacak. Kulaklık bizim duyma oranımızı ayarlayan önemli yardımcımız. Bu nedenle çok dikkat ediyoruz.” diyor Fitnat Hanım.
Türkiye’de ise aileler bu konuda bilinçsiz. Mantık hep, “Bedava ya nasıl alabiliriz, biraz ucuzu yok mu?” şeklinde. Çocukların hayatını bu kadar etkileyen bir cihaz bedava verilebiliyor. Neden gözlük camı dağıtılmıyor bedavaya? Onlar numaralı herkese göre farklı. Gözlük takmayanın zekasında da bir gerileme söz konusu değil. Ancak kulaklık takılmadığında zekada bir gerileme başlıyor ve herkesin duyma frekansı, dolayısıyla da cihazı farklı olmalıdır. Buna rağmen dağıtılır kulaklıklar. Bu kulaklıklar da işe yaramıyor tabii ki. Aileler de biz cihazı aldık çocuk kullanmıyor diyerek kendini avutuyor sonrasında. Siz onların yerinde olsanız sizi rahatsız eden bir cihazı takar mıydınız?
Araştırmaya göre ülkemizdeki işitme kayıplıların sadece % 20’si işitme cihazı kullanıyor. Ülkemizde işitme engellilerin işitme cihazı kullanma oranı % 30’u geçmiyor. İşitme cihazı kullananların sadece ileri-çok ileri işitme kayıplılar olduğu varsayıldığında da en fazla işitme cihazı kullanma oranı % 50’ye çıkıyor. Ülkemizde işitme engelinin sıklığı, neden olan hastalık ve risk faktörleri ve diğer tanımlayıcı bilgiler hakkında yeterli araştırma bulunmuyor. Ülkemizdeki sağlık sistemi işitme engellileri erken tanısını sağlamada ve ilk 6 ay içinde cihazlamada yetersiz kalıyor. Ülkemizde ortalama tanı ve cihazlama süresi 24 ayı geçiyor.
Çocuklar doğduğu zaman beş dakika dahi sürmeyen işitme testi yapılsa, erken tanı sayesinde işitme engelli birey sözü dahi sadece kulaklık takan insana dönüşecektir.
Bir hastalığın veya özürlülüğün yeni doğan tarama programına alınması için bazı krıterleri taşıması gerekir. Mevcut bozukluk ciddi sonuçlara neden olmalı, toplumda sık görülmeli, klinik olarak teşhis edilebilmeli, tedavi imkânları mevcut olmalı, tedaviye cevap veren veya çocuklar üzerindeki olumsuz etkisinin azaltılabildiği bir patoloji olmalı, erken tanı ve müdahalenin etkili olduğu bir bozukluk olmalı. Yeni doğan işitme taraması bu kriterleri karşılayan özelliklere sahiptir.
İşitme engeli, konuşma ve lisan gelişimini engelleyerek zihinsel, sosyal, bilişsel geriliğe sebep olur. İşitme engeli % 0.1 - 0.2 riskli bebeklerde %4-5 oranında görülür. Klinik olarak teşhis edilebilir.
Cihaz uygulaması ve eğitimle gelişme sağlanır. Konuşma ve lisan gelişiminin en hızlı olduğu ilk üç yılda teşhis edilip tedavisi yapılmazsa iletişimin tamamen kaybedilmesi buna bağlı olarak sosyal, entellektüel, duygusal gelişimin olumsuz etkilenmesi söz konusu olabilir.
İnsanlar duyuları aracılığı ile dış dünyayı algılar. Duyulardan birinin eksikliği algılamanın bütünlüğünü bozarak kişinin zihinsel, duygusal, sosyal yaşamında problem oluşturur.
Konuşma becerisi iletişimin temelidir. Medeniyetlerin gelişmesi, nesilden nesil’ e bilgi aktarımı konuşmanın ve lisan gelişimi sonucu gerçekleşmiştir. Konuşma ve lisan gelişimi ilk iki yılında hızlı gelişir dört yaşına kadar tamamlanır.
İşitme problemi olan çocuk için çevresindeki nesneler ve bireyler yalnızca görüntü olarak anlamlı olduğundan soyut düşünce gelişemez. İşitme engelli çocukların beyinlerinin aynı yaştaki işiten çocuklara göre daha az geliştiği görülmüştür. Yüksek öğrenim görenleri ve meslek sahibi olanı yoktur.
Sözel iletişim kuramayan çocuğun bilgi alış verişi kısıtlı olur. Yeterli uyarı alamadığı için zihinsel gelişimi geriler, yaratıcılığı azalır. Duygu ve isteklerini ifade edemediği için hırçınlaşır içine kapanır sosyal uyumsuzluk gösterir.
