content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

01 Nis

Ortadoğu Alev Alev Yanıyor

Orta Doğu ülkeleri Azerbaycan,Türkiye, Suriye, Irak, Ürdün, İsrail, Lübnan, İran, Suudi Arabistan, BAE (Birleşik Arap Emirlikleri), Umman, Kuveyt, Bahreyn, Yemen'dir.I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu'na ait olan bölgenin İngiltere ve Fransa arasında 16 Mayıs 1916 tarihinde yapılan Sykes-Picot Antlaşması ile iki ülke arasında paylaşılmasını öngörülmüştür. Bölgenin idaresi savaş sonunda 25 Nisan 1920'de alınan BM kararıyla, manda hâkimiyeti ile yönetimi İngiltere'ye verilmiştir.

Bill Clinton Mayıs 1997'de "Yeni bir Yüzyıl için Ulusal Güvenlik Stratejisi " adı verilen belgeyi imzalamıştır. Belgenin özü"ABD çıkarlarına dayanan ekonomik milliyetçiliğin", gerekirse silah gücüyle dünyaya egemen kılınması üzerine bina edilmiştir. Aynı belgede şu cümleler yer almaktadır;200 milyon varillik petrol rezerviyle Hazar Denizi bölgesi (Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kafkasya, İran, Kuzey Irak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu) dünyanın artan enerji talebini karşılamada önemli bir rol oynamaya adaydır... Kendi petrol kaynaklarımız tükeneceğinden bu bölgedeki kaynaklara ulaşmak, ABD'nin yaşamsal çıkarlarından biridir.

NEDEN ORTADOĞU?

Dünyanın kanıtlanmış doğalgaz rezervlerinin ise yüzde 34'ü de Ortadoğu'dadır. Petrol tüketimi 2003'te günde 66 milyon varilken, 2020'de 119 milyon varil olacaktır. Ortadoğu petrolünün kalitesi bir hayli yüksek ve maliyeti de ucuzdur.

Ortadoğu dünya petrol rezervlerinin yüzde 65.4 üne sahiptir. Bu rezerv 1.047 milyar varildir. Mısır, Cezayir, Libya ve Tunus rezervleri de eklenince toplam, rezerv dünya rezervlerinin yüzde 69.6 sına ulaşmaktadır. Ortadoğu'nun potansiyel rezervleri ise 252.5 milyar varildir. 2002 Yılında Ortadoğu küresel petrol ihtiyacının yüzde 41.4 ünü karşılamıştır. Geleceğin küresel petrol ihtiyacını karşılayabilecek ve bu maksatla üretimi artırabilecek bölge Ortadoğu'dur.

Kuzey Amerika'nın 2025'e dek Ortadoğu'dan alacağı petrol yüzde 85 artacak, bunun büyük bir kısmı ABD'de tüketilecektir. 2025'e kadar Avrupa'nın Ortadoğu'dan petrol alımı yüzde 57, Japonya'nın yüzde 50, Pasifik'teki gelişmekte olan ülkelerin yüzde 100 ve Çin'in ise yüzde 500 artacaktır. Rakamlar doğrultusunda ABD gelecekte gücünü korumak istiyorsa BOP'u gerçekleştirmekten başka çaresi yoktur.

ABD'nin Ortadoğu petrollerini  kontrol altına alabilmesinin tek yolu Ortadoğu da bulunan bütün devletlerin parçalanmasını sağlamaktır. Yani Ortadoğu da bulunan 22 ülkeyi parçalayıp 220 eyalet haline getirerek bütün kaynakları elinde tutmak istemesidir.2030 yılında bitme noktasına gelmesi beklenilen petrolün yerini hidrojen yakıtı alacak. Hidrojen yakıtının ucuz yolla üretilebildiği tek maden ise BOR'dur.

Dünya bor rezervlerine bakıldığında bor yataklarının %76 ülkemizde bulunuyor ve bu bizi BOP'un tam hedefine yerleştiriyor.Türkiye için tek tehlike bor değil Ortadoğu da kurulacak bir Kürt devleti de bulunuyor. Olası bir Kürt devletinin kurulması demek Kars'tan Diyarbakır'a kadar olan bölümün Kürt toprakları olarak koparılması demektir. Yıllardır ABD'nin bu proje için harcadığı para su anda 1 trilyon doları bulmuştur buda şu demektir sadece Ortadoğu için ABD kendi ülke ekonomisinin 10'da 1'ini Ortadoğu'ya aktarmış. MİT raporlarında Ortadoğu da ciddi bir silahlanma ve biyolojik silah üretimi bulunuyor. Dünyada ve Türkiye de ki birçok strateji kuruluşlarına göre şu anda müttefikimiz görünen ABD 10 yıl içinde İran ve Suriye'yi 20 yıl içinde ise Türkiye'yi işgal edecektir. Yani ve bu topraklar 20 yıl sonra yeniden bir kurtuluş savaşı mücadelesi verecektir.

