Öz Eleştiri-yorum
Ne olmasını istiyorsunuz? Kimin ne yapmasını bekliyorsunuz? İnsanların nasıl hareket etmesi ya da ne tür davranması hoşunuza gider? Sizin hakkınızda insanlar ne düşünürlerse mutlu olursunuz? Bu ve buna benzer sorulara vermiş olduğunuz cevapların mantıklı ve akla uygun olduğundan hiç şüphem yok. Şüphelendiğim nokta sadece insanların doğru ve gerçekçi sorulara cevap verip vermediğidir.
Günümüzde biz insanlar her soruya cevap verme eğilimindeyiz. Çünkü o kadar alışmışız ki sorulara küçüklüğümüzden bu yana okul hayatında olsun sivil hayatta olsun sorulan soruları cevaplamamız gerektiği öğretildi bize. Hiç sorgulamadık yaşamı. Sorulan soruların net ve kesin cevabını ezberledik sadece. Kendimize göre ne bir cevabımız vardı ne de düşüncelerimiz. Hiç özgün olamadık aksine öğrettikleri temel bilgiler karşısında robotlaştık.
Kendimiz soru üretemez duruma geldik. Çünkü hep cevapladık. Ne sordularsa mantıklı bir neden bulduk. Sonra cevaplarımızı karşılaştırdık. Toplumun çoğunun vermiş olduğu cevabı doğru cevap kabul ettik. Neden olmasın demedik. Demek ki öyle olması gerekiyormuş dedik. Bize ne olsa mutlu hissedersiniz kendinizi diye sordular. Biz matematik sınavından geçer not alırsak mutlu hissederiz kendimizi dedik. Tuttuğumuz takım şampiyon olursa, insanların gözünde iyi bir birey olursak, onların beğenisi kazanırsak mutlu oluruz dedik. Çünkü insanlar bunlardan mutlu oluyordu ve biz de bunlardan mutlu oluruz diye düşünmüştük. Hiç sormadık kendimize acaba öyle olursa mutlu olur muyuz ya da başka türlü olursa nasıl oluruz diye.
Toplumun fikir ve düşüncelerine öyle odaklanmışız ki kendimizi nelerden hoşlanıp, neler yapmak yapma konusunda sorgulayamaz duruma gelmişiz. Ya okulu bitiremezsek ne olacak? Ya da insanların dilinde iyi bir insan olarak anılmadığımız zaman nasıl bir ruh haline bürüneceğiz? Tuttuğumuz takım şampiyon olamazsa yapmamız gereken ne? Hemen gidip taşla sopayla otobüslerin camlarını kırmak ya da parçalamak mı? Yaşamdan tatminlik derecemiz ne? Tuttuğumuz takımın şampiyon olup olmaması mı? Yoksa 8-0 mağlup halde olmasına rağmen elimizden gelen tezahüratı yapıp her zaman ve her yerde takımımızı desteklemenin bizde uyandırdığı yapılması gerekeni yapma rahatlığı ve mutluluğu mu? Gurur duyacağımız bir futbol takımına sahip olmak için onlara baskı yapacağımıza, kendi futbol takımımızın gurur duyacağı bir taraftar olmaya çalışsak bize yakışanı yapmış olmanın mutluluğunu tattırmaz mı bize? Ya da matematik sınavını geçmek için değil de matematiğe dair birçok konu ve formülleri öğrenmeye çalışsak süreci daha zevkli hale getirmez mi? Başkalarının düşüncelerine o kadar önem vermek yerine kendi hayat tarzımızdan memnun olduğumuzu ve kendi vicdanınıza göre yaşamanız gereken hayatın bu olduğunu fark etsek daha iyi olmaz mı?
Cevaplanan sorulardan ziyade sorulan soruların hayatımıza etkisi gerçek anlamda yaşamımızı yönlendirebiliyor. İnsanların bize yönelttikleri sorular cevaplarımızı şekillendiriyor ve cevaplarımız doğrultusunda bilmediğimiz, gerçekte olmasını istemediğimiz yaşamların ortasında buluyoruz kendimizi. Sonra beklenmedik bir durumla karşılaşınca ne yaşama arzumuz kalıyor ne de tutkuyla bağlı olduğumuz insanlar. Hiç bir şey gözümüz görmüyor sonra hayat denen sürecin son bulmasını istiyoruz. Elimizden geleni yapıp evet yapmam gereken buydu yapılması gerekeni yaptık diyip sonucun bizimle alakalı olmadığının farkına varmalıyız artık. Bir taraftar olarak tezahürat edip takımın menfaati için yapılması gerekeni yaptıysak, bir öğrenci olarak elimizden gelen çalışmayı yapıp bir şeyler öğrenebildiysek, kendi vicdanımıza sorup kendimiz için yapılması gerekeni yaptık cevabıyla karşılaşabiliyorsak eğer bizim insiyatifimizde olmayan olaylar için üzülmemizin ve tepki göstermemizin pek de mantıklı bir tarafını göremiyorum açıkçası.
Sorgulayalım. Bize sorulan soruları sorgulayalım. Bizim ne yaparsak hayattan tat alacağımızı sorgulayalım. Elimizde olmayan olayların sonuçları karşısında yapabileceğimiz pek de bir şey olmadığının farkına varalım. İnsanlardan beklentilerimizi düşünmek yerine onlar için yapabileceklerimizi düşünelim. Hizmet etmenin başkalarına vermiş olduğumuz bir hediye olmadığını, bunun kendimize vermiş olduğumuz en büyük hediye olduğunu düşünelim.“Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez.” anlayışından ziyade “Erdemli olmanın ödülü erdemli olmaktır.” bakış açısıyla yaşayalım. Kısacası bizi biz yapan değerlerin varlığından mutlu olduğumuz, elimizden geleni yaptığımız fakat sonuçların bizimle pek de alakalı olmadığını bildiğimiz, menfaatin akıl almaz gücüne karşı koyulmuş bir yaşam sürmenin daha anlamlı, mantıklı ve sağlıklı olacağını düşünüyorum.
Herkesin gittiği yoldan farklı, daha önceden hiç gidilmemiş bir yolda yürümeyi seçenler ya da yeni yollar açan insanlara çevrildi bütün eleştiriler...Farklı düşünmek, farkılı olmak sıradan insanları korkutur. Korkuttuğu gibi bunu yapmak için uğraşanlarada yolundan alıkoymaya yada caydırmaya çalışmayı görev bilirler. (Bilimadamlarının geçmişine bakarsak bu hep böyle olmamışmıdır? ) Bu yüzden bütün soruların cevaplarıda aynı olmalıdır.Önceden cevaplandığı gibi öğretildiği gibi...Düşünme yok! İrdeleme yok! Kafa yorma yok! Bilgili olma yolunda gitmenin ilk yolu önce kendimize sonrada çevremize sorulan sorularla başlar. Her nekadar bilgenin biri " size yalan söylenmesini istemiyorsanız çok soru sormayınız " desede...
Temmuz 14th, 2009 at 14:22