Özbekistan Baharı
Birlik Vakfı Bursa Şubesi'nde 27 Ocak 2012'de Özbekistan'ın sürgündeki muhalefet lideri Muhammed Salih'in konuşmasını dinlemek benim için büyük bir kazanç olmuştur.
20 yıldır adını az çok basından duyduğum ve görüşlerini doğrusu merak ettiğim, bu geçen süre içinde olayları nasıl
görüp analiz ettiğini hiç dinlemediğim, okumadığım bu zatı dinlemeği bu yüzden bir kazanç saydım. Doğrusu konuşma bitince de yanılmadığımı gördüm.
Muhammed Salih bu günkü Özbekistan Cumhuriyeti'nin kuzey batısında yer alan Harizm Eyaleti'nde 1949'da doğmuş, Liseden sonra gittiği askerlikte 1969'ta Çekoslovakya'nın işgaline, Prag Baharı'na Sovyetler Birliği'nin bir askeri olarak şahit olmuştur. Sovyetlere olan bağlılığı da güveni de büyük ölçüde bu askerlik döneminde kaybolmuştur. Askerlik döneminden sonra 1975'te Taşkent Üniversitesi'nden mezun oldu. Şair ve edebiyatçıdır. 1975-1985 döneminde Türkiye'den Ziya Gökalp'in Türkçülüğün Esasları ile Yunus Emre Divanı'nı Özbek Türkçesine çevirip yayınlamıştır. 1985'te Özbekistan'ın sorunlarını içeren "Polit Büro'ya Mektuplar" adıyla yayınlanan eseri hem onu şöhret etti hem de politikaya girmesine de zemin hazırladı. 1990'da kurduğu Erk Demokratik Partisini kurdu ve aynı yıl yapılan seçimde Özbekistan Yüksek Meclisine girdi.
Bu dönemde ona göre en büyük mesele "Sovyetler Birliği'nden ayrılmanın
gerektiğine insanları inandırmak" olmuştur. Muhammed Salih ve
kendisine Mecliste destek olan 12 arkadaşının çabası ile 20 Haziran
1991'de Özbekistan'ın bağımsızlığı Baltık ülkelerinden sonra ilan
edilir. Orta Asya Cumhuriyetlerinde bağımsızlığını ilk ilan eden ülke
Özbekistan olur. Aynı yıl Sovyetler Birliği de dağılır.
Aralık 1991'de Özbekistan'da Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılır.
Sovyetler Birliği döneminde Özbekistan Komünist Partisi başkanı olan
İslam Kerimof ile Muhammed Salih aday olurlar. Seçim sonucuna göre
Muhammed Salih % 52 oranında oy alarak kazanmış olur. Muhammed Salih
bu sonucu seçim esnasında Özbekistan'da bulunan "ABD'li ve Avrupalı
gözlemcilerden" duyduğunu yine seçimlerden birkaç ay sonra Özbekistan
ordusunda görevli bir albayın kendisine "% 52 oy aldığını bu durumda
Kerimiof'un kendisini yaşatmayacağını ülkeyi terk etmesinin daha iyi
olacağını" aktarır. Seçim sonuçları hakkında söylenenlerin doğruluğunu
ortaya koymakla birlikte artık Muhammed Salih'in Özbekistan'da İslam
Kerimof için yakın bir hedef olduğunu da göstermiştir. Bu arada Devlet
Radyosu seçim sonucunda Muhammed Salih'in önce % 33 oy aldığını ilen
ettiği halde kısa bir süre sonra radyo yöneticileri değiştirilir ve
sonuçlarda Muhammed Salih'in % 12.7 oy alabildiği şeklinde kesin bir
sonuç olarak resmileştirilir.
Muhammed Salih 1992 sonunda tutuklanır. Avrupa ve ABD'li gözlemcilerin
araya girmesi üzerine serbest bırakılarak evinde göz hapsinde
tutulmaya başlanır. Kendi partisinden arkadaşlarının yardımı ile önce
Kazakistan ardından geldiği Azerbaycan'da Ebül Fezl Elçibey'in
aracılığı ile Türkiye Cumhurbaşkanı Turgut Özal'dan görüşmek için
randevu alır. Görüşme için Türkiye'ye ulaştığı gün 19 Nisan 1993'te
Turgut Özal'ın öldüğünü öğrenir. Türkiye'de ikamet etmeye başlar ama
İslam Kerimof'un ısrarlı talepleri sonunda Türkiye'den değişik
tarihlerde dört defa sınır dışı edilir. 2005'ten itibaren Türkiye'de
sürekli ikametgahına izin verilir.