Erken teşhis, erken cihaz kullanması, erken eğitim, her şeyin çözümü olabilecekken duyduğum tanımlara maruz kaldılar. Değersiz yaşamlar, kayıp çocuklar, engelli, özürlü… Kurtarılamazlar.
Konuşmayı öğrenebilmesi için işitme cihazlarından başka iletişim aracı bulunmayan bir bebeğin(bebeğin işaret dilini öğrenmesi düşünülmediğine göre), uygun işitme cihazına sahip olması ve bunu verimli bir biçimde kullanması hakkı sosyal devlet anlayışının gereklerindendir.
Konuşmayı diğer normal işiten yaşıtları gibi öğrenebilmesi için devletin ilgili kurumlarının değil, aynı zaman da toplumun diğer kesimlerinin de yardımcı olması gerekir. Dolayısıyla bu hasta grubunun özellikle işitme cihazı firmalarının anlayışlı ve adaletli yaklaşımına ihtiyacı vardır.
Ülkemizde tüketici hakları yeni yeni tartışılmaya başlanmıştır. İşitme cihazı kullanıcısının haklarının tartışılması, tüketici haklarının içinde işitme cihazı kullanıcılarının hakları kritik önem taşımaktadır. İşitme cihazı kullanıcısı olan bebeğin işitme kayıplı olduğundan cihazı doğru çalışıp çalışmadığını denetleme olanağı yoktur. Yakınlarının bu konuda uyanık olup zamanında müdahale etmesi gerekir ki bu her zaman sağlanamamaktadır.
Öyleyse ülkemizde işitme cihazının bebekler için seçiminde olduğu kadar bakım ve servisin de özen gösterilmeye ihtiyaç vardır. Kendi haklarının korunması zor olan bebeklerin işitme kaybının tanınması, gerekli işitme cihazı seçimlerinin yapılması ve periyodik takiplerinin donanımlı kliniklerde yapılması zorunlu, işitme kaybının temel çalışma alanı olarak kabul eden odyoloji, kulak burun boğaz klinikleri işitme engelli bebeklerin haklarının korunmasında en yetkin kurumlar olduklarını unutmamalıdır.
İşitme cihazı satıcılarının yükümlülükleri arasında doğumsal işitme kayıplı çocuğa uygun olan ve olmayan cihaz ayrımını yaparak bu konuda cihaz seçimini yapanları uyarmaları gerekirken hiçbir firmanın bu uyarıyı yapmadıkları gözlenmiştir. İlaç sektöründeki gibi basit ve anlaşılır şekilde işitme cihazının prospektüsü dağıtılır veya yayınlanırsa doktorlar bilgilendirilmiş olur.
İşitme cihazı üretici firmalarının yayınladığı bilgiler, her bir cihaza uygun hasta adaylarının belirlenmesinde yeterli derecede aydınlatıcı olmaktan uzaktır. Çocuk/yetişkin hasta, iletim tipi/alıcı tipi işitme kaybı gibi her bir cihaz aslında belli bir ‘işitme kaybı modelini’ hedefleyerek üretilirse de bu kliniklere açıkça ilan edilmez.
Sonuç yetişkin için üretilmiş olan cihaz rahatlıkla bebeğe de önerilmektedir. Bilimsel olarak bunu denetleyecek bir kurum, kuruluş yoktur. Pratik uygulamada bir işitme cihazı, imalattan kaynaklanan hatalara karşı iki yıl sürelik garantiyle satılmaktadır. Bu genelge fabrikasyon hatalarına karşı hastayı korur. Sağlam üretilmiş işitme cihazı uzun süre olarak verimli kullanılabilecektir. Böyle cihazların bebeklere satışı özendirilmelidir. Hassas ve kırılgan cihazların bebeklere uygun olmadığı seçici konumunda olanların uyarılmaları gerekmektedir.
Avrupa’nın satışına izin vermediği işitme cihazlarının yarattığı tehlike; “40-45 bin adet, freni tutmayan aracın trafiğe çıkması” gibi düşünebilirsiniz. İnsanların kulağında freni tutmayan cihazlar var. Avrupa’da işitme cihazlarının onaylandığı bir merkez var. Cihazlara ‘dijital’ veya ‘analog’ gibi sınıflama yapılıyor. Desibel ayarı olmayan cihazlar faydadan çok zarar veriyor. Çünkü ayar yaparak; 130 veya 140 desibelin üzerine geçtiği anda sesi kısabilirsiniz. Bar ve konserde 115 desibel ses çıkar. Jet motorunun sesi 145 desibeldir. Siz işitme engellilere desibel ayarı yapılmamış cihaz verirseniz faydadan çok zarar verirsiniz.
Gümrükte, ithalatçı firmalara işitme cihazlarının menşeinin sorulduğunu, firmaların ‘Uzakdoğu malı’ olarak kayıt yaptırıyor. Ancak aynı cihazlar piyasada Almanya, İsviçre malı gibi gösterilerek satılıyor.
