Otorite ve Anarşi: Özgürlük (I)
Burjuva medyası otorite karşıtı her kavramı çarpıttığı gibi Anarşi kavramını da yutmuştur. Komünizm, Şeriat, Anarşizm vb. kavramlar neredeyse bütün halkın iliklerine korku salar gibidir. Ben Şeriat ve Komünizm karşıtı biriyimdir. Komünizmin emek-sermayeye dayanan sığ özgürlük anlayışı ile Şeriat’ın sınırlayıcı naslarına sığınacak değilim elbet. Her hakkı hak sahibine teslim etmek ve bütün sansürlenmiş kavramları gün ışığına teslim etmek, erdem sahiplerinin huyu olsa gerek. Günümüz dünyasında ılımlı İslam, bıyıklı İslam, şeyhli ve sarıklı İslam insanların pek zoruna gidiyor değildir. Çünkü burjuva-otorite medyası insanları yenidünya düzenine hazırlamak için ılımlı İslam’ı da sevimli göstermektedir. Benim burada anlatmak istediğim Şeriat ve ılımlı İslam değildir. Ancak medyanın nasıl her şeyi çarpıttığına dair birkaç örnek vererek konuya giriş yapmak istiyorum.
Radikal İslam denilen düşünce tarzı, aslında özgür İslam’dır. Burada radikalizmi savunduğum için ürkütmüş olabilirim, aklını kullanan her birey ve ilgili kişiler bilir ki; Radikal İslam’ın temelindeki özgürlük sınırlı olsa da ılımlı-sevimli gösterilen İslam’dan çok daha geniştir. Ilımlı İslam’da şeyhler vardır, ağabeyler vardır, liderler vardır, önderler vardır, otoriteler vardır ve tartışma yasaktır. Tam bir kurum yapısına sahip olup, hiyerarşi görülür. Ilımlı İslam zehirli beyaz su gibidir. Oysa radikal İslamcıları tanıyan her kişi bilir ki özünde “Tanrıdan başka her şeye itiraz hakkı vardır.” Radikal İslam’ın Peygamberi hata yapabilir.
Ilımlı İslam’da ise şeyh, ağabey, önder, halife ve bütün büyükler hatasızdır. Yumuşak bir teslimiyet vardır. Duyguların teslimiyeti vardır. Radikal İslam’da zalim yöneticiye karşı çıkmak farzdır, takkıye (köprüyü geçene kadar ayıya dayı demek) haramdır-şirktir. Ilımlı İslam’da ise her şey mubahtır. Otoriteye başkaldırmak haramdır ve günahtır. Şimdi sizlere soruyorum “Cemaat deyip otoriteyi İnsanların zihnine kazıyan akım nasıldır?” Yine sizlere soruyorum “Emperyalizme radikal bir çıkış yapıp el sıkışmayan akım nasıldır?” İşte otoritelerin kavramların içini boşaltarak öcü haline getirdiği şeriat aslında Ilımlı İslam’dan binlerce kat daha iyidir.
Komünizm de aynı şekilde öcü haline dönüştürülüp çocuklara bile ezberletilmiş iğrenç bir kavram olarak tanıtılır.
Liberalizm ve liberal-demokrasi ise yumuşak bir kavramdır. İnsanlara güzel ve sevimli gelir. Ne var ki Komünizm de sınıfların ortadan kalkması, emekçi bir toplumun meydana gelmesi ve sermaye ile tanrılık taslayanları yok etmek vardır. Liberalizm vahşidir, iticidir, yarıştırır, karıştırır, bütün ilişkileri ve dostlukları paraya dayandırır. Aslında bizim en çok bildiğimizi sandığımız şeyler en çok cahil olduğumuz konulardır. Çünkü en çok anlatılan çok büyüktür ve iyice öğrenmek elzemdir. En az duyduklarımız ise az oldkları için bir çırpıyla öğrendiğimizde büyükleri unuturuz.
Komünizm ve Şeriat verdiğimiz iki kavramdır. İğrendiğiniz ne kadar kavram varsa aslını araştırırsanız bileceksiniz ki, -belki de- en çok arzuladığınızdır.
