Ortadoğu ve Demokrasi
Adaletsiz bir ‘dünyada’ suçu iradede/otoritede aramak: Oksijensiz bir ‘alemde’ suçu ağaçlarda aramak gibidir!
Demokrasinin yüzlerce tanımı yapılmış, ama bana kalırsa en güzel tanımı Churchill yapmış. Churchill, “Demokrasi” “Berbat bir rejimdir. Ama rejimlerin en az berbat olanıdır.” diyor.
Demokrasinin ve özellikle demokrasiyi uygulayanların eleştirisine girmek istersek, ciltler dolusu yazmak mümkün. Ama insanoğlu daha iyi bir şey bulamamış denilse de biz, tarihsel süreç içinde daha iyi bir sistem bulunacağı veya bulunamayacağı konusuna nokta koymak istemiyoruz.
Tüm siyasi doktrinler, kuramlar ve kurumlar insanın ve toplumun daha zengin, daha mutlu, daha müreffeh ve güven içinde yaşaması için vardır. Hiç bir rejim ve sistem kutsal değildir, ilelebet payidar kalacak da değildir, asıl kutsal olan tüm rejimlerin, sistemlerin, ideolojilerin hatta daha ileriye gidersek dinlerin varoluş amacı olan ‘İNSAN’ dır.
Perestroika’dan (Yeniden Yapılanma) sonra dünya gündeminde ayaktaki tek siyasi rejim gibi görünen, en azından büyük rakibi komünizmi perişan etmiş olmanın zaferini yaşayan demokrasinin belki de bu günlerde, tam da bu zafer sarhoşluğu döneminde daha ciddiyetle incelenmesi ve tenkit edilmesi gerekir…
Hemen belirtelim ki bu tenkitlerin yapılması demokrasinin lehine, yapılmaması aleyhine olacaktır. Başka bir ifadeyle; şayet bu zafer sarhoşluğunda olan demokrasi, kendi haline bırakılırsa kaybeden demokrasi ve haliyle demokrasiyi kullanan insanlar olacaktır…
Ayrıca başkalarının demokrasisini bilmediğimizden (Hem bilsek dahi başkalarının demokrasisinden bize ne!) tenkit ve incelemeye tabi tutulacak demokrasinin bizim yaşadığımız bölgenin demokrasisi olduğunu peşinen söylemekte de fayda görüyoruz…
Robert Dahl’ın “Polyarchy” adını verdiği demokrasilerin şu özellikleri bulunmaktadır:
- Seçimle iş başına gelen yöneticiler
- Özgür ve hilesiz seçimler
- Herkese tahsis edilmiş oy hakkı
- Ofislere, kurumsal pozisyonlara herkesin ulaşma hakkı
- İfade özgürlüğü
- Özgür basın
- Kurumsal otonomi
Andreas Schedler, bunlara; adaletli gelir dağılımını da eklemiş.
Gerçekten de iyi bir bakış açışıyla bakıldığında; Ortadoğu ülkelerindeki demokrasinin, sadece bir seçim sandığına indirgenmiş olduğu görülecektir… Bununla beraber demokraside kötü ve huysuz bir duruma dikkatleri çekmek isterim: Rakama dayanma olgusu… Örneğin; yüz adet (sıradan) taş, on inci’den üstündür…
Yani; bir ülkede yüz kişilik bir seçmen kitlesinin olduğunu düşünün. Bu kitlenin yetmişi hırsızlardan oluşuyorsa, yağmalama ve ihale yoluyla yapılan ‘hırsızlığı’ ve benzeri işleri yasaklayan kanunların kaldırılması demokratik olacaktır. Ne tuhaf!
Peki, Ortadoğu halkları, Hıristiyanlığı, Yahudiliği veya İslam dışı herhangi bir inancı benimsemediği müddetçe, demokrasiden istedikleri huzur veya hukuku alabilecekler mi? Daha da önemlisi inançlarından (İslam’dan) vazgeçmedikleri sürece, bu demokrasinin sahipleri, Ortadoğu halklarını rahat bırakacaklar mı?
Bu rejimin Batı ve Grek menşeli olması, bu rejimin kötü veya Ortadoğu’ya uygulanamaz olduğunu göstermez. Fakat Ortadoğu halklarının başka bir kültürü temel aldığının altını çizmek ve göz önünde tutulmasını istedik.
Ve yine biliyoruz ki Batı, Ortadoğu halklarının kara kaşına, kara gözüne sevdalı değil...
Fakat tüm bu bilinmezlere rağmen özellikle belirtmek isterim ki; demokratikleşemeyen bir toplumda ve demokrat bireylere sahip olamayan ülkelerde salt demokrasinin (Demokrasi söyleminin) ne derece faydalı olacağı da bambaşka bir muamma!
İslamileşmeden İslamiyet’in tek başına kâr etmediği gibi, bölgede ve dünyada da demokratlaşmadan tek başına demokrasinin de insanlık huzuru ve refahı için bir işe yarayamayacağı kanısındayız…
Peki, demokrasi ve islam aynı şeyler midir ki apayrı kültürden olan Ortadoğu halklarına dayatılmakta?
Demokrasiyi bilmeyenimiz yoktur (ki yukarıda az da olsa tanımını verdik), onun için İslam’ın ne olduğunu da söyleyip neticeye varmaya çalışacağız…
İslam’ın ne olduğu bizzat ikinci Şari’e (Kanun koyucu) sorulmuş ve şöyle bir yanıt alınmış:
Din: “Nasihattır”, dedikten sonra: İslam; “Allah’a inanmak ve ona ortak koşmamak, namaz kılmak, zekât vermek, oruç tutmak ve hac etmektir” demiştir. Yani; inandığına onun belirlediği düsturlarla ibadet etmektir…
Demokrasi bir (haklar) buketi iken; İslamiyet bir (vazifeler) demetidir…
İslamileşmeyen İslam toplumu, nasıl ki hilafeti saltanata dönüştürdü, demokratlaşmayan toplum da demokrasiyi köle ve despot arasında ara formül olan gelgitlere mahkûm edecektir…
Evet, demokrasiyi getirmek adına ‘demokrasi içinmiş’ süsü verilerek hala insan öldürülüyorsa, “Bir insanı öldürmeyi bir âlemi öldürme” ile eş tutan İslam adına, ‘İslam içinmiş’ süsü vermek kaydıyla insan öldürmenin arasında ne gibi bir fark var bilemiyoruz...
İslam'dan anlamayan, İslam’ı kavrayamayan bir halk, demokrasiden ne anlasın... Bazen soru cevabı üretir, bazı cevaplar da soru!