Muhammed Salih 63'lük tığ gibi bir delikanlı görünümündedir. Son
derece olgun ve bilge bir havaya sahiptir. Oldukça mütevazidir. 19
yıllık sürgün hayatı belli ki ona çok şey öğretmiş en çok da
"diplomasi dilini" öğretmiş olmalıdır. Çünkü kendisine sorulan
(özellikle Türkiye'de ki bazı isimler hakkında) sorulara karşılık,
kimseyi kırmadan, karşısına almamaya özen gösteren cevaplar
vermektedir. Doğrusu diplomasi dilini büyük bir ustalıkla
kullanmaktadır.
Muhammed Salih, Özbekistan'ın sürgündeki muhalif lideridir. Kendi
deyimi ile 1993'ten beri "hicrettedir". Hicretini kendisi için bir
"sınav" ve "öğrenme" dönemi olarak görmektedir. Hicret süresi
esnasında özellikle batı dünyasını yakından tanıdığını, "onların hak,
adalet, demokrasi gibi kavramlarının bir aldatmaca olduğunu" fark
ettiğini, kendi menfaatleri söz konusu olduğunda bu kavramların
batılılar için hiçbir önemi olmadığını "yakinen gördüğünü"
anlatmaktadır. Batılıların "iktidar olmanız halinde nasıl bir devlet
tesis edeceksiniz" sorularına karşılık, "Batılıların çifte standartlı
siyasetleri sonunda demokrasi kavramının çok itibar kaybettiğini bu
yüzden de demokrasi kavramını" kullanmadığını, iktidar olmaları
halinde "Özbekistan'da hukuk devleti tesis edeceklerini"
anlatmaktadır.
Timur ile Yıldırım Bayezit arasındaki Ankara Savaşı hakkındaki
görüşünün sorulması üzerine, Timur'un Altın Orda Devleti Hükümdarı
Toktamış Han ile olan savaşını da katarak verdiği cevapta, Ankara
Savaşı'nın "Türkler arasında bir iç savaş olduğunu, her iki tarafında
hatalarının olduğunu, Türklerde bireysellik ve kozmopolitlik gibi iki
farklı eğilimin baskın olduğunu, Yıldırım'ın daha çok bireysellik,
Timur'un ise kozmopolitliği temsil ettiğini, adeta kendi kendisi ile
savaştığını, Altın Orda Devletine vurduğu yıkıcı darbelerden sonra
onun zamanla ortadan kalkmasına ve Rusların ortaya çıkıp Türkistan'ı
işgal edecek kadar yayılmalarına da fırsat verdiğini düşündüğünü"
açıklamıştır. Muhammed Salih benzeri sorulara verdiği cevaplarda,
"Türkleri; doğu, batı ve kuzey olarak coğrafi bir bütünlük içinde
düşünmesinin yanında onlarının tarihlerinin de genel bir bütünlük
içinde ele alınmasının doğru olacağını" savunmuştur.
Muhammed Salih kendisinin ve arkadaşlarının görüşlerini "milliyetçi
görüş" diye isimlendirmektedir. İslam Kerimof'unda kendilerini
"Pan-Türkist ve Fundementalist" diye isimlendirerek kendince "suçlayıp
mahkum etmeye" çalıştığından bahisle, Özbek adı yerine Türk adının
kullanılmasının bazı çevrelerde tepkiyle karşılandığını, "Türk adının
Osmanlılar için söz konusu olduğu, Özbeklerin Osmanlılıkla dolayısı
ile Türklükle ilgilerinin olmayacağı" gibi bir düşünceyle kendilerinin
eleştirildiğini belirtmiştir. Muhammed Salih'e göre "Osmanlılar zaten
Türkistan'dan gitmiştir dolayısı ile Türk adı Osmanlılıkla
sınırlandırılamaz." Fundementalist suçlamasını ise Sovyet kalıntısı
bir alışkanlık olarak nitelendirmektedir. "Özbekçilik, Kırgızcılık,
Kazakçılık ve Türkmencilik gibi anlayışların da Sovyet icadı olduğunu
bunların ancak mahallicilik sayılabileceğini doğru olan ise kapsayıcı
milliyetçiliğin olduğu" görüşünü savunmaktadır.