ORTA DOĞU ALEV ALEV YANMAKTADIR

Dünyanın en eski kültür ve yerleşim merkezlerinden birisi olan Ortadoğu, insanlık tarihi boyunca önemini korumuş ve birçok mücadelenin de merkezi olmuştur. 20. Yüzyıla girilmesiyle stratejik konumu daha belirgin hale gelen Ortadoğu, verilen önemin artmasına ve büyük aktörlerin dikkatlerini üzerine çeken bir cazibe merkezi haline gelmesine neden olmuştur. Dünya petrol rezervlerinin %65’i ve önemli geçiş yollarının bu bölgede yer alması Ortadoğu’nun bir ateş çemberine dönüşmesine neden olmuştur. Osmanlı Devleti’ni parçalayan güçler Ortadoğu’yu oluşturdukları suni sınırlar ile bölebildikleri kadar bölmüşler ve Arapları kendi içlerinde ayrı ayrı uluslar haline getirmeye çalışmışlardır. Yaşanan son gelişmeler ve bölgenin terör ve şiddet yumağı haline gelen görünümü hiç şüphesiz bu politikaların bir eseridir.

Arap Baharı diye başlayan ve Ortadoğu’ya demokrasi ve refah getireceği sanılan süreç adı geçen ülkelerin tamamını ateş topuna çevirdi. Toplumsal mutabakata en yatkın ve entelektüel birikimi en müsait ülke Tunus’u istisna tutarsak hepsi başlangıç noktasından daha kötü durumdalar. İç savaş bir illet gibi çeşitli oranlarda her birinde mevcut. İç bütünlüklerini koruyamadıkları yetmiyormuş gibi diğer ülkelerle de sürtüşme ve yer yer çatışma hâlindeler. Gelinen noktayı en iyi Suriye’nin içler acısı hâli özetliyor. Yüz binlerce insan öldü, milyonlarcası göç etmek zorunda kaldı, şehirler harabeye döndü. Daha kötüsü ülkenin geleceğine dair tahmin bile yapılamıyor.

En yakın komşusu olarak Suriye halkının acısından bize de başından beri pay düşüyor. Sayıları iki milyona yaklaşan göçmenleri barındırmak dahi başlı başına büyük mesele. Ama daha önemlisi Esed Rejimi’nin yıkılmasına odaklanan ve bunu bir onur meselesine dönüştürerek gereğinden fazla risk alan tavrımız ve çıkan fatura. Zaten bir ateş çemberinin ortasında duruyorduk, şimdi o ateş bize dokunmaya başladı. IŞİD terör örgütü her adımıyla ya bir dış politika kalemizi yıkıyor ya da içimize çatışma tohumları atıyor.

Ortadoğu ateş çemberi içine çekilirken, bu ateşin içerisine odun olarak ayılmak istenen ve atılanların ekser çoğunluğu ne yazık ki Âlem-i İslâm, Ümmeti Muhammed’dir.Irak’ın yaşadığı bir iç savaştır. Suriye öyle, Libya öyle. Şimdilerde Yemen yeni cephe olarak öne çıktı. Yine mezhep kimliği üzerinden ülkeyi iki parçaya ayırıyorlar. Irak ve Suriye’de yine mezhep kimliğinin belirleyici olduğu güç savaşları yaşıyoruz. Bir yıl sonra Basra Körfezi ülkeleri Suriye’ye dönebilir. Bir ya da iki yıl sonra S. Arabistan Irak’a dönebilir. Olmaz demeyin, olmaz dediğimiz neleri yaşadık son yirmi yılda.

Türkiye’nin  Ortadoğu’da söz sahibi olacağını biliyorlar. İşte bu yüzden, ayakta kalan, bütün coğrafyaya bir çağrı yapabilecek Türkiye’yi vuruyorlar. Türkiye tökezlemezse coğrafyaya yönelik bütün projenin çökme ihtimali var. Bu yüzden ardı ardına saldırılar gelecek, içeriden ve dışarıdan Türkiye’yi zorlayacaklar. Çökertemeseler bile en azından hareket edemez, sınırlarının ötesiyle ilgilenemez hale getirmek için var güçleriyle mücadele edecekler. Asıl savaş Türkiye üzerinden yapılıyor.

KORKULAN TÜRK VE İSLAM BİRLİĞİDİR

Asıl savaş Türkiye üzerinde yaşanıyor demektir. Özellikle son birkaç yıldır içeride neden bu kadar mücadele verildiğini, Türkiye’yi büyük yürüyüşünün neden içeride oluşturulan dirençle boşa çıkarılmak istendiğini düşünün. Türkiye’yi durdurabilirlerse coğrafyada önlerinde hiçbir engel kalmayacaktır. Yeni Türkiye perspektifi bu yüzden büyük bir meydan okumadır. Korkulan ve ateşin harlandırılmasının asıl nedeni ise Türk İslam Birliği oluşmasından korkulmasıdır.

Yanlış anlaşılmalara sebebiyet veren ve siyasi mülahazalara kurban edilmeye çalışılan bir birlikteliğin, güçlenmesini ve oluşmasını sağlayacak olan Türkiye liderliğindeki İslâm Birliği yok edilmek istenmektedir. Bunun içinde ne yazık ki düşmanlar kendi içinde yetiştirilmeye çalışılarak birlik, dirlik ve bütünlük içinde yaşaması gereken milletler birbirlerine düşman edilmeye çalışılmaktadır.

İnsanların farklı ırklara, farklı mezheplere, farklı kültürel yapılara sahip olmaları bir ayrılık değil, aksine bu farklılıklardan doğan zenginlikleri bir bütünlük ve birlik içinde harmanlayarak bir arada buluşturmak, güç oluşturmak hem imani hem de insani faydalar sağlar.

Türkiye liderliğinde oluşacak olan bir İslam Birliği, aradaki farklılıkları ayrışma değil birleşme zarureti olarak kabul ettirir ve de hangi inanç, mezhep, millet olursa olsun tüm insanlara karşı merhamet, şefkat, adalet ve de hakkaniyet ile muamelede bulunularak, herkesin rahata ermesini sağlayacak bir huzur, kardeşlik ve barış birliği oluşur.

Özellikle Türkiye’de iç kargaşalarla meşgul edilmeye devam edilirken, arada birde “Arap Baharı(!)” peydahlatılarak çoğunluğu Ortadoğu içinde bulunan milletleri kardeş kavgasına sevk ederek oluşması muhtemel Türk İslam Birliği oluşumundan uzaklaştırılma çalışmaları aralıksız sürdürülmektedir. Şayet bu birliktelik oluşturulamazsa, akan kanlardan, çıkan fitne fücurlardan, oluşan kargaşalardan Tüm İslam Âleminin yöneticileri sorumlu ve vebal altında olacaklardır.

Özelde Ortadoğu’da genelde ise dünyada, , insanlığa her bakımda ve de her alanda yön vermek, geleceğe ışık tutmak isteniyorsa zaman kaybedilmemelidir. Ayrıca bu oluşumla güçlü, istikrarlı, müreffeh bir medeniyet olmak için mutlak surette İslâm Birliği oluşturularak tek bir devlet gibi hareket edilerek dağınıklıklar ve ayrılıklar son buldurulmalıdır

Dünya bir olmuş Âlem-i İslâm diyarını sanki yok etmek istiyor gibi. Moro’da, Keşmir’de, Myanmar’da, Doğu Türkistan’da, Çeçenistan’da, Filistin’de, Suriye’de, Irak’ta, Somali’de, Afganistan’da, Tunus, Cezayir, Fas, Mısır gibi daha birçok İslam bölgelerinde zulüm olmadığını, Müslümanların kanının oluk oluk akıtılmadığını, çoluk, çocuk, genç, yaşlı, kadın, erkek ayırt edilmeden tehlike içinde hayatlarını idame ettirmeye zorlanmıyorlar mı?ÇARE  DE TÜRK İSLAM BİRLİĞİDİR

Bu ümmetin Peygamberi Hz. Muhammed (sav), “Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu tehlikede yalnız bırakmaz. Kim, kardeşinin ihtiyacını görürse Allah da onun ihtiyacını görür. Kim bir Müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, Allah da o sebeple onu Kıyamet gününün sıkıntısından kurtarır. Kim bir Müslümanı örterse, Allah da onu kıyamet günü örter” diye buyurmuyor mu?

