On Yıl Önce, Bugün, Ya On Yıl Sonra?
Bundan 10 yıl önce…
Herhangi bir mitingde, gösteride Öcalan posteri, PKK bayrağı açılamaz, Öcalan ve PKK yanlısı sloganlar atılamazdı.
Gazete ve televizyonlar, nadiren rastlanan bu görüntüleri yuvarlak içine alarak on’larca kez gösterir, zumlar, “Yeşil-Kırmızı-sarı renklerden oluşan bayrak açtılar” diyerek, önemli bir haber yakalamışçasına bu sahneleri yayınlarlardı.
Bizler hepimiz; “Bayrak açtılar”, “Apo dediler” diye günlerce konuşur, tartışırdık.
Ne kadar hissedilse de, düşünülse de “Sayın Öcalan”, “Kürdistan” gibi ifadeler asla kolay kolay kullanılamazdı.
Kürtçü olarak bilinen birkaç yazar-çizer haricinde öyle çok da adam yoktu yazılı ve görsel basın camiasında.
PKK, büyük çoğunluk tarafından terör örgütü olarak kabul edilir, öyle algılanırdı.
Bugün…
Artık, aleni olarak, sadece Güneydoğu’da değil, Türkiye’nin her tarafında, başta İstanbul olmak üzere, PKK bayrakları, Apo posterleri hemen hemen her gün açılabiliyor.
Artık, “Sayın Öcalan” deniyor rahatlıkla.
O’nun için “Kürt Halk Önderi” sıfatı kullanılıyor günümüzde.
Kürtçü yazar-çizerler de çoğaldı, yandaş yazarlar da, hem de ulusal basında, ulusal televizyon kanallarında, tam rekabet boy gösteriyorlar.
Artık, Öcalan açıkça tehdit ediyor; “Ya Özerklik, Ya Kan” diye. “Ama önce beni serbest bırakacaksınız” diye şart koşuyor Öcalan.
Bugüne kadar Öcalan’dan farklı tek bir söylemi olmayan, Öcalan’ın talimatlarının tek bir satır dahi dışına çıkmayan/çıkamayan, harfi harfine katıksız uyan bugünkü siyasi uzantı BDP, yine Öcalan’ın talimatları doğrultusunda, Öcalan’ın ortaya attığı “Demokratik Özerklik” projesini ilan ediyor.
Proje belli; “Özerklik”…
Bu durumda çözüm asla görünmüyor. Çünkü, T.C.Devleti’nin böylesi bir özerklik dayatmasını kabul etmesi asla mümkün değil.
“Ya Özerklik, Ya Kan” tehdidinde “Özerklik” dayatması kabul görmeyeceğine göre, bu durum, kan akmaya devam edecek anlamına geliyor.
Ya daha sonra, örneğin on yıl sonra?
Bunu şimdiden kestirmek çok güç gerçekten. Ancak, on yıl öncesi ile, bugünkü durum birbiriyle kıyaslandığında, gelinen aşama, konum ve durum itibariyle önümüzdeki on yıllar için nete yakın bir fikir verebiliyor.
Dün asla olmayanlar bugün pekâlâ oluyorsa, bugün olmayanların da yarın kuvvetle muhtemel olabileceği öngörüsü, doğal olarak karşımıza çıkıyor.
Bu durumda, şimdiden tek yol, tek çıkar, tek çare, daha önce de belirttiğim gibi aynı adresi gösteriyor; birlikte yaşama dair “REFERANDUM”.
Referandum, içeriği, dayanılmaz ve kaçınılmaz muhtemel sonuçları nasıl olmalı ki, çözüm kesin ve net olsun?
En baştan referandumun içeriği net olarak ortaya konulmalıdır. Referandum sonuçlarının Türkiye’de yaşayan tüm Kürtleri, ama tüm Kürtleri göbeğinden etkileyeceği açıkça belirtilmelidir.
Sen, güya “Bölmekten vazgeçtim” diyebilirsin, ama “Kör’ün istediği bir göz, al sana iki göz” anlamında işin ciddiyeti kavratılmalı, “zurnanın o muhteşem son deliği” kesinlikle hatırlatılmalıdır.
Yani; “ucundan acik” değil, amiyane tabirle ve tam anlamıyla “Ya herro, ya merro” olduğu Türkiye’de yaşayan herkese, ama herkese, anlayabilecekleri ve idrak edebilecekleri seviyeye inilerek, kesinlikle anlatılmalı, kafalara iyice sokulmalıdır. Ki, net çözüm olsun…