content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

13 Kas

Otorite ve Anarşi: Toplumsal Evrimin Mekanizmaları

Hayatın anlamını, varlığın (ontoloji) varlık felsefesini, insanın oluşumunu, canlıların davranışları ve bütün bir evrenin oluşumunu bizlere anlatan tek kavram “evrim”dir. Evrim olmadan hiçbir şeyi anlayamayız. Hiçbir şey kendiliğinden/öylesine var olması mümkün değildir. Varlığın, canlıların, toplumların değişimini-dönüşümünü bize anlatacak “evrim” olduğu için, evrimin çalışma mekanizması dikkate alınmadan toplumsal ferahın temelleri atılamaz.

Soyut kavramlarla toplumun ilkeleri oluşturulamaz. Tarih felsefelerine göz attığımızda akıl ile çelişen birçok kuram bulabiliriz. Tarihi yönlendiren yöneticiler, krallar, kahramanlar, doğaüstü güçler değildir. Live N. Tolstoy’un dört ciltlik “Savaş ve Barış” adlı eseri roman boyunca başarılı bir mesaj verirken, aynı zamanda tarihsel ciddiyetini korurken; eserin sonunda yer alan kaderci tarih felsefesi eleştiriye mahkûm edilmiştir. Tolstoy gibi ünlü bir düşünürün bu kadar feci yanlışa düşmesi üzücüdür. Tolstoy gibi tarih felsefesi noktasında kaderci düşünen birçok düşünür bulunur. Tarihin temel dinamitlerini oluşturan başka bir felsefe tarzını ise “Bilimsel Sosyalizm” denilen Marks’ın “Tarih sınıfların çatışmasıdır” tezidir. Marks doğru olmakla beraber tarihin asıl mekanizmasını değil ikinci aşamasını dile getirmiştir. C. Darwin’in organik evrim teorisinden esinlenerek insanlar arası hayatı “Sosyal Darwinizm” teorisi de insan yaşamı için vahşet olduğu gibi, uygulanabilecek hiçbir yönü yoktur. Sosyal Darwinizmi mantık olarak doğru olarak kabul etsek dâhi, onu diğer hayvanlarla kıyaslamak büyük hatadır. Hayvanlarda içgüdü davranışlara sürükler. İnsanlar ise olayları akıl ile düşünür ve karar verir. Sosyal Darwinizm’in doğada uygulanması doğrudur, doğadaki evrimsel mekanizmaları olduğu gibi toplumlara uygulamak yanlıştır. Sosyal Darwinizm’in ilkelerini aşmadan onun toplumsal evrim mekanizmasının yerine; insan aklını koyarak evrimin ilkelerine sadık kalabiliriz. Doğru olan İnsanın organik bağlamında hayvan olduğudur. İnsanın diğer hayvanlardan zekâ olarak çok ileride olduğunu tespit ettiğimizde hayvanlardan insanı ayıran kavramın “özgürlük” olduğunu hatırlayacağız. 

Özgürlük demişken Liberalizm’in sevimli aynı zamanda vahşet dolu toplum anlayışına da değinmek gerekir. İskoç düşün bilimcisi Adams Smith’in meşhur “bırak yapsınlar, bırak geçsinler” sözü görünüşte özgürlüğü hatırlatıyor.

Liberalizm’in “yarıştırıcı, karıştırıcı” özgürlük anlayışı gerçek değildir. Kimi insanlar aç iken ekmek için çalışır, kimi insanlar aç insanları çalıştırarak onun bilek emeğinden sermaye yükseltir. Oysa yarışlar adil olmalıdır. Makineleri, Fabrikaları, Piyasayı, İşçiyi elinde bulunduran ile anadan doğma hayatta kalma mücadelesi veren birinin “yapsınlar, geçsinler” sözü özgürlüğü değil esareti doğurur. Görünüşte yapsınlar-geçsinler alımlıdır, oysa bir avuç insanın geniş halk kitlesini kontrol altına alıp, piyasayı belirlemesi ve insanları çalıştırarak güçlenmeleri, köleliğin yeni sürümü olan “ücretli” köle toplumunu meydana getirir ve şuan ki dünyamız ne yazık ki bu vahşetin pençesinde. Toplumsal evrimi gerçekleştirecek olan “sermaye-ekonomi” insanları vahşileştirip hayvanlardan daha duyarsızlaştırır. Liberalizm’in vahşi kapıştırıcı mekanizma örneğinin insanları ne hale getirdiğini görüyoruz. Liberalizm kadar olmasa da sonuç itibarıyla “proleter-diktayı” savunan Marksist söylem, halkı tek parti-tek zihniyet-kahramanlarla yönetim arzusu insanları farklı şekillerde bu sefer sermaye-ekonomi yarışı dışında, diktatörlük-kahramanlık yarışına sürükler.

