Ömür Tozunda Seyyah
Emel ŞEN
çokoMEL
Gerek yok çayır çimen gezip aramaya bulmaya.Sseyyah olmaya yok hacet! Zaten ilk bindiğimiz otobüs indirmemiş miydi bizi vakitli, vakitsiz yalnızlar durağına. Bu ‘’yalnızlık’’ arabesk cümlelerin yakıştırdığı öksüz değil, yetim hiç değil. Herkesin tek bir sahibi var; bazen dalıp gitsek de bu dünya aleminin içine. O her daim yüreğimizin içinde bir ses, bir anımsama bekler yalnızca. Unutmaya ne hacet!
Duygular bulur elbet yolunu…bazen sıkışsa da yüreğin bir köşesine. Sabır girer devreye. Korkutmadan, ürkütmeden sinersin bir köşeye, beklersin gece örtecek üstünü güneşle ve her umut mutlaka doğar yeni bir günle. Kaybettiklerini, kazandıklarının yerine koymadan dolmayacak testin… bu kez savurmadan, israf etmeden damla damla akıtacaksın yoluna.
Kaybetmek her doğanın alnına yazılmış ki; bilemezdik elimizdekilerin kıymetini. Sabrı yanına yaren eylemiş Mevlam, yalnızlık dokunmasın yüreğimize diye…
Alın dediğin bir karış, yazısına razıyız!
Ömür dediğin üç vakit, ölüp ölüp dirilmeden yaşamalıyız
Gün olur gözyaşı değer üstümüze
Lekesi kurumadan dermanı elbet gelir yerine
Yarene sırtımızı dönmedikçe
Yürek sıkışıp kalmaz hiçbir köşede…
Unutmamak lazım ömrün dört mevsim içinde döndüğüne
Kah eylül kokusuna bulanır, savruluruz rüzgarıyla
Kah tipiye tutulur donarız kimsesizliğin soğuk teninde
Sabrın sonunda açar bahar çiçekleri, Nisan yağmurlarıyla yıkanıp yeni bir umut doğar gönül bahçesine, meyva verince bütün dallar, beslenir ve büyür haziran akşamlarının ılık gölgesinde.
Ömür ilk durakta aldı gardını. İlk defa o zaman terkedilmiştik, acemiydi henüz küçük ellerimiz, toydu yüreklerimiz. Ne zaman sürüldü ağzımıza acı, o zaman anladık balın tadını. Yaş gelmese de yolun yarısına, ödevler birikti, biten her dersin sonrasında.
Dört Mevsimin Tozuna Bulanmadan; Kavuşmak Yok KENDİMİZE!