Ordu “Peygamber Ocağı”mı?”
Ordunun “Peygamber Ocağı” olduğu görüşünün formülü bildiğim kadarıyla şöyle:
Peygamber Hz. Muhammed’in adı Türkçede Mehemmed telaffuzundan Mehmet biçimine dönüşmüştür. Mehmet adının Hz. Muhammed’i çağrıştırmasından dolayı toplumda çok sayıda Mehmet adı vardır. Dolayısıyla bu Mehmetler de askerlik yapmaktadır. Asker olan bu Mehmetlerin sempatik ve sevimli hale getirilmesi için de, adın sonuna “Çik” eki getirilerek, askerlere “Mehmetçik” denmiştir. Adını Hz. Muhammet’ten alan Mehmetçiklerin olduğu yere, yani orduya da, doğal olarak “Peygamber Ocağı” denilmektedir.
Peki, ordu gerçekten peygamber ocağı mıdır? Hiç düşündünüz mü bu konuyu? Ordu Evlerine başörtülü giremeyen ananın Mehmet adlı oğlu asker diye, ordu peygamber ocağı mı oluyor? Peygamber ocağına nasıl olurda başörtülü bir ana giremez? Bolca ordunun peygamber ocaklığından, şehitlikten vs. bahsedilir. İktidar denilen o müthiş olgunun kendi çıkarları için gerçekliği nasıl eğip büktüğü, nasıl ideolojik ve siyasi yapılar oluşturduğu durumu, tarihin asli konusudur! İktidar öyle bir olgudur ki, şapkadan tavşan çıkarır, şişeden cin ve beyaza siyah, siyaha beyaz dedirtir. Tarih bir yanıyla iktidar ve muhalefet mücadelesidir. Soruyu tekrar soralım: Ordu, peygamber ocağı mıdır? Şimdi bu konuyu ne kaşıyorsun diyenler olabilir? Ben kaşımıyorum, kaşıyan birisinin yazısı dikkatimi çektiği için sizlerle paylaşmak istedim.
Aksiyon Hukukçular Derneği Başkanı Emrullah Beytar’ın, Taraf gazetesinde çıkan “Zihin Kodlarımız ve Vicdani Ret Üzerine” başlıklı yazısından aktarmalar yapacağım.
Emrullah Beytar diyor ki; Peygamber döneminde ne düzenli bir ordu ne de zorunlu askerlik vardı. Muaviye ile birlikte hilafet saltanata dönüştü ve dünyevi iktidarın uygulamaları başladı diyen yazar, “Emevilerle beraber İslam toplumunda birçok alanda olduğu gibi askerlik alanında İslam’la bağdaşır olmayan düşünceleri, dayatmaları topluma benimsetmeye çalışmışlardır. Emeviler dönemiyle birlikte düzenli ordular kurulmuş ve bu ordulara kutsiyet kazandırmak için buralara “peygamber ocağı” denmiştir” diyor. Hemen söyleyeyim, Emrullah Beytar, Said-i Nursi’yi öven birisi. Said-i Nursi’nin talebelerini askere göndermek istemediğine dair alıntılar veren Baytar’ın yazısından çıkardığım kadarıyla da Nurcu cemaat ile en azından görüş açısından ilişkili. Ancak hangi kesimiyle onu bilemiyorum. Çünkü Nur cemaatinin en büyük ve en güçlü kesimini oluşturan ve kendisi başlı başına Fettullah Gülen cemaati olarak anılan kesim, orduyu öven ve her darbede, 28 Şubat da dâhil orduyu açıkça destekleyen kesimdir! Ordunun Peygamber Ocağı olmadığını söyleyen ve vicdani reddi savunan birinin Gülen cemaatinden olma ihtimali çok zayıf. Belki de Fettullah Gülen, darbeleri desteklemekle takiyye yapıyor. Ancak takiyye yaptığını sanmıyorum çünkü Türkiye’deki İslam’ın güçlü bir milliyetçi damarla teçhiz edilmiş olduğu çok açık. Dolayısıyla Gülen ve onun gibi düşünenlerin derdi militarizme karşıtlık değil, o militarizme kendilerinin sahip olmasıdır. Bu konularda Şerif Mardin’in makalelerine başvurmak gerekir. Neyse, bunlar ayrı konu.
Gelelim asıl konumuza. Sorgulama ve eleştiri geleneğimiz yok. Daha da kötüsü, yüzleşme ahlakı ve cesaretimiz yok. Daha doğrusu yüzleşecek yüzümüz yok! Çünkü yüzleşebilmek için yüz gerekir! Kutsallık atfettiğimiz kimi kutsalları ve özellikle dogmalarımızı sorgulamıyoruz. Soru sormayı bilmiyoruz. AKP’nin bir kesimi ve ilgili bakan, bedelli tartışmaları sırasında vicdani ret gündemimizde demişti. Birkaç gün sonra Başbakan Erdoğan, vicdani ret olamayacağını söyleyince herkes sus pus oldu. Başbakan böyle dedi diye susacak mıyız, sormayacak mıyız, eleştirmeyecek miyiz? Ordunun peygamber ocağı olmadığını söyleyen ve vicdani reddi savunan Emrullah Beytar, yapısal olarak İslami cenahtan. Ve yazar, dünyevi iktidar uğruna mücadele verenlerin, devletleri, orduları, yargıları, egemenleri için kutsallık yarattıklarının altını çiziyor.
Ezber bozmak, kendi ölçeğinde bir devrimdir. Ezberlerin bozulmadığı bir yerde demokrasi olamaz. Bu sorular bizi ezberlerimizle yüz yüze getirmektedir. Yüzü olan yüzleşsin! Ordu, peygamber ocağı mıdır? Zorunlu askerliğin olduğu yerde şehitlik olur mu? Vicdani ret, temel bir insan hakkı mıdır?