Emek-Sermaye, doğru-yanlış, hak-batıl, kahramanlar-halk, kader-insan kıskacında tarihi ele almak onu kısırlaştırmaktır. Örneğin bütün dinlerde “dedikodu yapma, hırsızlık yapma, zina yapma, faiz haramdır” denir.

Hırsızlığın, dedikodunun, faizin kökeni ise zaten var olan durumlar ise kimse durduramaz. Dinlerin yönlendirici gücü ortam müsait olduğu sürece geçerlidir. İnsanlar yeri gelince Faizi-kar payı, hırsızlığı-ihtiyaç,  zinayı-cariye, çok eşlilik veya başka yollarla yani hile şerri diyeceğimiz yöntemlerle yapabilirler. Hak-Batıl arasında toplumların evrimini belirlemek mümkün değildir. Emek-Sermaye arasında da tarih akmaz. Kimi zaman servetler az lüks, gurur, keyif, yalakalık veya başka şeyler için gözden çıkarılır. İnsanın gururu kimi zaman emeği de-sermayeyi de yener. Yöneticiler çoğu kes doğru bildiklerini değil halk yardakçılığı yaparak karar verirler. Burada yöneticilerin değil halkın istekleri genelde yöneticileri bastırabilir.

Toplumu eviren mekanizmalar ekonomi, din, hukuk, kahramanlar vb. birçok kavram sıralanabilir. Ancak kavramların arkasında gizli olan Marksist teorinin aksine “sınıf savaşımı” değil “var olma duygusudur”. Tarih sahnesinde sınıflar savaşır bu doğrudur. İnsanlar para kazanmak için her kavramın arkasına da sığınır. Nasıl ki ekonomi için kavramların (tanrı, ahlak, din, dil vb.) arkasına gizlenme vardır, aynı tarzda insanlar “ön plana” çıkmak için sermaye kavramını da kullanırlar. Burada sermaye ulaşılması hedeflenen üst değer değildir. Sermaye için diğer kavramlar yönlendirici değil kullanıcı araçlardır sadece. Sermaye ön plana çıkmak için en ideal yol olduğu için sermaye kavramı diğer kavramlar arasında ulaşılması gereken bir üst kavramdır. Organik evrimin mekanizmalarından “ihtiyaçlara göre” seçimi insan yapar. İnsanın diğer canlı türlerinden farkı olan “özgür olma” öznesini göz ardı etmemek gerekir. Siz bir adaya dünyanın bütün servetini yığın, başına da sadece bir insanı bırakın. Belli bir süre sonra ona iki seçenek sunun 1: Tek başına, bütün servetin üzerinde durup burada son model teknolojik olanaklarla mı hayat sürmek istersin yoksa 2: sıradan ama insanlar arasında itibarlı biri mi olmak istersin. İki seçenekten hangisi seçilir sizce? Elbette ikinci seçenek… Servet sadece bir araçtır. Mutluluk servette kesinlikle değildir. Servet için tarih boyunca insanların birbirlerine köle olmaları, sadece hayatta kalma mücadelesidir. Servet için birçok şeyin gözden çıkarılmasında sömürünün katılaşmasından doğar. Varsayalım servetin olmadığı bir dünyada yaşıyoruz. Dininde, emeğinde, sermayenin de, ırkların da vb. bütün sınıflara bölen kavramların olmadığı bir dünyada yaşasak bile, insan özgürlük için/kendisini ifade etmek için mücadele edecektir. Sınıfsal mücadele sonuç vermeyeceği için, kişilerin var olma duyguları ahlaki-bilinçli davranışlarıyla komünlere yansıtılabilir.

***

Gördüklerimiz, giydiklerimiz, okuduklarımız, dokunduklarımız ve beslendiğimiz yiyecekler bizleri oluşturuyor.

 Beynimizi, bedenimizi ve özümüzü oluşturanlar kısaca “biziz”. Müzik dinlediğimizde ruhumuzu şekillendirdiğimizi unutmayalım. Boşuna dememişler müzik ruhun gıdasıdır. Saldırganlaştıran müzikler ruhumuzu doyurmaz, hep boşluklar bırakır. Gördüklerimiz doğa ruhuna ters, devşirme olması halinde görme ihtiyacımızı kısıtlar. Çağımızın olmazsa olmazı bilgisayar-internet birçok imkân sunmasına rağmen, bizleri göz göze gelmemizi engeller. Kentin yapay tasarımı dışında, doğa seyahatleri, insani ilişkiler ve sosyal aktiviteler bizlere aidiyet duygusunu vererek, internetin yapay camı dışında gerçek hayatı his ettirerek “öz” varlığımızı oluşturur.    

Ne ile besleniyorsak oyuz. Kaba zevkler için hayvancılık çevremizi, hayvan etinden beslenmek de kişiliğimizi bozar.

 Ette protein vardır, fazla proteinde zararlıdır-yağ yapar. Doğada duran meyveler, sebzeler koparıldığı zaman bitkiler zarar görmez. Elma, erik, muz vb. meyveler yenilmek için bekliyor. Hayvanlar ise bizim gibi birer canlı varlıktır.                          Onları öldürmek toplumsal, kişisel olarak insanda, öldürme duygusunu meşrulaştırır. İnsanın kendi istekleri başkasına zarar verdiği yerde, onu sınırlaması sorumluluğu insana verir. Özgürleşmek için kendi “öz” varlığının kararlarını uygulamak, onu pratiğe dökmek “ben varım” demektir. Peygamberlerin, Filozofların kendilerine uyulması gereken listeler çıkarmaları öz benliğin his edilmesi içindir. İnsanın gerektiği yerde kendine “dur” demesi ve kendine hâkim olması öz-güveni meydana getirir.

Sorumsuzluk, -bana ne- demek, alaya almak; insanı her zaman saldırgan yetiştirir. Toplumu bin kere yenilerseniz “kişilerin” sorumsuz olması toplumda terör estirir. O yüzden toplumların evrimsel mekanizması “hukuk” olursa; kişileri zora sürükler. Sen vermez isen ben alırım ile binlerce yasa fayda etmez. Toplumsal evrimde faal olması gereken tek ilke “ahlaki” sorumluluktur. Ahlakın ilkeleri konusunda ortaya atılan teoriler vardır örneğin ödevci, pragmatik, dinsel vb. teoriler evrensel olamazlar. Empati ilkesinde birleşen bir ahlaki sorumlulukla toplumun özgürleşmesi mümkündür.  

Kıvançla…

Etiketler : , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

1 Kere Cevaplanmış to “Otorite ve Anarşi: Toplumsal Evrimin Mekanizmaları”

  1. 1
    kemal sargın Says:

    evrim denen saçmalığın hala kabul görmesi inanılacak bir şey değil.burda ki yazıda insanın yaratılışının evrim den anlaşılması söyleniyor..ama düşünülürse bir yaratıcı (Allah) tarafından yapıldığını görmeyecek kadar ahmaklaşmaması lazım insanın..ayetlere bakalım: (O insanı bir alekadan (embriyodan) yarattı.
    HİCR 26....42 . Ayet
    Andolsun ki biz insanı kuru bir çamurdan şekillenmiş bir balçıktan yarattık. (96/2))...RAF 11...27. Ayet
    Sizi yarattık sonra size biçim verdik sonra da meleklere: "Âdem'e secde edin" dedik; hepsi secde ettiler yalnız İblis secde edenlerden olmadı.... bu kadar apaçık gerçekler ortadayken ve bilim bunu yeni farkederken insanın kendi kendine yaratılması olur mu....



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank