Öpülesi Eller Tutulmayı Bekliyor
"Kaldırımda oturur vaziyette el etti ihtiyar.
İki büklüm beli, elinde asası.
Yüzünde derin çizgiler.
Durup, arabaya aldım.
-Nereye gidiyorsun dede?
-Az ilerdeki kurban kesilen yere bırakır mısın oğlum? ( kapalı semt pazarı)
- Ne yapacaksın orda dede?
- Belki biraz et verirler.
- Evin nerede?
- Zafer mahallesinde.
- E nasıl gideceksin uzak oralar.
- Biraz et bulalımda Allah kerim.
Kısa yol boyunca bi kamyon dua etti.
Dedeyi bıraktıktan sonra aklıma takıldı. Gideceğim yerdeki işimi alel acele halledip pazara geri döndüm.
Ethem dede pazarın sütunlarından birinin dibine koyduğu çuvala bir poşet koyup, boş başka bir poşetle elinde asa ağır aksak tekrar pazarı turluyor.
Öbek öbek insanlar karınca misali etleri kesip biçip tasnif ediyor. İyiler çil çil leğenlerde. Kemikliler ayrı bir yere yığılmış. Kantarlar ortada belli ki işler sona yaklaşmış. Birazdan ne var ne yok paylaşılacak.
Yanına yaklaştığı yerlerde kaçamak bir göz teması kuruyor Ethem dede
Bu çok kısa tedirgin " bana verecek bir şeyiniz var mı? " sorusu.
Bu göz temasına çok yerde karşılık alamayıp ürkek adımlarla çekilip bir diğerine gidiyor.
Bu naif sorunun cevabı hiç o çil çil etler olmadı kaç yere gittiyse.
Kimi göz ucuyla iç yağları işaret etti, bonkör olan bir ikisi bol kemikli birkaç parçayı.
Eliyle lütfedip veren olmadı.
En son yerde herkesten uzak sahipsiz olduğu belli olan bir işkembeyi cebinden çıkardığı çakı ile kabaca temizleyip poşete koydu.
Ben yarım saate yakın onu fark ettirmeden izledim.
Serde işgüzarlık var. Bir iki yere " Şu amca yardıma bakınıyor galiba" dedim.
Pek kimse oralı olmadı.
Sana ne? Senin menfaatin ne türünden bakışlar attılar sadece.
Birkaç kare de fotoğraf çektim.
Bunun dışında hiç müdahil olmadım.
Onun ve çevresindekilerin yaşadığı sessiz diyaloğu, olup bitenleri bir mimik bile kaçırmadan
gözlemeye çalıştım.
Epey sonra, dolaşmaktan yorgun olarak güz güneşine nazır bir kaldırıma oturunca yanına gidip oturdum.
- ne yaptın dede?
Beni tanıdı . Tekrar gördüğüne mi sevindi, haline mi hüzünlendi bilmem ağlamaya başladı !
- Çok şükür toparladık bir şeyler. Dedi.
- hadi o zaman seni evine bırakayım dedim.
Yol boyu bir tır daha dua etti.
Hikayenin ana fikri ben ne iyi bir insanım değil. Nefsimiz işin içine bulaşık ettiyse affola.
Bu yaşadığımı paylaşıp paylaşmama konusunda çok tereddüt ettim.
Ana fikir şu ki bu bayram biz bol et yiyelim diye emredilmemiş. Kurban kesme imkanı bulanların büyük bir kısmı zaten normal zamanda da evine et alıp götürme imkanına sahip.
O dedeye parça kalıntı etleri göz ucuyla işaret edenlerin boğazından kendilerine ayırdıkları löp etler nasıl geçecek bilmiyorum.
İbadet şuuruyla kurbanlarını kesenler nizami olarak emredildiği gibi üçe tasnif edecekler mi?
Hassas Dijital tartı ile etleri aralarında paylaşanlar aynı hassasiyetle ondan ihtiyaç sahiplerinin hakkını ayırmalı değil mi?
Bu bayram çevremizdeki Ethem amcalara dikkat edelim.
Kıymetli okurlarım, bu yazı Murat Yürekli’nin sosyal medya hesabından olduğu gibi alıntıdır. Yazı bir önceki cümleyle sonlanıyor. Bende bir cümle ekleyerek bitirmek istedim: bayram huzurunda iki ömür için hem bayramda hem de (belki de daha önemlisi) bayram sonrasında tüm yoksullara, yaşlılara dikkat edelim. Ver elini Çambaşı, ver elini Perşembe, ver elini bilmem neresi yaparken elini tutmamızı bekleyenleri lütfen unutmayalım..