content
27 Tem

Önyargılarımız

Önyargı, hemen hepimizin içine işlemiş, karar verme mekanizmalarımızın arasına sıkışmış, küçük, ama etkileri açısından büyük bir hissiyat. Çarkların dönmesine mani olan ve çoğu zaman hal ve hareketlerimizi değiştiren, kimi zamanda ummadık şüpheler uyandıran bir şey, adı neyse artık.

Toplum olarak biz genellikle önyargıların tesirinde kalırız çoğu zaman. Uzun saçlı bir erkeği görsek yolda, ya da mini etek giymiş bir kızı, nedenli nedensiz bir düşünce beliriverir birden kafamızda. Kendimizle konuşuruz bazen, kendimizle dedikodu yaparız. Kimini giyimiyle yargılarız, kiminin de sevmediğimiz küçük bir hareketinden yola çıkarak, sayısızca teori üretiriz aklımızdan. Bazen bu önyargılarımız o kadar kurcalar ki kafamızı, hatta o kadar inandırırız ki kendimizi bu düşüncelere, neredeyse karşı tarafın bir açığını yakalamak için gözlerinin içine bakar, ağzından çıkacak küçük bir yanlış sözü kollarız.

Hepinizin başına şu gelmiştir; bir arkadaşınızı eve getirdiğiniz zaman, özellikle ebeveynleriniz tarafından hemen sorguya çekilir. Eğer arkadaşınız, özellikle de fiziki olarak onlara gerektiği kadar güven uyandıramamışsa, onların gözünde o artık kara listeye girmiştir. Arkadaşınız gittiğinde ise ilk söylenen sözlerden biri, “ Bak evladım, bu çocuğu bizim hiç gözümüz tutmadı, bir daha bu çocuğu eve getirme.” Sanki onların gözleri hassas bir hukuk terazisidir, kimin iyi, kimin kötü olduğunu bilmek onlar için o kadar kolaydır ki, karşı tarafa sadece birkaç dakika bakmaları yeterde artar bile. İnanın kafalarında o kadar çok bilgi edinmişlerdi ki o çocuk hakkında, size söylenenler sadece bir özettir.

Neden acaba bizler bu kadar çok fiziki görünüme dikkat ederiz. Bir insanın karşısına, iki farklı biriymiş gibi çıkın, inanın size karşı davranışlarındaki değişimi fark edebilirsiniz. Aslında benim burada dikkat çekmek istediğim nokta sadece fiziki görünüşünden ötürü “kötü insan” damgasını yemiş insanlar değil, aynı zamanda bu görünüşlerinden ötürü “iyi insan” damgasını yemişlerde aslında. Bu her ne kadar az olsa da. Mahallede bir cinayet işlenir, sonra ardından katil hiç ummadık biri çıkar. Sonra derler ki, “ya bu çocuk hiç böyle birine benzemiyordu”. Ne oldu şimdi…

Aslında amacım kimseye güvenilmemesi değil, sadece daha objektif olmamız gerektiğinde. İnsanları görünüşüyle tanıyamazsınız, aslında sözleriyle bile. Kim kendini tam olarak tanıyor ki! Bunu zaten isteseniz bile başaramazsınız. Çoğu evli çiftler bile eşinin farklı bir yönünü yıllar geçtikten sonra fark edebiliyor. Bu yüzden insanları tanımaya değil, anlamaya çalışmalıyız, ama önyargısız. Dinlemeliyiz bazen, bazen de hak vermeliyiz kendisine, yani ona güvendiğimizi göstermeliyiz bir yerde.

Önyargılarımız ne olursa olsun bizi yanlışa götürür. Bu sayısal loto oynamak gibidir, bazen tutar söyledikleriniz, ama unutmayın, lotodan zengin olan kaç kişi tanıyorsunuz çevrenizde.

Birbirlerine güvenmeyen, herkesin kendisini bitirmeye çalıştığını düşünen insan sayısı bir hayli fazla. Bu bir yerde de bizi yalnızlığa da götürür aslında. Tabi ki güvenmenin de bir dozu var, herkese güvenin demiyorum, fakat bırakında bu güvensizliğimizin kaynağı önyargımız olmasın. Saçı uzun ya da sakallı, mini etekli ya da türbanlı… Hepimiz aynı havayı soluyorsak, aynı kültürü paylaşıyorsak, aynı değerlere sahipsek, aynı toprakta yaşıyorsak, bu kadar güvensizlik neyin nesi. Güvensizliğimizi önyargılarımızla körüklemeyelim, kim olursa olsun, adil ve eşit olalım yeter. Bakın göreceksiniz ki, aslında insanlar güvenebilindiğinde, çok sevimli oluyorlar…

Etiketler : ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank