Organ Bağışı ve Beyin Ölümü Meselesi
Türkiye'nin yazar-çizerleri bilmedikleri şeyler de dâhil her şeyi bilirler. Aktüel dergisi yıllar önce bir kelime uydurmuş ve o konuda ünlülere görüşlerini sormuştu da, -pek azı hariç- çoğu ise uydurabildiği kadar uydurmuştu.
Meşhur yazarların bilmediği olmaz da, meşhurluk için can atanların olur mu?
Salı günü kardeş kuruluşumuz Milat gazetesinde bir arkadaş da hakkında dedikodudan başka bilgisi olmadığı anlaşılan bir konuda organdan girip, turşudan çıkmış. Üstelik konu insan hayatını, imanı, fıkhı, sosyolojiyi, siyaseti belki de kelamı ilgilendiren bir alan olmasına rağmen döktürmüş mübarek.
“Lan be adam” diyecek kadar üslup sorunu olan zat, “toprak altında organ mı kalıyor? Çürüyor, yılanlara böceklere yem oluyor” diyor ve komik teklifler sunuyor. Beyzadeye göre ilk kez devlet memuru olanlara, belediye başkanı ve milletvekili seçilenlere, organlarını bağışlamadan mazbataları verilmemeliymiş. Devlet memurluğuna alınmamalıymış falan filan…
Her cahilane yazıya verecek cevaplarımız varsa da, yeterince vaktimiz yok. Ancakorgan nakli ve beyin ölümü masalını anlamak için, 5 yıl kitap, makale, haber ve bilgi toplayıp okumalar yaptım. Bir yıldan fazla bir sürede ise “Organ nakli hakkında gizlenen gerçekler” adlı eserin telifi için zaman harcadım.
“Beyin ölümü” palavrasının kimler tarafından, hangi şeytanî gayelerle ileri sürüldüğünü, dünyanın bir şeytanlık uğruna nasıl beyinlerinin uyuşturulup alındığını “iyi biliyorum.” Yeni Söz gazetesinin manşetlerini takip edenler de, bu hususta batı ve İsrail'in hangi cinayetleri işlediğini yakından bilirler.
“Beyin ölümü” masalı ve “organ nakli” sorununu destekleyen; 6 kalp, 2 böbrek nakli ile bugün 99 yaşına gelmiş ve 300 yıl yaşama hayali kuran baronun hikâyesini de okurlarım gayet iyi bilirler.
Kibir için değil, bir tespit açısından kaydetmekte yarar var ki, beyin ölümü ve organ nakli meselesini, -tüm eksikleriyle- dinler, tıp, siyasi, iktisat, felsefik ve sosyal boyutlarıyla ele almış tek eserin müellifi olarak, bu hususta Diyanet'in bir fetvası olmadığını da ilgilisine hatırlatalım.
Diyanet'e atfedilen ve Mehmet Haberal'ın tezviratıyla 35 yıl önce verilen Dinişleri Yüksek Kurulu fetvasında “beyin ölümü” kelimesi bile geçmez. Organların canlıdan alınması ve vericinin zarar görmemesi şart(ı) koşulur. Unutmayın canlıdan sadece kan, ilik ve böbrek nakli yapılabilir.
Kan naklinde hastalık geçişi ve kişilik değişimi ayrı bir tartışma ve başlı başına bir yazı konusu. İzin verseniz de vermesiniz de, hastanede ölmüşseniz korneanızı zaten alırlar. Ancak asıl soru ve sorun şu:
ÖLÜDEN ORGAN ALINABİLİR Mİ?
Ölmüş bir kimseden göz korneası dışında hiçbir organ alınamaz. Yani organların alınabilmesi için olmazsa olmaz şart, diri olunmasıdır. Bol keseden ahkâm kesen bu arkadaş organlarını bağışlamış mıdır? Zannımca hayır bağışlamamıştır.
Organ nakli yapanlar bağışlamış mıdır? Yüzde 99,9'u bağışlamamıştır.
Fetva verenler bağışlamış mıdır? Onların da yüzde 99,9'u bağışlamamıştır.
BEYİN ÖLÜMÜ ÖLÜM DEĞİLDİR?
Bugün tıp dünyasının en az yüzde 50-60'şı artık beyin ölümünün ölüm olmadığını kabul ediyor. Ancak onlara kulak verecek medya ve vicdan çok az. Beyin ölümü raporları verildiği halde bazı aileler hastanın organlarını bağışlamıyor. Bu kişilerin fişi çekildiğinde pek çoğu hayatına kaldığı yerden devam ediyor. Dahası olup bitenleri duyup da cevap veremedikleri her şeyi anlatıyorlar. Bu örnekler sayılamayacak kadar çok. Meraklısı araştırır, eserimize bakarak referanslarını da görür.
Beyin ölümünü sadece beden ve ruhun birliğine inanmayanlar kabul edebilir.Edenler ise ya kabahati tarafgir tıp çevresine atar, ya da konu hakkında fısıltılardan başka bir fikri yoktur. Bu yüzdendir ki “beyin ölümü” denilen şey, insanlık tarihinin en büyük yalanlarından biridir.
YA ÖLMEMİŞSE?
Bu ihtimal insanı ne yapar bilir misiniz? Maazallah cani! Biri hayatına dikkat etmeyecek, biri genetik ve kimya terörü yapacak, bunun cezasını ise hasbel kader kaza geçirmiş birine keseceksiniz. Aramızdan birinin başına beklenmedik bir hadise geldiğinde, o kalıcı veya geçici olarak hâlini arz edebilecek güçte olmadığı için “beyin ölümü” teşhisiyle kesip biçeceksiniz. Başınıza böyle bir şey gelsin ister misiniz?
İSAR yayınlarından çıkmış “Hayatın Başlangıcı ve Sonu…”adlı sempozyum eserinde, tüyleri diken diken eden itirafı iktibas edelim ki, insanların başına neler gelebileceğini görmüş olalım.
Eserin 153. sayfasında şöyle deniliyor: “Mesela nörolog gelirdi, hastanın ayağına bir çizik atar ve hasta ayağını çekerdi ve derdi ki: “Ben buna imza atamam çünkü bu hasta yaşıyor.” Anlatırdık, ama anlatmakta zorlanırdık. Hiç unutamadığım bir anım var. R. Sadi Sun hocaya gittik, dedik ki: “Hocam biz ikna edemiyoruz bu nörologları, ne yapalım?” Güldü ve dedi ki: “Önce bir spinal anestezi yapın, ondan sonra çağırın…”
YUTTUNUZ MU KÜÇÜK DİLİNİZİ?
Bir ihtimal olarak bile önümüzde dursa bu insana huzur verir mi?
Meselenin fıkhî yönünü yine bu eserde yer aldığı üzere, ‘Uluslararası Müslüman Âlimler Birliği'nden Dr Masoud Sabri Bey özetle şöyle izah ediyor: “İmam-ı Şafii, Ebu Hanife, İmam-ı Muhammed ve İmam-ı Yusuf'a göre, asıl olan bu kişinin hayatının devam etmesidir. Ölüm kararı ise kesin emin olunmadıkça verilmez. Şerî ölümün söz konusu olabilmesi için ise vücuttaki tüm organların fonksiyonlarının yitirmesinin kesinleşmiş olması gerekir. ‘Beyin ölümü hakiki ölümdür' görüşü zannî hakikatler üzerine kurulmuştur. İnsanın organlarından bazılarının işlev görmemesi halinde ölü olarak değerlendirilemez. İnsan için ölüm ya da hayat hükmünün verilmesinde ki hakikat; zan ile değil, yakin ile mümkündür. Beyin ölümü gerçekleşmiş kişiden yaşam destek ünitesini kaldırmanın şerî hükmü: Caiz değildir. Zann derecesinde doğru olduğu için, beyan edilen delillerle kişinin öldüğüne katî bir surette hükmedilemez.”
BEDEN VE ORGANLAR SENİN Mİ?
Diyorlar ki, 4 kişiye hayat verdi. Hâşâ hayatı veren de, alan da Allah'tır. O organlar, o beden senin mi ki başkasına bağışlıyorsun? Onlar sana emanet ve onları aldığın gibi teslim etmek, senin Allah'a karşı veciben. İnsanların organlarını almak için harcadığınız nefes, para ve enerjinin çok azını insanları hastalandırmamaya ayırsanız, kimsenin organ sorunu olmayacak… Ama bu hususta da akletmek için aklı biraz kullanmak gerek.