Koklear İmplant
Bilateral sensorinöral işitme kaybı tanısı konan çocuğa ileri ve çok ileri derecede işitme kayıplı bebekte işitme cihazı kullanılır sözel uyaranlara duyarlılığının gelişmediği anlaşılınca işitme cihazı ve koklear implant uygulamasına geçilir.
Sesler mikrofon tarafından alınır, elektriksel sinyallere dönüştürülür. Sinyaller konuşma işlemcisine ulaşır ve burada elektriksel uyarımlar olur. Uyarımlar aktarıcıya yollanır ve buradan radyo dalgaları vasıtasıyla deriden geçip implant’a ulaşır. İmplant, koklea da bulunan elektrotlara bir elektriksel uyarım yollar. İşitme siniri uyarımları alır ve beyine yollar beyin bu sinyalleri ses olarak algılar. Bu aslında ameliyatla kulağın duyma fonksiyonunu yok edip makinayla oluşan titreşimi beynin ses olarak algılatmaktır. Böyle bir operasyondan sonra kulağın artık duyma fonksiyonu yoktur.
Koklear İmplant sistemi niçin uygun olmayabilir? Koklear implant Bazı kişiler için uygun değildir. Örneğin; İyi ayarlanmış bir işitme cihazı ile kişi anlıyor ve konuşabiliyorsa (dudak okuma yardımı olsa bile) bu durum koklear implant’tan daha iyidir.
İşitme kaybının ana nedeni koklea değildir. Bu nedenledir ki işitme kaybının nedeni iç kulak ile ilgili değilse koklear implant yarar sağlamaz. Bir de ameliyatın yapılacağı hastanın çok sağlıklı olması gerekmektedir. Bunun dışında hastanın ameliyat sonrası programlara uyabilecek gücünün olması gerekir.
Hastalara ve ailelerine koklear implant sistemlemi tam anlatılmadığı, yanlış beklentiler içerisine sokuldukları için büyük hayal kırıklıkları yaşanmaktadır. Aileler, çocuklarının çevresel sesleri duymaya başlayacakları, dudak okumadan konuşmaya başlayabilecekleri, hatta telefonda konuşabilecekleri yönünde çoğu zaman kandırılıyor. Ancak bu uygulamadan sonra nelere dikkat etmeleri gerektiği anlatılmıyor. Sonrasında görmeleri gereken terapiler anlatılmıyor. Örneğin koklear implant sistemini kullananlar; x-r cihazlarından geçerken sorunlar yaşayacaklar, kas takamayacaklar, başlarına kesinlikle darbe almamaları gerekir, şeker hastası olmamaları gerekir…vb…
Bu ameliyatların sonuçları net değildir. Bu nedenledir ki aileler iki defa düşünmelidirler.
Haklar
Hakların lüks bir standart değil, doğal ve Anayasal bir hak olduğunun, özürlülük alanında yapılan çalışmaların temelini ayrımcılığın önlenmesi, fırsat eşitliği ve İnsan hakları evrensel bildirgesinde belirlenen haklar 26. maddesinde ‘ Herkesin eğitim hakkı vardır.’ İfadesiyle tüm bireylerin kendi kişiliğini geliştirme yönünde eğitim almaları gerektiğini vurgulamıştır.
Böylece özel eğitime gereksinimi olan bireyler normal gelişim özelliği gösterir. Bireyler eşit eğitim ve yaşama becerilerini engelleriyle değil, başarılarıyla anılan kesim olarak gösterebilirler. Milli Eğitim Temel kanunun 7’nci maddesinin ‘Eğitim Hakkı’ ile 8’nci maddesinin ‘fırsat ve imkân eşitliği’ altında özel eğitime ve korumaya muhtaç çocukları yetiştirmek için özel tedbirler alır.
Her birey toplumun bir üyesi olarak çevresindeki bireylerden sevgi, saygı ve kabul görmek, ilgi yetenek ve yeterlilikleri doğrultusunda uygun bir mesleğe sahip olmak, geçimini sağlamak için kimseden destek almadan yaşamını sürdürmek ister. Öyleyse aileler ellerinde olan sihirli değneğin farkında olmalılar. Sizden başka kimse onu kullanamaz. Sahip olma duyusunun gerçekliği, inanmanın özü, kendinizden dahi korkarken başkasına faydanız olmayacağını kavramanız, ben yaparımla çok şeyi değiştirebileceğinizin farkına varmanız her şeyin bambaşka olmasını sağlayacaktır.
“Herkes konuşur, yazar, söyler, ancak sizden başka kimse bunu yapamaz. Gözlem yeteneği, şüphelerinizin üzerine gidip acabaları bırakmadan çocuklarınızı değiştirebilir, özel yeteneklerini ortaya çıkarabilir, sizden daha başarılı bireyler olmalarını sağlayabilirsiniz.
Eğitim dışarıda değil sizin yanınızdadır. Komşulara ayırdığınız zamanın birazı dahi yeterli olacaktır. Çocuğunuzu tanışmanızın zamanı gelmiştir belki, örnek aldığı güvendiği kişi siz olacaksınız bundan daha büyük şans düşünemiyorum. Yoklukta iken sizi hayatın merkezi sayan çocuğunun olması, yanında oturmak başka onun içinde olmak! Ben de ailem dahil, bırak bunu babasına teklifleri çok almıştım. İletişim, ortak yaşamanın farklılığı, eğlenceli kısımlarını yakalamak, model olmak, lider olmak, sorumluluk duygusu, daha büyük başarıları için cesaret. Bunu da ancak siz sağlayabilirsiniz.
Oysaki gördüğüm ve başıma gelenle anladığım toplumda kabul görenin dışında farklı bir çocuğa sahip olmak önce aileyi yıkmakta beraber olsalar dahi kopukluk sağlamakta “neden?” sorusu her şeyi bitirmektedir. Aile desteği olmadan işitme kayıplı çocuğun eğitimi gerçekleştirilemez. İşitme cihazı kullanarak, gerçekleştirilen eğitimin nasıl yürütüleceği aileyle nasıl bir süreç alacağı ve ailelere doğumsal işitme kaybının kalıtımsal kökenli olma olasılığının yüksek olduğundan haberdar edilmeli aileye genetik konsültasyon hizmeti sağlanmalıdır. Kabul edememek oysaki sabah kahvaltı etmek, öğlen yemek normal görülürken neden nasıl sorulmazken kim getirdi bu kuralları denilmeden alışıla geleni yapmak neden kolay gelir anlamam. Oysa ki toplumda alışıla gelenlerin dışındakiler büyük olaylar başarabilmiştir.” diyor Fitnat Demirhan ve yeni kuşaklar için yapmak istediklerini şöyle sıralıyor;
“1- Anne ve Baba’ya öğretmek istediklerimiz;
a) İşitme Engelli Nedir? Ne değildir?
b) Ailelere düşünsel anlamda kabullenmede psikolojik yardım
c) Cihaz nedir? Nasıl yararlı cihaz seçilir, cihazla nasıl eğitim verilir.
d) Gözlem yeteneklerinin ve yaşam tarzını oturtmayı öğretmek.
e) Konuşma odaklı eğitim yerine akademiksel gelişimleri için yapılacak çalışmalar.
f) Çocuğuyla ortak oyun alanları ve neler yapabileceklerin öğretilmesi
2- Çocukların Bilinçlendirilmesi için yapılacaklar
a) Duyma sorununun ne olduğu anlatılması (Sonuçları)
b) Cihazın ne olduğu, Kullanımı, yanlış kullanımda olabilecek olan sorunlar, cihazla dünyaya bakış açısı
c) Harf tanıtmak için ses çalışmaları; konuşmaları seçebilme ve çevirebilmeleri için eğitim.
d) Duyma ve Konuşma Eğitimi
e) Akademik Eğitime Hazırlık
f) Yaş sınırı geldi ise kendi başına yapabilecekleri, istediklerini söyleyebilme eğitimi.
g) Kalabalık da konuşmaları ayrıştırma, duyma dersleri
h) Kelimeleri ayırt edebilmeleri için ses çalışmaları,,
ı) Toplumda konuşma ve istediklerini söyleyebilme, kendilerine güven
i) Orta Öğretim ve Lise Eğitiminde nasıl destek olunacağı
3- Kültürel Eğitimler
a) Kendi aralarında değil diğer çocuklarla bir arada olma olasılılarını artırmak
c) Cihaz Kullanırken, gerilemelerine sebebiyet veren ilaçların ayrıştırılması sigara, içki ve madde bağlılığı yapacak maddelerin kullanılma sonuçları
d) Anne, Baba ve çocuklarının tamamına KOKLEAR İMPLANTIN ne olduğu, ne olmadığı, kimlere yaradığı, kimlere yaramadığı sonuçları anlatılacak.
e) Anayasal Hakları
f) İşitme Engelli Çocukların Hakları
g) Psikolojik Destek (deneyim paylaşma)”
Hiç kimse işitme engelli doğmak veya bir hastalık sonucu bu duruma gelmek istemez. Ancak bu engellere takılmadan hayatımızı kurma hakkınız olduğunu unutmayın. Bunun mücadelesini verdiğiniz taktirde başarı sizinle olacaktır. Fitnat Demirhan kurduğu dernek ile sizlere yol gösterici ve yardıma hazır. O halde ne duruyorsunuz?
Arzu Kök