Özbekistan'da Timur çok ayrıcalıklı bir yere, Özbeklere neredeyse
bütün Asya'nın egemenliğini sağlayan büyük bir kahraman olarak
bakıldığı ve Özbekçilik akımının da neredeyse miladı sayıldığı halde,
Muhammed Salih'in görüşleri bu sınırlayıcı dar kapsamlı çizgiyi
aştığını göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Ankara Savaşı
hakkında ki görüşlerini açıklarken araya Timur'un Altın Orda
seferlerini de katmış olması ad ayrıca dikkate değer bir bakış
açısıdır.
Muhammed Salih, oldukça dindar bir izlenim vermektedir. Siyasi ve
sosyal olayları açıklarken bile İslami ilkeleri referans olarak
kullanmaktadır. Bu bağlamda İslam Kerimof'un iktidarının devam
etmesini, "Biz onunla imtihandayız, ne zaman ki toplum olarak
değişeceğiz, daha iyi biri düzene layık olacağız işte o zaman da
Kerimof yıkılacaktır" görüşü ile açıklamaktadır. Türkiye'den sınır
dışı edilmeleri için, kimseyi eleştirmeme ve nezaket sınırları içinde
kalmaya büyük bir özen gösterirken, Demirel hakkında ki bir soruyu
cevaplandırmasında ise onun "Adriyatik'ten Çin Seddi'ne kadar Türk
Dünyası" söylemi ile aslında var olan bu gerçeği biraz
itibarsızlaştırdığını, gerçekte böyle bir dünyanın potansiyel olarak
var olduğunu ama bunu "gerçekleştirecek uygulayıcıların henüz
olmadığını" belirtmiştir.
Muhammed Salih 19 yıllık sürgün hayatı ile bu sürenin çoğunu da Avrupa
ülkelerinde kalarak Batı dünyasını yine uzun sayılacak bir dönemde
bulunduğu Türkiye'yi yakinen tanımıştır. Orta Asya'nın şartları
konusunda zaten uzman sayılır. Arap Baharını yakinen takip ettiğini
anlatmıştır. Diktatörlerin devrilmesinde bu baharın bir kazanç olduğu
görüşündedir. Gittiği her yerde Türkiye Türklerinin kendisine büyük
yakınlık gösterdiklerini bunun için minnettar olduğun büyük bir tevazu
ile anlatmaktadır.
Muhammed Salih'e göre Türkiye'deki "basın tabiatı gereği Türkistan'a
karşı ilgisizidir. Kafkasya, Ortadoğu hatta Balkan ülkelerindeki
olaylara gösterdiği ilgiyi hiçbir zaman Türkistan için göstermemiştir.
Yer verdiği bir anısına göre: "1975'te Aziz Nesin Taşkent'e gitmiştir.
Genç bir arkadaşı Türkiye'den büyük bir yazar gelmiş diye sevinçle
Nesin'in yanına gitmiş ona hayranlıkla ona 'sizde milliyetçisiniz
değil mi' dediğindeyse, Nesin'in onu kabaca azarladığını anlatırken:
"Bizde aydın sınıfı çoğunlukla milliyetçi iken meğer Türkiye'de ise
çoğunlukla solcuymuş. Bunu o zaman bilemezdik."
Muhammed Salih, Özbekistan için tecrübesi, tevazusu, bilgi birikimi
ile büyük bir kazançtır. Özbekistan için bir fırsat olabilir.
Kendisine Allah'tan sağlık ve afiyetle birlikte hayırlı başarılar
dilerim. Onun başarısı kanlı bir katil, Sovyet artığı İslam Kerimof'un
devrilip işlediği zulümlerin hesabını vermesi ve Özbekistan'ın yeni
bir bahara başlaması demek olacaktır. Özbekistan'ın baharı ise
Özbekistan'la sınırlı kalmayacak muhtemelen diğer Orta Asya
Cumhuriyetlerini de etkileyecektir.