Anarşizm! Halk yığınları bu ismi, “kaos, düzensizlik, her şeye karşı çıkmak” olarak anlamıştır. İnsanın duyunca iğreneceği bir kavram olarak sunulmuştur. Peki niye? Otoritelerin medyasında çirkin olarak tanıtılan ne kadar aydın ve akım varsa bence okuyup araştırın. Zira otorite yönettiği ve bastırdığı bireylerin özgürleşmesini istemez. Özgür insan hiçbir efendinin-partinin oyuncağı olamayacağı için otoritelerin sonunu hazırlar. O yüzden halkın uyuması demek; Otoritelerin ölümsüzleşeceği ortamın yaratılması demektir. Anarşizm; sözcük anlamı olarak da, terim anlamı olarak da “Anti-Otorite” demektir. Otorite nedir peki? Otoriteyi şimdiki kavramdan biraz tarihteki/toplumdaki karşılıklarına bakalım; Efendi, Tahakküm, Zorbalık, Zalim, Diktatör, Siyasetçi, Diplomat, Müsteşar, Bürokrat, Kral, Tanrılar, Putlar vb. ne kadar mazlum halkı/halkın büyük çoğunu yöneten sınıf varsa onlara otorite denir. Bir toprak parçası üzerinde sınırları çizilen bir yerde otorite vardır. Aynı şekilde insanın özgürlüğünü kısıtlayan aile, duygular, tabular, dogmalar, putlar ve zihinsel otoritelerde vardır. Zihinsel putların dışa vurumu halk arasında otorite olma duygusunu doğurur. Bencilik, popülizm, ego-enaniyet vb. psikolojik-duygusal iç oluşumlar yok olmadan toprak parçası üzerinde ki otoritelerin de sonu gelmez/gelemez.
Otoritelerin oluşması için bazı şartlar gereklidir. Otoritenin kaynağı ise devlettir. Devletin kaynakları ise şunlardır: Birincisi, toprak parçası İkincisi, insani öğe, Üçüncüsü, siyasi öğe Dördüncüsü ise, otoritedir.
Birincisi; Toprak parçası: Ülkede diyebiliriz. Feodal sistemlerde bir kral-ağa-bey olur onun büyük bir toprak parçası olur. Veya modern devletlerde bir ulus olur o ulusun üzerinde olduğu bir kara parçasında yaşarlar.
İkincisi; İnsani öğedir. Toprak parçası tek olursa otorite oluşmaz. Çünkü onu dinleyecek, hizmet edecek, köle olacak, ücretle çalışacak ama büyük payın otoritelere düşeceği bir ortam oluşamaz. İnsani öğe devletin en büyük temelidir, daha doğrusu ezilen ve bastırılan halk devletin en temel öğesidir.
Üçüncüsü; Siyasi öğedir. Halk arasında yükselen bir sınıf diyebiliriz. Siyasi öğelerin temeli, Bakunin’e göre, “dindir, kuvvettir ve akıldır.” Marksizm’e göre din devletten türer. Oysa bu yanlış bir analizdir. Tam tersine devlet dinden çıkar. Totemist veya diğer ilkel dinlere baktığımızda şayet bir kişi bile yaşarsa dinin ortaya çıkması kaçınılmazdır.
Kuvvet ise sermaye-para-işçinin bedeni-kabile veya bir diktatörü doğuracak azınlığın silahlı-sermayeli gücünün birleşmesi ve bir topluma hüküm etmesidir. Zaman zaman kuvvetin kaynakları değişse de, sonuç itibarıyla bu kuvvetin temeli yine uyutulan halka dayanır. Bir başka köken ise akıldır. Demokrasi-Cumhuriyet veya Sosyalizm. Halkın kendi arasında bir zümreyi baş tacı etmesi, yönetime getirmesi, onu kollaması vb. şeyler. Siyasi öğeler halkın çoğunluğundan değil, azınlığından meydana gelir. Halklar bir diktatörü meydana getirmek için, irade kullanmışsa demek ki! kendisini yönetecek ve kargaşa çıkarmayacak akla sahip değildir. Oysa kargaşanın olduğu yerde devlet vardır, devletin olmadığı yerde kargaşa olmaz.
Dördüncü öğe: Otoritedir. Siyasilerin dış ve iç düşmanlara-halka karşı kullanması gereken yeterli silah ve askeri-polisi güce sahip olması ve halkı kontrol etmesidir.
Devletin ve devletten doğan otoritenin kaynağını tespit ettikten sonra Anarşizmin daha somut amacını da anlayabiliriz. Toprak parçası ve İnsani öğe doğal bir haktır. Doğada ki bütün canlılar da, kara parçası ve üzerinde yaşayan canlılar vardır. Siyasi öğe ile, otoriteye karşı çıkmak ve onu doğal süreçlerle ortadan kaldırmaya Anarşizm diyebiliriz. Aristoteles “İnsana siyasi hayvan” demiştir. İnsanı hayvanlardan ayıran tek şey, siyaset değildir. İnsanın temel özellikleri; ahlak, bilgi, düşünce, simgeler, aletler vb. birçok şey sayılabilir. İnsanlardaki bu özelikler, hayvanlarda az olursa bile insanın daha gelişmiş olduğu tartışılmaz bir gerçektir.
Bu bir yazı dizisidir, devamı var…
Kıvançla…
Burjuva medyası otorite karşıtı her kavramı çarpıttığı gibi Anarşi kavramını da yutmuştur.
Komünizm, Şeriat, Anarşizm vb. kavramlar, neredeyse bütün halkın iliklerine korku salar gibidir. Ben Şeriat ve Komünizm karşıtı biriyimdir. Komünizmin emek-sermayeye dayanan, sığ özgürlük anlayışı ile Şeriat’ın sınırlayıcı naslarına sığınacak değilim elbet. Her hakkı hak sahibine teslim etmek, ve bütün sansürlenmiş kavramları gün ışığına teslim etmek, erdem sahiplerinin huyu olsa gerek. Günümüz dünyasında ılımlı İslam, bıyıklı İslam, şeyhli ve sarıklı İslam insanların pek zoruna gidiyor değildir. Çünkü burjuva-otorite medyası insanları yenidünya düzenine hazırlamak için ılımlı İslam’ı da sevimli göstermektedir. Benim burada anlatmak istediğim, Şeriat ve ılımlı İslam değildir. Ancak medyanın nasıl her şeyi çarpıttığına dair, birkaç örnek vererek konuya giriş yapmak istiyorum. Radikal İslam denilen düşünce tarzı, aslında özgür İslam’dır. Burada radikalizmi savunduğum için ürkütmüş olabilirim, aklını kullanan her birey ve ilgili kişiler bilir ki; Radikal İslam’ın temelindeki özgürlük sınırlı olsa da ılımlı-sevimli gösterilen İslam’dan çok daha geniştir. Ilımlı İslam’da şeyhler vardır, ağabeyler vardır, liderler vardır, önderler vardır, otoriteler vardır ve tartışma yasaktır. Tam bir kurum yapısına sahip olup, hiyerarşi görülür. Ilımlı İslam zehirli beyaz su gibidir. Oysa radikal İslamcıları tanıyan her kişi bilir ki özünde “Tanrıdan başka her şeye itiraz hakkı vardır”…
Radikal İslam’ın Peygamberi hata yapabilir. Ilımlı İslam’da ise şeyh, ağabey, önder, halife ve bütün büyükler hatasızdır. Yumuşak bir teslimiyet vardır. Duyguların teslimiyeti vardır. Radikal İslam’da zalim yöneticiye karşı çıkmak farzdır, takkıye (köprüyü geçene kadar ayıya dayı demek) haramdır-şirktir. Ilımlı İslam’da ise her şey mubahtır. Otoriteye başkaldırmak haramdır ve günahtır. Şimdi sizlere soruyorum “Cemaat deyip otoriteyi İnsanların zihnine kazıyan akım nasıldır?” Yine sizlere soruyorum “Emperyalizme radikal bir çıkış yapıp el sıkışmayan akım nasıldır?” İşte otoritelerin kavramların içini boşaltarak öcü haline getirdiği şeriat aslında Ilımlı İslam’dan binlerce kat daha iyidir.
Komünizm de aynı şekilde öcü haline dönüştürülüp çocuklara bile ezberletilmiş iğrenç bir kavram olarak tanıtılır. Liberalizm ve liberal-demokrasi ise yumuşak bir kavramdır. İnsanlara güzel ve sevimli gelir. Ne var ki Komünizm de sınıfların ortadan kalkması, emekçi bir toplumun meydana gelmesi ve sermaye ile tanrılık taslayanları yok etmek vardır. Liberalizm vahşidir, iticidir, yarıştırır, karıştırır, bütün ilişkileri ve dostlukları paraya dayandırır. Aslında bizim en çok bildiğimizi sandığımız şeyler en çok cahil olduğumuz konulardır. Çünkü en çok anlatılan çok büyüktür ve iyice öğrenmek elzemdir. En az duyduklarımız ise az oldkları için bir çırpıyla öğrendiğimizde büyükleri unuturuz.
Komünizm ve Şeriat verdiğimiz iki kavramdır. İğrendiğiniz ne kadar kavram varsa aslını araştırırsanız bileceksiniz ki, -belki de- en çok arzuladığınızdır.
Anarşizm! Halk yığınları bu ismi “kaos, düzensizlik, her şeye karşı çıkmak” olarak anlamıştır. İnsanın duyunca iğreneceği bir kavram olarak sunulmuştur. Peki niye? Otoritelerin medyasında çirkin olarak tanıtılan ne kadar aydın ve akım varsa bence okuyup araştırın. Zira otorite yönettiği ve bastırdığı bireylerin özgürleşmesini istemez. Özgür insan hiçbir efendinin-partinin oyuncağı olamayacağı için otoritelerin sonunu hazırlar. O yüzden halkın uyuması demek; Otoritelerin ölümsüzleşeceği ortamın yaratılması demektir. Anarşizm; sözcük anlamı olarak da, terim anlamı olarak da “Anti-Otorite” demektir. Otorite nedir peki? Otoriteyi şimdiki kavramdan biraz tarihteki/toplumdaki karşılıklarına bakalım; Efendi, Tahakküm, Zorbalık, Zalim, Diktatör, Siyasetçi, Diplomat, Müsteşar, Bürokrat, Kral, Tanrılar, Putlar vb. ne kadar mazlum halkı/halkın büyük çoğunu yöneten sınıf varsa onlara otorite denir.
Bir toprak parçası üzerinde sınırları çizilen bir yerde, otorite vardır. Aynı şekilde insanın özgürlüğünü kısıtlayan aile, duygular, tabular, dogmalar, putlar ve zihinsel otoritelerde vardır. Zihinsel putların dışa vurumu halk arasında otorite olma duygusunu doğurur. Bencilik, popülizm, ego-enaniyet vb. psikolojik-duygusal iç oluşumlar yok olmadan toprak parçası üzerinde ki otoritelerin de sonu gelmez/gelemez.
Otoritelerin oluşması için bazı şartlar gereklidir. Otoritenin kaynağı ise devlettir. Devletin kaynakları ise şunlardır: Birincisi, toprak parçası İkincisi, insani öğe, Üçüncüsü, siyasi öğe Dördüncüsü ise, otoritedir.
Birincisi; Toprak parçası: Ülkede diyebiliriz. Feodal sistemlerde bir kral-ağa-bey olur onun büyük bir toprak parçası olur. Veya modern devletlerde bir ulus olur o ulusun üzerinde olduğu bir kara parçasında yaşarlar.
İkincisi; İnsani öğedir. Toprak parçası tek olursa otorite oluşmaz. Çünkü onu dinleyecek, hizmet edecek, köle olacak, ücretle çalışacak ama büyük payın otoritelere düşeceği bir ortam oluşamaz. İnsani öğe devletin en büyük temelidir, daha doğrusu ezilen ve bastırılan halk devletin en temel öğesidir.
Üçüncüsü: Siyasi öğedir. Halk arasında yükselen bir sınıf diyebiliriz. Siyasi öğelerin temeli, Bakunin’e göre “dindir, kuvvettir ve akıldır.” Marksizm’e göre din devletten türer. Oysa bu yanlış bir analizdir. Tam tersine devlet dinden çıkar. Totemist veya diğer ilkel dinlere baktığımızda şayet bir kişi bile yaşarsa dinin ortaya çıkması kaçınılmazdır.
Kuvvet ise sermaye-para-işçinin bedeni-kabile veya bir diktatörü doğuracak azınlığın silahlı-sermayeli gücünün birleşmesi ve bir topluma hüküm etmesidir. Zaman zaman kuvvetin kaynakları değişse de sonuç itibarıyla bu kuvvetin temeli yine uyutulan halka dayanır. Bir başka köken ise akıldır. Demokrasi-cumhuriyet veya sosyalizm... Halkın kendi arasında bir zümreyi baş tacı etmesi, yönetime getirmesi, onu kollaması vb. şeyler. Siyasi öğeler halkın çoğunluğundan değil azınlığından meydana gelir. Halklar bir diktatörü meydana getirmek için irade kullanmışsa demek ki kendisini yönetecek ve kargaşa çıkarmayacak akla sahip değildir. Oysa kargaşanın olduğu yerde devlet vardır, devletin olmadığı yerde kargaşa olmaz.
Dördüncü öğe: Otoritedir. Siyasilerin dış ve iç düşmanlara-halka karşı kullanması gereken yeterli silah ve askeri-polisi güce sahip olması ve halkı kontrol etmesidir.
Devletin ve devletten doğan otoritenin kaynağını tespit ettikten sonra Anarşizmin daha somut amacını da anlayabiliriz. Toprak parçası ve İnsani öğe doğal bir haktır. Doğada ki bütün canlılar da kara parçası ve üzerinde yaşayan canlılar vardır. Siyasi öğe ile otoriteye karşı çıkmak ve onu doğal süreçlerle ortadan kaldırmaya Anarşizm diyebiliriz. Aristoteles “İnsana siyasi hayvan” demiştir. İnsanı hayvanlardan ayıran tek şey siyaset değildir. İnsanın temel özellikleri; ahlak, bilgi, düşünce, simgeler, aletler vb. birçok şey sayılabilir. İnsanlardaki bu özelikler hayvanlarda az olursa bile insanın daha gelişmiş olduğu tartışılmaz bir gerçektir.
Bu bir yazı dizisidir, devamı var… Kıvançla…
"Şüphesiz insan Rabbine karşı nankördür/
Ve kendisi de buna(bu nankörlüğe) şahiddir"
-Âdiyât 6-7-
Kasım 9th, 2010 at 09:23