Öteki Mahalleli, Hem de Örtülü Milletvekili
İtiraf etmeli ki, bilmiyordum. Seçtiğimiz fanusun dışından, (kimilerine) bu kadar çirkin göründüğümüzü bilmiyorduk.
Fanus
Hepimiz için, yaşadığımız ortam; içinden çıkmadan yetiştiğimiz dönemlerde birer fanustur.
Bizim fanusta, yani mahallede hayat; henüz ilk öğrenişlerimizin hevesi ile eşsiz ve güzeldi. Eksik olan her şeye rağmen, hayata yeni filizlenmenin neşesiyle mutlusunuzdur.
Fanusum dediğim mahallemiz kozmopolit değildi. O kadar benzerdik ki birbirimize, öteki olanları tanımamız, geç bile oldu, diyebilirim. Ya da ötekileri göremeyecek kadar, bizimkileri izlemenin hoşnutluğu ve sarhoşluğu içindeydik; yeni tanıdığımız mahalle ahalisine özeniyor ve özdeşleşiyorduk… Bu mahallenin önde gelenlerinden, bizi; mahalleli yapacak dini, kültürel ve sosyal hertür bilgiyi öğrenmek şevki vardı içimizde… Namaz huzuru, oruç mutluluğu, komşu hakkı, fakir fukara hatrı, tesettür ve daha birçok İslam ahlakı ve toplumsal ananeler nakşedilirken iliklerimize kadar, çoğumuz hevesliydik. Çünkü kendi kendimizle huzurluyduk. Ötelenmiyor, kucaklanıyorduk.
Sonra mahallemizin dışındakileri tecrübe etme zamanı geldiğinle, itelenerek, ötelenerek, yaralanarak da olsa diğerlerini tanıdık. Tıpkı çocukluğumuzda tecrübe ettiğimiz ilk tanışmaların, kötü olanları gibi, acı verici idi. Yeni tanıdığınız çocuğun, beklemediğiniz bir anda itmesiyle nasıl canınızın yandığını, en kötüsü ise yürekten hırpalandığınızı hatırlarsınız! Donup kalmak… Neden??? sorusuyla boğazınızda düğümlenmiş hıçkırıkla asılı kalmak! Ya da kimilerimiz tek başına isyandır ya…Kalkmış ve aynı karşılığı vermiştir; bütün gücüyle iterek!
Nihayetinde; sadece öteki mahallenin değil, bizim mahallenin yaramaz çocuklarını da tanıdık. Onların yüzlerinde tenakuzlarla hareketlenen afacanlıkları izledik. Bana ve bize yansımalarıyla gözledik, öğrendik ve şekillendik. Evet bizim mahallede de haylaz olanlar vardı. Mahallemiz bize dikensiz bir gül bahçesi vaat etmiyordu.
İlginç olan şu ki; şimdilerde yani bizim mahalle, merak edileli beri, sanki daha çok yaramazlarımızla ve bizim tenakuzlarımızla(çelişkilerimizle), bahçemizdeki dikenlerimizle ilgililer! Lakin bizim mahalle sadece onlar ve bu kadar değil ki! Bana mahallemi sevdirenlerden hiç bahsetmiyorlar, onları tanımak istemiyorlar gibi... Gülü değil dikenleri dermekle meşguller … Ayşe Arman’ın yinelenen öteki mahalle yazılarından kast ettiğimi anlamışsınızdır. Tenakuzlarımıza kilitlenmiş, bizi buralardan örselemeye yahut kendince, tanıdık bir şeyler bularak kendi toplumlarıyla özdeşleştirmeye çalışan (mı desem) yazı dizisi acaba nasıl bir amaca hizmet etmiş oluyor?
Soruyorum fakat cevabı kendinde aşikâr sanırım.
Fakat yine itiraf etmeliyim ki, bizim eksik bıraktığımız koltukları, masaları, köşeleri ya da sıraları istedikleri gibi doldurmalarına, tamamlamadığımız cümleleri tamamlayıp, kurmadığımız kelimeleri bizim yerimize kurmalarına engel olamayacağımızı da bilmeliyiz. Şu bir gerçek ki, biz sinema, tiyatro, magazin ya da bütün görsel ve sözel medya ile yahut bütün sosyal, ticari ve kültürel alanlar sayesinde onları tanıdık. Oysa onların yer edindiği bu sahalarda biz kendi gerçekliğimizle var olamadık, yoktuk, karşılaşmadık. Çünkü biz; bu yolların hiçbirini etkin ve yetkin kullanamadık ve öteki mahalle tarafından hemen hemen hiç anlaşılamadık. Bize olan meraklarının en güçlü nedeni kanaatimce budur. Ürkütücü bir sahnenin, gizli bir romanın, yasak bir sinemanın oyuncularıyız onlar için…
Durum böyle fakat öteki mahallenin her köşesine oyun kuranlar, kendi mahallelerinde çok da misafirperver değillerdi! Sadece yazarlar sahnesine baksanız dahi örtülü kaç yazar, buyur edilmiş görürsünüz.
İşte bu nedenle olmalı, çok da doğru analiz edememeleri…
“ Başörtülü aday yoksa oy da yok”
“buluşan kadınlar” sivil inisiyatif grubunun başlattığı bu kampanyayı da duymuşsunuzdur. Yazım bu düşünceye bir nebze analiz, biraz da ek bir nefes olsun isteğiyle yazılmıştır.
Malum ilk başörtülü milletvekilimiz Merve Kavakçı yuhalanarak ötelenmişti. Yasak bir kitabın kahramanını yanı başlarında görmekle dehşete düşenler,derhal itip düşürdüler.
Fakat şimdi; eşitlikçi, çoğulcu, özgürlükçü bir anayasa ve bu anayasanın meclisinde olmak istiyorsak! Her mahalle fanusunu kırmalı, gökkubbe fanusunda birleşip, örtülü yahut örtüsüz kimliklerimizin yerine; sözkonusu olan "kadın hakkı" olduğu için öncelikle kadınlar olarak ve sonra da insan olarak birleşmeliyiz. Kabul etmeliyiz ki “ Yapsınlar” diye beklemeye hakkımız yok.
Yapmalıyız!
yüreğize sağlık çok dille getirmişsiniz...kanayan yaramızı inşaallah sabır ve sukut ile çüzüleçektir..selametle kalın
Mart 28th, 2011 at 00:13yüreğize sağlık çok güzel dille getirmişsiniz…kanayan yaramızı inşaallah sabır ve sukut ile çüzüleçektir..selametle kalın
Mart 28th, 2011 at 00:15