Dünya kan gölüne dönmüşken, Mısır'da yaşanan darbe sevimli gösterilmeye çalışırken, Suriye'de devlet kendi vatandaşına saldırırken, kısaca Müslüman âlemi korku içinde yaşayıp her gün kan kaybederken ortada tek bir çözüm var. O da Müslüman âleminin birlik olmasıdır. Türkiye, Afganistan, Irak, İran, Suriye, Filistin, İran, Lübnan, Mısır, Doğu Türkistan, Suudi Arabistan ve diğer tüm Müslüman ülkeler tek bir liderin etrafında, tek bir bayrağın altında birleşmedikleri sürece oluk oluk akan bu kan durmayacak. Zavallı kadınlar ve çocuklar yurtlarından sürülecek, kadınlara tecavüz edilecek, halk sabaha karşı üzerine yağan bombalarla uyanacak. Mısır'da yaşanan zulmü İran seyretmemeli, Afganistan'da yaşanan zulmü Suudi Arabistan sessizce seyretmemeli. Çünkü Deccal'in fitnesi bir ülkeden diğerine yayılıyor ve ateş mutlaka sesini çıkarmayan ülkelere de uğruyor. Şimdi sıra Ymen’dedir. İç kargaşalar, mezhep çatışmaları ve iç savaşlar ortadoğu’yu kan gölüne çevirmiştir. Akan kan Müslüman kanıdır.

Türk-İslam Birliği, Müslüman alemini kalkındıracaktır. Oluşturulacak İslam ortak pazarı sayesinde, bir ülkede üretilen ürünler, gümrük, kota gibi sınırsal engellere takılmadan bir diğer ülkede kolaylıkla pazarlanabilecektir. Ticaret alanı genişleyecek, tüm Müslüman ülkelerin pazar payı artacak, ihracat gelişecek, bu, Müslüman ülkelerdeki sanayileşme sürecini hızlandıracak, ekonomide sağlanacak kalkınma ile teknolojide de gelişme yaşanacaktır.

Ekonomisi güçlü bir Türk-İslam alemi Batı dünyası ve diğer toplumlar için de önemli bir refah kaynağı olacaktır. Bu toplumlar karşılarında güven içinde, tedirginlik duymadan iş birliği yapabilecekleri, ticari faaliyet içinde olabilecekleri bir güç bulacaklardır. Ayrıca Batılı kurum ve kuruluşların sürekli olarak bu bölgelerin kalkınması için aktardıkları fonlara da gerek kalmayacak, bu fonlar dünya ekonomisinin güçlenmesi için kullanılacaktır.

Türk-İslam Birliği, Müslüman alemini kalkındıracaktır. Oluşturulacak İslam Ortak Pazarı sayesinde, bir ülkede üretilen ürünler, gümrük, kota gibi sınırsal engellere takılmadan bir diğer ülkede kolaylıkla pazarlanabilecektir. Ticaret alanı genişleyecek, tüm Müslüman ülkelerin pazar payı artacak, ihracat gelişecek, bu, Müslüman ülkelerdeki sanayileşme sürecini hızlandıracak, ekonomide sağlanacak kalkınma ile teknolojide de gelişme yaşanacaktır.

Ekonomisi güçlü bir Türk-İslam alemi, Batı dünyası ve diğer toplumlar için de önemli bir refah kaynağı olacaktır. Bu toplumlar karşılarında güven içinde, tedirginlik duymadan iş birliği yapabilecekleri, ticari faaliyet içinde olabilecekleri bir güç bulacaklardır. Ayrıca Batılı kurum ve kuruluşların sürekli olarak bu bölgelerin kalkınması için aktardıkları fonlara da gerek kalmayacak, bu fonlar dünya ekonomisinin güçlenmesi için kullanılacaktır.

Türkiye'nin, Türk-İslam dünyasının birliğinin sağlanmasında öncü olması, tarihin yüklediği bir sorumluluktur. Ancak bu sorumluluğun gereği gibi yerine getirilebilmesi için, öncelikle tüm İslam dünyasına örnek teşkil edebilecek bir modelin oluşturulmasıdır.  Türk ve İslam Dünyasını tek çatı altında  buluşturacak tarihi bir projeye ihtiyaç duyulmaktadır. Türk ve İslam Dünyasının birlikteliği yeni bir dünya düzeninin doğuşunu müjdeleyecektir. Bu amaçla atılacak adımlar biz de değil tüm dünyada yeni bir medeniyetin başlangıcını oluşturacaktır.

 

Etiketler : , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank