On Dokuz Sekiz
Yıllar ne çabuk geçiyor.
Daha dün gibi bazı şeyler. Büyük umutlarla bitirdiğimiz okulun ardından atanmayı bekledik. Bu arada ücretli derslere girdik.
Sonra bir baktık ki Giresun`un Tirebolu ilçesindeyiz. Şirin bir ilçe. Okulumuz deryaya karşı…
Eğitim yolculuğumuz öğretmen olarak buradan başlıyor. Fiili olmasa da resmi olarak.
Ve ülkenin muhtelif yerleri ve okulları.
Yüzlerce öğretmen, binlerce öğrenci. Binlerce lafı abartı gelmesin. Tam dört okulumda iki biner öğrenci vardı. Diğerleri fazlası.
Bir o kadar da veli...
Otuz dört yıla sığmış bir macera yani.
Nihayet 19`uncu görev yerime atandım. İlçe olarak yabancısı olmadığım ve çok önemli dostlarımın olduğu yer.
Terme…
Aslına bakarsanız son görev yerim gibi görünüyor. Yarınların ne getireceği belli değil elbet. Hani “Gün ola harman ola” demiş atalar…
Artık Terme`deki dostlarımla daha yakın olacağım.
Hayat bu ne zaman ne olacağı belli olmuyor. Hani kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi böyle bir kurumda çalışacağım.
Kısmetten ötesi olmuyor.
Hayat bir geri sayım. Son nefes sıfır hükmünde dünya mekânında. Biz dünya üzerindeki görevimizin sonuna geldik. Alacağımız nefesi Mevla bilir.
Her başlangıç gibi her son da mukadder. Madem hayata gözlerimiz açtık, yenecek ekmek, içecek su ve teneffüs edecek havamız var demek. Mesele geriye iyi şeyler bırakmak.
Makamlar ve mekanlar insanla gitmiyor.
Nerede tarihin büyük hükümdarları? Kimi zalim, kimi adil…
Âvâzeyi bu âleme Dâvûd gibi sal,
Bâki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş... (Âlemde sesin Davut gibi çınlasın!..
Gök kubbede baki kalan sadece hoş bir sedadır; kalıcı olan sadece odur.)
Hayırlısı artık…